Kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları giderek artıyor. Kadın Dayanışma Vakfı avukatı Süheyla Oğuz, kadın katliamları ve şüpheli kadın ölümlerinde yargının tutumunu Jinnews’ten Habibe Eren’e değerlendirdi. Süheyla Oğuz, yargının kadına yönelik işlenen suçlardaki tutumunun erkek egemen iktidarın kendisini sağlamlaştırmak, korumak ve sürdürmek için kullandığı bir strateji olan cezasızlık kültürüyle ilişkili olduğunu söyledi.İktidarın kadınlara ve hatta diğer bütün toplumsal ötekilere yönelik işlenen suçların faillerini hukuku araçsallaştırarak koruduğunu kaydeden Süheyla Oğuz, “Aslında sorunlu olan hukukun kendisi değil yasa uygulayıcıları ve onların zihin yapılarının içinde geliştiği toplumsal kültürdür” dedi. Kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve saldırı kararlarının, toplumsal kültür, kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesini amaçlayan uluslararası sözleşmelerle çeliştiğini ifade eden Süheyla Oğuz, şöyle dedi: “2011 yılında ilk imzalayan ülkelerden biri olduğumuz İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi açısından çok önemli bir sözleşmedir. Yalnızca yasaların uygulanması değil kadına yönelik şiddet alanında benimsenecek önleyici ve koruyucu hizmetleri de içeriyor. Kadınların tüm çabalarına rağmen bu sözleşmenin bir türlü uygulanmak istenmemesi, ‘şüpheden sanık yararlanır’ gibi sanığı korumaya yönelik ilkelerin başka hiçbir dosyada uygulanmadığı kadar kadın cinayetlerinde uygulanması tam da bu zihniyetin ürünüdür.”
‘Yargıya taşıyamıyorlar’
Korkutup, sindiren eril hukuk düzeninin kadınların güven duymalarını da engellediğini belirten Süheyla Oğuz, “Kadınlar cinsel saldırıya uğradığı zaman faillerin cezalandırılmayacağını hatta yargılananın kendileri olacağını bildikleri için bu suçları yargıya taşımıyorlar. Her şeyi göze alıp yargıya taşıyanlar ise yargılama aşamasında iyice travmaya uğrayabiliyorlar. Yargılama aşamasında kadının ne giydiği, o saatte orada ne işi olduğu, medeni durumu hatta annesinin boşanıp boşanmadığı kadar her şey sorgulanıyor” diye belirtti.
‘İyi hal çantada keklik’
“Kadınlara karşı işlenen suçlarda yargının erkeklere yönelik tarafgir tutumu öylesine bir duruma geldi ki erkek faillerin her hali ‘iyi.’ Hele takım elbise giymiş ve duruşmada hazır bulunmuşlarsa ‘iyi hal’ indirimi alacaklarından hiç kuşku duymuyorlar” diyen Süheyla Oğuz, Kastamonu’da görülen “nitelikli cinsel saldırı” duruşmasında failin “takım elbise giydik yine de ceza aldık” diyerek ceketini fırlatmasının tam da bu durumu anlattığını söyledi. Erkekler için “çantada keklik” olan “iyi hal” ve “haksız tahrik” indirimlerinin fail kadın olunca bir hayli zorlaştığını belirten Süheyla Oğuz, “Nitekim Nevin Yıldırım tam da buna örnekti. Nevin Yıldırım tecavüzcüsünü öldürdüğünde ne ‘tahrik indirimi’ aldı ne de ‘iyi hal’ indirimi. Çünkü kadınlar, ‘tarafsız yargı’ önünde eşit olarak değil, ‘erkek adalet’ nezdinde yok hükmündeki kadınlar ve muktedir erkekler olarak ayrıştıklarını çok iyi biliyorlar. Çünkü kadına yönelik soruşturma ve kovuşturma süreçleri diğer suçlardan farklı işletiliyor” diye konuştu.
Feminist hukuk mücadelesi
Patriarkal sistemi var eden yapısal eşitsizliğin ve erkek yargının suça, suçluluğa ve mağduriyete yaklaşımını olayın en başından beri belirlediğini vurgulayan Süheyla Oğuz, “İşte tam da bu yüzden kadına yönelik suçlarda erkek egemen isteminden yana olan tarafsızlık değil eşitliği sağlayacak olan uygun taraflılıktır esas olan.İstanbul Sözleşmesi’nde ve feminist hukukta önerilen tam da budur. Yani uygun taraflılık ilkesi. Erkek egemen hukuk sistemindeki tarafsızlık eşitsizliği derinleştirildiğinden kadından yana taraf almak gerek. Feminist hukuk tam da bunun mücadelesini veriyor” dedi. Kadına ve çocuğa yönelik cinsel suçlara ilişkin getirilmesi öngörülen “idam” ve “hadım” tartışmalarına da değinen Süheyla Oğuz, “Türkiye’deki sorunun çözümü yasaları değiştirmek değil hakkıyla uygulamaktır. Esas olan uygun taraflılıktır. Cezasızlığın önlenmesidir. Soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yasaya ve uluslararası mevzuata uygun şekilde yapılmasıdır” dedi.
‘Erkeğin suçsuzluğunu ispata çalışıyor’
Süheyla Oğuz, adil bir yargılamanın yapılabilmesi için savcının adli kolluk marifetiyle hem lehte hem de aleyhte delilleri toplamak gibi bir görevi olduğunu belirtti. Süheyla Oğuz, şöyle devam etti: “Kadına yönelik şiddet ve cinsel saldırı/istismar vakalarında savcılar suçun işlenmiş olabileceğinden değil işlenmemiş olduğunu, kadının ‘rıza’sının olduğu ya da iftira attığı varsayımıyla fail erkeğin suçsuzluğunu ispata uğraşıyor. Fail için lehe olan her şey toplanırken kadının geç şikâyetçi olması, bazı şeyleri unutması kadının aleyhine olarak değerlendiriliyor. Oysa cinsel saldırıya maruz kalan kadının yaşadığı travmanın etkisiyle kendini toplayıp fail hakkında şikâyetçi olması zaman alıyor. Yine travmanın etkisiyle çelişkili ifadeler kullanabiliyor. Bu cinsel saldırının gerçekleştiğine ilişkin karine olarak kabul edilmesi gerekirken suçun işlenmediği şeklinde yorumlanıp çoğu kez dava bile açılmıyor. Dava açıldığında da yine yasalara aykırı olarak kadınlar onlarca kez sorgulanıyor; dinlenmiyor. Cinsel saldırıya maruz kalan kadın, failin yanında neredeyse tamamı erkek olan heyetin önünde ifade vermeye zorlanıyor. Yargı makamları geleneksel kalıp yargılarla değerlendirme yapıp kanaat oluşturuyor. Bu da kadınların şikâyetçi olmasını güçleştirip bu tür suçlarda cezasızlığı besliyor.”
ANKARA