Ölümünün 1. yılında Fransız Yeni Dalga’nın feminist yönetmeni, Agnès Varda’nın yaşı ve yaşamına dair, iki yıl önce L’Express dergisine verdiği fakat bazı aksaklıklar sebebiyle ölümünden sonra yayımlanan röportajını sizler için çevirdik
Fransız Yeni Dalga akımının ve feminist hareketin sinemadaki en özgün ve güçlü temsilcilerinden biriydi Agnès Varda. Kurmaca ile belgesel, öznel ile nesnel arasındaki sınırları kaldıran Agnès Varda, bir “sineyazar” olarak doğrudan öznesi olmadığı filmlerinde de varlığını hissettirdi.
Simone de Beauvoir’ın kürtaj hakkı için yazdığı manifestoya imza atan 343 kadından biri olarak feminist harekette etkin olarak yer alan Agnès Varda’nın “Kadınların Cevabı: Bizim Bedenimiz, Bizim Cinsiyetimiz” (Réponse de Femmes: Notre Corps, Notre Sexe, 1975) belgeseli apayrı bir önem taşır.
65 yıl sinemaya emek veren Agnès Varda; Legion d’Honneur, René Clair Ödülü, Onursal Oscar gibi yüzlerce ödüle layık görüldü.
29 Mart 2019’da, 90 yaşında hayatını kaybeden Fransız Yeni Dalga’nın feminist yönetmeni Agnès Varda’nın iki yıl önce Fransa’da yayımlanan L’Express dergisine verdiği fakat bazı aksaklıklar sebebiyle ölümünden sonra yayımlanan sonra yayımlanan röportajı.
- L’Express : Yaşlı insanlarla ilgili bir dosyada bulunmak sizi rahatsız etmiyor mu?
Agnès Varda: Neden olayım? Hem sonra iki ya da üç yıla dosyanızda bulunan yaşlıların en genci olacağım! Olduğumuz yaşın tüm avantajlarından yararlanmak gerekir. Mekanlar ve Yüzler’i, (Visages, Villages) benden 55 yaş küçük olan olan JR (Jean René) ile beraber yaptım. Bu fark bizim lehimize işledi. Bu onu eğlendiriyordu, beni de. Çünkü yaşlıyken artık pek de eğlenemiyorsun. Bir hafiflik yerleşiyor. Yaşlıyken her şey paradoksallaşıyor, kimi zaman dünyanın içerisinde olduğu mutsuzluğun oldukça farkındayız, ama aynı zamanda daha hafifiz, neredeyse sevinçliyiz. Öfke ve sevgi olmak üzere iki dürtümüz var.
<https://www.youtube.com/watch?time_continue=116&v=P1P2equdCMY&feature=emb_title>
- Bugünkü öfkeniz, hep sahip çıktığınız militan feminizmle mi alakalı?
Ben feministim evet ve dolayısıyla kadın-erkek eşitsizliğine karşı öfkeliyim ama çok da pozitifim çünkü bizim 1960-1970’li yıllarda yürüttüğümüz mücadele meyvesini topladı. Yine de bir şeyler kazandık! İsteyen çocuk sahibi olabilsin, istenmeyen bir gebelik sonladırılabilsin… Şüphesiz, üç adım ileri, iki adım geri gidiyoruz. Uzun süre yaşadıysanız bunun daha iyi farkına varıyorsunuz. Bir şeyler yavaş yavaş ilerliyor. Sorun şu ki hayat hızlı geçiyor.
- Bunları yapmak için yeterince zamanınız olmadığını düşünüyor musunuz? Vardınız ve şimdiye dek çok aktiftiniz!
Çok fazla şey yaptım, aynı zamanda yetersizdi bunlar. Sanatsal açıdan, finansal problemler yüzünden, gerisi de biraz tembelliğimden dolayı. Çalışkan ve enerjiğim ama aynı zamanda melankoliğim ve yeterince kafa yormuyorum. Sessizliğe itilmiş kısımlara yaklaşmak, onları dinlemekle daha çok ilgileniyorum. Bu beni daha çok zenginleştiriyor. Genellikle yalnız olduğum hafta sonları, projelerimi düşünüyorum, sanat kitaplarına bakmaya zaman ayırıyorum… Ve bazen zamanın dışındayım. Düşünmüyorum, varım, hepsi bu. Bir meditasyon alanında, bu küçük avluda (Paris’te Daguerre Sokağı, Ciné-Tamaris prodüksiyon evi ve de Jasques Demy’le satın aldığı ev). Bazen, bunun yaşamak için yeterli olduğunu söylüyorum kendi kendime. Halen yaşıyorum ve sağlığım oldukça yerinde. Ama bazen gerçekten artık nedenini bilmiyorum. Normalde ölmüş olmalıydım. Ama her şeye rağmen yaşamaktan memnunum.
- Ve şu an, nedenini biliyorsunuz…
Yapmak, yaratmaktır. Yaratmak, paylaşmaktır. Ve bu benim mutluluğum için yeterli. Bir kedi olmak isterdim. Çünkü onlar kayıtsızlar ve fazlasıyla mevcutlar. Yaşla beraber, göreceli bir huzur edinilir ama aynı zamanda fazlasıyla kızgınlık ve çaresizlik de. Kaçış yolu, sanatçı olmaktır. Çünkü tamamıyla yararsız hissetmeyiz. Kalıcı acılarla, yas, kayıp, vicdanla yaşıyoruz… Yaşlılık bir mefhum değil, günbegün kendimizi inşa ediyoruz. Kederli yaşamamak için unutmak zorunda olduğumuz şeylerin farkındayız. Sandığımızdan daha iyiyiz. İçimizde böyle çalışan biri var. Yaratan ve bizi kendimizle uzlaştıran bir güç. Ben zaten gündelik hayatta müsamahakârım, ama sinsilere, kötülere, yozlara, düzenbazlara karşı daha sertim… Burada örneğin, başkanlık kampanyası beni çıldırtıyor, altı ayda bir kere bile kültür kelimesi söylenmedi! Üzücü. Gelecekteki yönetici kim olursa olsun, eğer güçlü bir kültürün insanların yaşamasına yardım ettiğini düşünmüyorsa, baştan kaybetmiştir. Kültür; sosyal bir problemi ya da karnabahar fiyatının artmasını çözmez ama gençlere, sergiler, müzik, kitaplar sunabiliriz ve bununla da ötekine saygıyı, bir felsefeyi yayabiliriz. Eğer bunu önermezsek, bir ülkeyi yönetmek utanç vericidir.
- Bu tür tavırlar pes etme isteği uyandırıyor mu sizde?
Tam tersi! Savaşmaya değer olduğunu söylediğimiz, bir tür huzurlu düş ile gerçeğin çelişkisi içerisindeyiz tam olarak. Kalabalıkları çekmeyen sergiler ve filmler yapıyorum ama etki ve geri dönüşler muhteşem. İnsanlar bana aferin demiyorlar, teşekkür ediyorlar. Onlara ilham veriyorum ve bu, hediyelerin en güzeli.
- Görünüşünüz de güzel bir enerji veriyor…
Yaşlıyken gülümsetmek, acındırmaktan daha iyidir. Saçlarım iki renkli çünkü bu beni eğlendiriyor. Torunlarım bana Mamita Punk diye sesleniyorlar. Bir numaralı kural: Asla sağlıktan bahsetmemek. İki numaralı kural: Dinlemek, çünkü insanların daima anlatacakları çok şeyi oluyor. Sanatçılar yaşamama yardım ediyor, ama insanların dostluğu da aynı şekilde.
L’Express dergisinde yayımlanan söyleşiye https://www.lexpress.fr/culture/cinema/agnes-varda-faire-c-est-creer-creer-c-est-partager-et-cela-suffit-a-mon-bonheur_2070087.html <https://www.lexpress.fr/culture/cinema/agnes-varda-faire-c-est-creer-creer-c-est-partager-et-cela-suffit-a-mon-bonheur_2070087.> bağlantısı üzerinden ulaşabilirsiniz.
*Agnès Varda ile yapılan bu söyleşi Şilan Bingöl tarafından gazetemiz için çevrilmiştir.