TJA aktivisti Şimşek salgında kadına yönelik artan şiddet ve yapılması gerekenleri değerlendirdi. Şimşek, ev içi şiddete karşı kadınlara ulaşma yöntemlerinin geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekti
Koronavirüse karşı tüm dünyada “evde kalmak” en önemli tedbir olarak görülüyor. Türkiye’de de sürekli “evde kal” çağrıları yapılırken, evlerde kadınların maruz kaldıkları şiddete karşı alınmış herhangi bir tedbir bulunmuyor. Savaşlar ve ekonomik krizlerde olduğu gibi pandemi durumlarında da en fazla mağdur olan kesimin yine kadınlar olduğu, bu süreçte bir kez daha deneyimlendi. Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivisti Gülcihan Şimşek, salgın sürecini ve kadınların neler yapması gerektiğini değerlendirdi.
- Salgına dönük Türkiye’de alınan tedbirleri nasıl buluyorsunuz?
Kürdistan’da ve Türkiye’de de ne yazık ki çok geç alınan önlemlerle şuan salgının yayıldığını biliyoruz. Türkiye’nin salgına karşı tedbir alma biçimi, her açıdan riskler taşıyor. Yurtiçi ve yurtdışı giriş çıkışlar engellenip, daha hızlı teşhis konulabilirdi. Türkiye’de Şubat ayının son günlerinde tedbir alınmaya başlanırken, Kürdistan illerinde ise, daha geç alınmaya başlandı. Örneğin salgın hızla yayılmaya devam ederken, haftalar sonra İran’a açılan sınır kapıları kapatıldı. Yine Mart ayında Newroz bayramı nedeniyle Van’a turist olarak gelen İranlılar görüldü. Oysa, İran’da Şubat ayı itibariyle salgından kaynaklı ölüm haberleri yayılıyordu. Sağlık Bakanlığı ve AKP yönetimi, daha çok “evde kal” tedbiri üzerinden süreci yönetiyor. Bu süreç sadece “evde kal” şeklinde yönetilecek bir süreç değil. Ülkede hali hazırda yaşanan ekonomik kriz, kadın ve çocukların sorunları, emekçilerin sorunları artarak sürüyorken, diğer taraftan sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlar var. Bizler bu sorunların tamamının ortak akıl yoluyla çözülebileceğini düşünüyoruz. Bizim de çağrımız olsun buradan, ortak akıl yoluyla ülkenin içinde bulunduğu tüm sorunlar çözülebilir.
- Çin’de salgının yayılmasıyla birlikte kadına yönelik ‘ev içi’ şiddet arttı. Türkiye’de ‘evde kal’ çağrılarıyla birlikte kadına dönük şiddette artış yaşanıyor, şiddete karşı nasıl önlemler alınabilir?
Kadınlar açısından şiddetin çok yoğun yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz. “Evde kal” çağrısıyla birlikte var olan şiddetin artmaması için çeşitli kadın kurumları ve kadın platformlarının sosyal medya aracılığıyla paylaştıkları iletişim numaraları önemlidir. Bizler de TJA olarak, tüm mahallelerle iletişim halindeyiz. Gelişebilecek şiddet konusunda her bir kadının duruma duyarsız kalmaması gerektiği bir süreci yaşıyoruz. Kadınlar olarak bu virüse karşı mücadele ederken, evde kalma durumunda da yaşanacak şiddete karşı mücadele ağlarını büyütmemiz gerekiyor. Dayanışmayı büyütmemiz gerekiyor. Kadınların üzerine düşen sorumluluklar çok büyüktür. Hassas ve duygusal bir dönem. İçeriye kapanan insanların yaşadığı psikolojik travmalar var, kaygılar var, korkular var. Yaşanan bu travma karşısında her bir bireyin ciddi anlamda görev ve sorumluluk alması gerekir. Belirsiz bir süreç ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla bizim bir araya gelmemiz, bunları konuşmamız ve tartışabileceğimiz yol ve yöntemler geliştirmemiz gerekir. Bunun için sokağa çıkmadan ortak gruplar oluşturmamız gerekiyor. Ev içinde yaşanan şiddete dönük kadına ulaşabileceğimiz yöntemler geliştirmek gerekiyor. Alo şiddet hatları kurulabilir.
- Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetimindeki 8 belediyeye kayyum atandı. Salgının dünya ve Türkiye’de ciddi boyutlara yükseldiği şu süreçte kayyum atamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP-MHP bloğunun Kürtlere dönük düşmanca politikaları her dönemde olduğu gibi salgın sürecinde de devam ediyor. Kürtlere dönük ciddi anlamda ayrıştırıcı, ötekileştirici bir politika söz konusudur. Batman’da, Silvan’da ve Lice’de halka yönelik bu saldırı, ciddi kırılmalara yol açtı. Bu saldırılar çok inciticidir. Kürtlere hiçbir şeyi reva görmemedir. Yaptıkları çalışmalardan dolayı eşbaşkanlar tutuklandı. Batman Belediyesi salgının yayıldığı ilk günden bu yana halka dönük toplu taşıma araçlarında temizlik yapıyordu, toplulukların bulunduğu alanlarda tedbir alıyordu, su faturalarını erteledi. Ama bunlara tahammül edilmedi ve belediyeye kayyım atandı. Kürt seçmeninin belediyelerine her iki dönemde atanan kayyımlarla kadın kazanımları hedef alındı. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediyelerine atanan kayyımlar eliyle, bölgede belediye bünyesinde faaliyet yürüten Kadın Politikaları Müdürlükleri’nin kapatılması, müdürlük kapsamında kadın yaşam merkezlerinin işlevsiz kılınması, yaşam merkezleri bünyesinde kurulan sığınma evlerinin kapatılması; kadınların şiddet gördüğü mekanlara geri gönderilmesine neden oldu. Kayyım politikalarının yine eşbaşkanlık sistemini hedef alması ile birlikte tutuklanan birçok belediye eşbaşkanı hakkında hazırlanan iddianamelere suç konusu edildi. Tüm bunlardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, iktidarın kayyım politikalarının amacı kadın ve Kürt düşmanlığı politikalarıdır. Kayyımlarla açıkça şu mesaj verilmek isteniyor: “Süreç ne olursa olsun, Kürt sorununa dönük yaklaşım baskı, gözaltı ve tutuklamadır. Kürt varlığını kabul etmiyorum. Kürtlere dönük inkar ve imha politikalarından vazgeçmeyeceğim.”
Hikmet Tunç/Van-Jinnews