Corona virüsü Kürt meselesi dâhil kronik sorunların çözümü yolunda ilgili tüm aktörler için büyük bir fırsatta dönüştürülebilir. İnsan yaşamına birçok yönüyle etki eden bu hastalık yeniden yüzleşmeyi, tefekkür etmeyi, karşılıklı affetmeyi ve yeni bir zeminde kenetlenmek için fırsat veriyor aslında. Dünya tarihinde birçok örnekler mevcut. Krizler, felaketler, afetler, hastalıklar, savaşlar, ölümler, acılar gibi toplumsal sonuçları ağır olan meseleler birleştirici olabiliyor, yeni bir anlayış, kültür ve tarz ile siyaset, ekonomi, hukuk, insani ilişkiler şekillenebilir. Alınan dersler ve sağlanan dayanışma ile uzun vadede toplum çok daha büyük değerler yaratarak kendini yeniden var edebilir.
Ne var ki Türkiye bu krizleri fırsata çevirme konusunda pek başarılı değil. Mesela 99 Marmara depremi toplumda ciddi bir kenetlenmeye yol açmıştı. Farklı siyasal eğilimler, sivil toplum örgütleri, kişisel girişimler, yerli yabancı yardım kuruluşları hızla harekete geçmiş büyük bir dayanışma örneği göstermişti. Yine PKK böylesi bir dönemde savaşmanın etik olmayacağını belirterek ateşkes ilan etmiş, daha da öteye giderek kitlesini depremzedelerle dayanışmaya teşvik etmişti.
Ecevit yönetimi oluşan dayanışma ruhunu Kürt sorunu gibi kronik bir meseleyi çözmek için değerlendirme şansına sahipken, gerekli adımları atmadı, atamadı. Ama hayat kendi dinamikleriyle devinir. Felaketler fırsata dönüştürülmezse katlanarak daha ağır faturalarla ortaya çıkar. Nihayetinde 2001 ekonomi krizi Türkiye tarihindeki en ağır sorunlardan birine sebep olmuştur. Yönetim tamamen IMF’ye ve dışarıdan atanan Kemal Derviş gibi bir teknokrata devredilmiş, Ecevit’in siyasi hayatı bitmiş, daha da ötesi rejim değişikliğine yol açan, Türkiye’nin yaşanan son 20 yılına damga vuran sürecin önünü açmıştır.
Erdoğan iktidarı devralırken de fırsat vardı. Yerli yabancı sermaye gruplarından, uluslararası siyasi aktörlerden açık destek almıştı. Türkiye’nin Kemalist elitler eliyle yönetilmesi yerine halkın katılımının sağlanması, AB üyeliği vesilesiyle demokratik ekonomik reformlar yapması, Kürt sorununu çözmesi, Alevilerin dinsel ve yaşamsal serbestiyetinin arttırılması, Müslümanların demokratik sistemde yer alması ve entegre edilmesi için büyük olanaklar sunulmuştu. Zaten bu konuları çözmeye aday olarak yola çıktı ve destek aldı. İlk adımları da öyleydi ve toplumun umudu olmuştu. Paralel biçimde ekonomide, demokraside olumlu gelişmeler yaşanmakta eski alışkanlıklar aşılmaktaydı.
“Hükümet olduk ama iktidar olamadık” diyen Erdoğan ne zaman ki kendini güçlü hissetti ya da iktidarı da ele geçirdiğini düşündüyse siyaset tarzını da değiştirdi. Bütün güçleri elinde toplamaya kalkıştı. Ortadoğu liderlikleri ve yönetimlerini örnek aldı. Parti başkanı, cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı, yargının başı, dini halife gibi davrandı. Her söylediği kanun hükmünde kararnamelerle direkt yasalaştı, sonuçta elinde devasa bir güç birikti. Bu güç çözüm için kullanılırsa çok seri ve etkili sonuçlar verebileceği gibi aksi felaketin nedenidir.
Peki neyi tercih ediyor Erdoğan? Pratik soruların aynası ise eğer, kaygılanmamak elde değil. Kronik sorunların çözümü bir yana yenileri katmerleşerek eklenmiş. İçeride ekonomik sorun, mülteci sorunu, kutuplaşmış ve parçalanmış toplum, savaş, rüşvet, iltimas, gruplaşma var. Dışarıda birçok coğrafyada savaş ve maliyeti apaçık ortada. Suriye, Libya, Irak, Akdeniz’de ağır faturalar var. Tüm süreç Türkiye’nin aleyhine seyretmekte ve devletin çıkış için, şiddet dışında bir çözüm ürettiği görülmüş değil.
Ama, içeride ve dışarıda bütün çıkmazları terk edip, geminin dümeni yeni bir sürece, toplumsal dayanışmaya, bütünleşmeye, meseleleri çözecek dinamizmi yaratmaya yönelecek farklı bir yola kırılabilir.
Böylesi süreçleri pozitife çevirmek için önce demeçler, çağrılar yapılır, toplumun farklı siyasi güçleriyle, sivil toplumlarıyla, aydın ve sanatçılarıyla birtakım görüşmeler yürütülür, ortak bir konsensüs oluşturulur. Akabinde destekleyici adımlar atılır.
Mesela şu günlerde virüs nedeniyle ivedilikle cezaevleri boşaltılabilir. Üstelik öncelik bireyin bireye karşı suçları değil, devlete karşı işlendiği iddia edilen suçların muhataplarına verilir. Devlet kendi erdemini göstermeli ki halktan mağdurlar da bireysel suç işleyenlere af için onay versin. Sivil siyasetçilerin cezaevlerinden hemen tahliye edilmesi, askeri muhalefetle yargılanan veya ceza alanların tutsaklık süreçlerinin kısaltılması ilk adım olabilir.
Suriye, Libya, Akdeniz ve Irak’ta gerilimli üstelik de yenilgiye giden süreci tersine çevirmek çıkmazdan çıkmak için hastalık bahanesiyle askeri güçler çekilebilir, o bölgelerdeki siyasi muhataplarla görüşerek barışçıl yollar, yeni uzlaşı ve çözüm yolları denenebilir.
Mültecileri şantaj aracı olarak kullanmak yerine, şartlarının iyileştirilmesi, haklarını kullanmalarını sağlayacak ekonomik, yasal ve politik düzenlemeler yapılabilir, bu minvalde AB ve ilgili taraflarla daha samimi ve tutarlı ilişkilere gidilebilir.
Demokratik kanalların kullanılması bağlamında kutuplaştırıcı yaklaşım yerine HDP, CHP, sendika, oda ve işveren temsilcileri ile görüşmeler yapılabilir ve yeni bir siyasi ve ekonomik çözüm süreci tartışmaya açılabilir.
Ve en önemlisi Kürt meselesinin halledilmesi için içeride ve dışarıda ilgili tüm taraflara çağrıda bulunulabilir, çatışmaların durdurulması talep edilebilir, özellikle de Öcalan ile görüşmelerin önü açılarak büyük destek alınabilir.
Bu ve benzeri adımlar atıldığında corona ile de baş edilir, kronik sorunlar da çözülür, Erdoğan iktidarını da sağlamlaştırır.