Değişik günler yaşıyoruz. Daha önce, hiç deneyimlemediğimiz bir durum bu. Kendilerini en muktedir zannedenlere dahi hükmeden bir virüs dünyayı esir aldı. Aslında belki de, insanlık için bir sınavdan geçiyoruz. Her şey unutuldu, savaşlar, silahlar, petrol, gizli toplantılar… Sadece hayatta kalmak önemli.
Böylesi can alıcı bir virüs karşısında dahi, “yaşamdan yana” tavır alamayan politika ve politikacılar ile karşı karşıya olmak ise çok üzücü. Konuştuğumuz tüm hekim arkadaşlar, bir süre izolasyonun tek çare olduğunu söylüyor. İşte bu yüzden evde kal çağrıları yapılıyor. Ben evdeyken, hemen karşımdaki inşaatta işçiler çalışıyor. Ben evdeyken, işçiler üretmeye devam ediyorlar. Dışarıda mikrop kapma riskini, evde kalan çocuklarına, eşlerine ve büyüklerine taşıyorlar.
Hele cezaevindekiler! Çok fazla hasta mahpus var. Kalp hastası, kanser hastası, astım hastası, felçli çok sayıda mahpus var. Birçoğu 30-40 kişilik çok dar alanlarda yaşıyorlar. O dile getirilen, “sosyal mesafe” kurmaya onların hakkı ve yeri yok maalesef. Bugün coğrafyayı yöneten, siyasi irade hala kendisini “tek muktedir” zannederek, cezaevindekiler için yeni fermanlar yazıyor. Yeni bir infaz düzenlemesi hazırlıyorlar.
1980 Askeri Darbesi sonrası, darbeciler tarafından hazırlanan Anayasa’nın 10. maddesi bile “kanun karşısında herkes eşittir” diyor. Yine TC devletinin altında imzacısı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi AYRIMCILIK YASAĞI getiriyor. Ancak yönetenler, “kendi hukuklarını” dahi hiçe sayarak, yanlış uygulamayı devam ettirmeye kararlı gözüküyorlar. İnsan hakları savunucuları olarak, sürekli tekrarlıyoruz. Unutmayın, irademizi size teslim etmedik, etmeyiz.
Bu koronalı günlerde bile, özgür irademizle mücadeleye devam diyoruz.