Rewşan Apaydın
Beklemenin büyüdüğü şu günlerde hayat bir yanıyla Samuel Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’i akla getiriyor. Yapacak bir şey kalmadığını düşündüğümüz anda, umudu tüketmek mi daha iyidir? Yoksa umudu tüketmeden üreterek hayata bağlı kalmak mı?
Tarih boyunca çağının aynası olmuş ve olmaya da devam edecek olan tiyatro, sanatın olduğu kadar yaşamın da gerçeğini sahnede yansıtmanın sorumluluğu içindedir. Bu durumda bugünü ileride sahnede izleyebilmemiz gibi bir durum elbette söz konusudur.
Tam da şu günlerde bekleniyor. Bir şey olması için, birinin gelip kurtarması için bekleniyor!
Yeni dünyanın getirdiği tüketim alışkanlığıyla beraber, sürekli kendini oradan buraya savuran insanın, hayat karşısında yenik düştüğü şu günlerde bekleniyor. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilemeyen insan evladının çaresizliği büyük. Bu yılgınlıkla, mutsuzlukla hayata devam etmeye çalışıyor büyük bir yığın.
Beklemenin büyüdüğü şu günlerde hayat bir yanıyla Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken”i akla getiriyor ve oldukça benzeşiyor günümüzle diyebiliriz. Yapacak bir şey kalmadığını düşündüğümüz anda, umudu tüketmek mi daha iyidir? Yoksa umudu tüketmeden üreterek hayata bağlı kalmak mı? Diyerek beklemeye anlam katmak düşüyor birilerinin payına.
Godot’yu Beklerken’i kısaca hatırlamak gerekirse, Vladimir ve Estragon adında (diğer adları Gogo ve Didi olan) iki kişi kuru bir ağacın bulunduğu bir yolda Godot’yu beklemektedirler. Godot’nun gelip gelmeyeceği belli değildir. En önemlisi de, Godot’nun kim veya ne olduğu konusunda bu iki kişinin en ufak fikirleri bile yoktur. Ama oyun boyunca bekleme eylemlerini sürdürürler. Godot geldiğinde her şeyin daha iyi olabileceğini düşünmektedirler.
Godot’yu Beklerken’nin temel devimini oluşturan ’bekleme eylemi’ kişileri edilgen bir konuma iterken tıpkı toplumsal yaşamın yüzeysel ayrıntıları bağlamında çeşitli roller yüklenen etkin konumdaki insan zamanın hızlı geçtiğinden yakınır. Yaşlılık döneminde, etkin roller oynayamayacak denli güçsüzleşen ve toplum içinde oynadığı rolleri terk ederek eylemsiz bir konuma geçen insan, saatlerin hiçbir ayırıcı özelliğinin kalmadığı, zamanın geçmek bilmediği bir bekleme sürecine tutsaklığını yansıtır.
Yaşamlarındaki var olabilme kaygısını oyunlarla devam ettirmeye çalışan Vladimir ve Estragon, oyun boyunca bekleme eylemlerini sürdürürler.
Bu ‘bekleyiş’ yaşamın kısırdöngüsünü yansıtmaktadır.
Godot kimdir ve gelecek midir? Sorusunu sıkça sorduğumuz oyunda, bunun zamana meydan okuyan bir düşünce olduğunu görürüz. Godot, umut, ölüm kısaca hayata dair her şey olabilir. Bugün, dün, yarın sahnede kullanılan bir tek ağaçla verilmiş, zaman kavramının mekanla olan ilişkisi ironik şekilde var olmuştur.
Vladimir ve Estragon tüm yenilmişliklerine rağmen, bilinmeyen birini ya da bir şeyi bekleyişleri devam eder. İyice baktığımızda bu sonsuz ve sonuçsuz bekleme anındaki sorgulayışları insan evladının kendisinin de normal olmadığının bir kanıtı gibi görünmekte.
Vladimir: Eee gidelim mi?
Estragon: Evet, gidelim
Kımıldamazlar.
Bekleyişin içinden çıkıp adım atamaz haldedirler. Bireyin dünyaya atılmışlığını, iletişimsizliğin ve eylemsizlik halinin sonucunda oluşan, kaotik ortamda düzen kurmaya çabalarken ortaya çıkan aksaklıkların ve iç çelişkilerinin toplamının yansımasıdır bu diyalog.
Aynı zamanda insanın hızlı, tüketime endeksli, rekabetçi yaşamında bilinçdışına ittiği, kaygılar, tutkular ve anlam arayışının parçalarıdır bu diyalog.
Anlamsız olan her bekleyiş ve durağanlık insanın özünde var olduğu düşünülen değerleri zedeler. Böyle bir toplumda insanın bu değerleri yaşatması artık olanaksızdır. Bu durumdaki insan, topluma, yaygın değerlere ve ideolojilere karşı koyamayacak kadar güçsüz olduğundan kendi yaşam biçimini ortaya koyamaz. Bu nedenle kendi kimliğini bulamaz ve sürekli bir kimlik arayışı içinde yaşamaya mahkum kalır.
Godot’yu Beklerken’in evrensel bir noktada olmasının en önemli göstergesi, insan belleklerinde, benzer durumların ortaya çıkmasıdır. Dünyanın her bölgesinde farklı biçimsel yapılarda oluşan, iletişimsizlik, uyumsuzluk, eylemsizlik ve buna bağlı olarak ortaya çıkan anlam arayışı, içerik açısından küreselleştiği söylenen dünyanın insan eliyle yok olma tehlikesinin ortaya çıktığını göstermektedir. Buradan yola çıkarak günümüz ile benzerliğini görmemek pek mümkün olmuyor.
Bekleyişin anlam kazanabilme yollarını yaratamayacağı anlamına gelmiyor elbette bütün bunlar. İnsan evladının eşikte olduğu bir evredeyiz şu zaman diliminde. Bir sürü Oblomov da yaratabilir şu günler. Yaratmamak bizim elimizde tabii
Son olarak ise, var olmanın dayanılmaz durağanlığıyla belki bir ‘umut’ ya da ‘gelecek’ olan bir çocukla karşılaşırız oyunun sonunda. Pan’ın kutusundaki gizli kalmış umuttur çocuk…
Ve umut vazgeçilemez bir anlama dönüşür beklemenin dışına çıkabilenler için.