Dünyanın gündemi ortaklaştı. Hangi ülkenin hangi televizyonunu ya da gazetesini açsan başlık aynı: Virüs… Vakalar, can kayıpları, öyle ya da böyle iyileşen insanlar. Virüsün merkez değiştirmeleri, bir ay önce Çin, sonra İran, ardından Avrupa ülkeleri, İtalya, İspanya, İngiltere, Fransa, İsviçre, ABD vesaire vesaire… Neredeyse dünyanın tüm ülke yönetimleri, parlamentoları, ateş bacayı sarınca bütün işi gücü bırakıp, varı yoğuyla bu virüs belasından kurtulmanın derdine düştü…
Üçüncü dünya savaşına eş değer bütçeler havada uçuşuyor. Aynen Anadolu düğünlerinde geline, damada takılan paralar, altınlar gibi; ABD’den iki trilyon iki yüz milyar dolar… ABD toy büyüğü… En kelli felli bütçe ondan geldi. Diğerleri de karınca kararınca. Kimi üç yüz milyar, kimi iki yüz elli, kimi yüz elli, yüz milyar euro. Nüfuslarına, güçlerine göre değişiyor. ‘Virüsle mücadele için toplam ayrılan para beş trilyon iki yüz milyar dolara denk düşen bir para’ diye yazıyor gazeteler. Bir türkü vardı ya hani: ‘Ben nerde yanlış yaptım?’ İşte o da aynen dolarlar gibi havada uçuşuyor. Kapitalist ülke yönetimleri kendilerini sorguluyor bu türkünün sözleriyle.
Yanlışları tespit ve tedbirler silsilesi geliştirmeye çalışıyorlar şimdilerde. Ama gel gör ki şu ana kadar binlerce insan öldü, yüz binlerle ifade edilen hasta sayısı ve ne yazık ki çokça ölmek üzere olan insan var… Fransa: ‘Evinizde oturun, sokağa çıkmayın, ben sizin her şeyinizi karşılayacağım, kiranızı, elektriğinizi, doğal gazınızı vs. ben ödeyeceğim’ diyor. ABD dahil diğerleri de öyle…
Hem üretenler hem de tüketenler bir bir hasta olmaya, ölmeye başlayınca kapitalistleri bir korku bastı. Çünkü onlar olup biteni ve olacakları gören, görece akıllı kapitalistler, üreten ve tüketenler ölürse sistem, yani kapitalizm çökerdi. Acil müdahale gerekiyordu, yaptılar. Anadolu deyimiyle pamuk eller cebe gitti, işçiye, emekçiye üç kuruş zam vermemek için aylarca direnen barbar iktidarlar bir anda trilyonlarca dolar ve euroyu saçmaya başladılar…
Çin’den İran’a, Avrupa’dan Amerika’ya bu olup bitenler süregelirken bir tek ülke bu olayların dışında tuttu kendini.
Türkiye…
Onun çok önemli işleri vardı o sıralar. Virüs ne ki, yedi kulhuvellah, bir Yasin, iki de elhemd önerirsin olur biter, İdlib’deki Selefi gruplar nasıl kurtulur, Avrupa bu işe nasıl dahil edilir, nasıl birkaç milyar dolar daha koparılır, Rusya nasıl ve neye karşılık ikna edilir, önemli olan buydu. Beş on bin göçmen Yunan sınırına yığılmış, Türk medyası sabah namazından yatsıya kadar sadece ondan bahsediyordu. Ta ki, Rusya ‘hadi oradan’ diyene ve Avrupa, ‘Böyle şantajlarla bize iş yaptıramazsın, kapı orada’ diyene kadar…
İşte o bir tek ülke, yani Türkiye, o gün itibariyle yüzünü ve gündemini coronaya çevirdi. Umre’den gelen binlerce insanda hastalık olduğu biliniyordu. Önce bahar itibariyle başlayacak turizm rezervasyonlarının ve milyarlarca doların yolunu kesmemek üzere ‘şükürler olsun ki bizde yok’ dendi. Bir gün sonra ‘yok ama bu olmayacak anlamına gelmez, bazı başvurular var, sağlık personelimiz ilgileniyor’ dendi ve sonraki gün zaten varolan yüzlerce hastadan birileri deşifre edildi… Biri emekli orgeneral ve futbolun ünlü simalarından biri de deşifre olunca olay aldı yürüdü…
Olayın bundan sonrasını zaten çok iyi bildiğinizden dolayı uzatmayacak, yazının başlığına döneceğim.
Van…
Van’da neler oluyor…
İran’da hastalık boyut kazanmış ve Çin’den sonra ikinci sıraya oturmuşken, binlerce İranlı turist ve tacirin Van’da elini kolunu sallaya sallaya geziyor olması ve ticari amaçla binlerce TIR ve kamyonun rahat rahat İran’a gidip gelmesi rastlantı mıydı? ‘Sınır boylarımız’ damadın ürettiği İHA ve SİHA’ların ‘güvencesi altındayken’ ve evelallah ‘kuş uçurtulmuyorken’ Çaldıran köylerinden yüzlerce kaçakçının gidiş gelişine bunca göz yumulması rastlantı mıydı? Sosyal medyada hepimizin izlediği bir doktorlar toplantısında, toplantıyı yöneten ve bilgi aktaran doktorun riskli iller sıralaması yaparken ilk dört il arasında Van’ı da saydığını dinledik. Yerelden aldığım bilgiler arasında askeri hastanenin corona hastenesine çevrildiği, hastanenin ful olduğu da var.
Son olarak da Ulaştırma Bakanı’na aşağıdaki soruları sorarak bitireyim yazıyı…
İran-Türkiye kapıları kapalı mı sayın bakan?
Eğer kapalıysa Van’dan İran’a, İran’dan Van’a gidip gelen tren neyin nesi?
Bu tren ne taşıyor, kimleri taşıyor?
Van’dan hareketle ve virüs aracılığıyla bölgede bir jenosit mi planlıyorsunuz?
Cevap alamayacağımı bildiğim bir soruydu, bile isteye sordum. Ama bölge halkının bu oyunu bilmesi gerektiğini düşünerek de yazdım…