HDP’li vekiller Sezai Temelli, Hüda Kaya, Meral Danış, DBP’li Aydeniz ile CHP’li vekiller Süleyman Bülbül ve İlhan Cihaner, koronavirüs nedeniyle gündeme gelen infaz düzenlemesini gazetemize değerlendirdi: Bazı maddeler şu andakilerden bile kötü
Gülcan Dereli/ İstanbul
HDP MİLLETVEKİLİ SEZAİ TEMELLİ: AKP-MHP bloğu ayrımcılık üzerinden kendi iktidarlarını var edegeldiler. Son 5-6 yıldır bunu mutlak tecrit döneminde, demokratik mücadeleye kadar, dokunulmazlıkların kaldırılmasına kadar her alanda gördük. Cezaevleri ise bu durumda en fazla mağduriyete açık olan, en fazla bu konuda ciddi riskler barındıran yer. Orada bile ayrımcılığı yapageldi. Hangi yasayı getirişe getirirse getirsin bu zihniyeti gördük.
Şimdi koronavirüs yaygın olduğu günlerde her şeyi fırsata çeviriyor. Ve bunu yararlanmacı bir akılla geçirmeye çalışıyor. İşte kanal İstanbul ihalesi bunun en tipik örneği yani şimdi bu kadar dert varken, insan bunu araya sıkıştırır mı diyeceksiniz.
Ceza infaz yasasında ayrımcılık yapılmaması gerekiyor. Bizim arkadaşlar gerekli temasları sağladılar, görüşlerini ilettiler. HDP olarak rapor yayınlandı. Daha önce hazırlamış olduğumuz raporlar üzerinden geliştirerek kendilerine iletildi, kamuoyu ile paylaşıldı. Fakat her zaman olduğu gibi bir “terör suçları” denen bir tarifte bulunuyorlar. Aslında tüm toplumu terörize eden bir iktidar böyle bir kategori ile ayrımcılığı önümüze getiriyor. Bu hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir şey. Hiç bir ahlaki değer ile bağdaşmayan bir şey. Ama biz bu yasa taslağı önümüze geldiğinde gerekli mücadeleyi yapacağız. Bütün toplumda bu konuda duyarlı olma çağrısı yapıyoruz. Herkes bu konuda gerekli duyarlılığı göstermeli ve bu konuda inisiyatif almalı. Ve bu ayrımcılığı ancak büyük bir dayanışma ile büyük bir refleks ile ortadan kaldırabiliriz.
HDP MİLLETVEKİLİ HÜDA KAYA: Ülkemizde ve hemen hemen tüm coğrafyalarda gittikçe yükselmekte olan sivil, muhalif hareketler vardı. Korona ile başlayan küresel karantina günlerinin önümüze getirdiği gerçeklerden biri de değişmekte olan yaşamsal ihtiyaçların, sosyal ve politik dirençlerin, taleplerin, özgürlüklerin, geçinme, çalışma, eğitim, kültür, sanat başta olmak üzere tüm dinamikleriyle yepyeni bir düzlem ile karşı karşıya olduğumuzdur.
İşte tam böyle bir düzlemde hem bireysel hem toplumsal anlamda bu gerçeklikleri, ihtiyaçları görebilenler ve okuyabilenler yeni dünya denkleminde yerlerini alabileceklerdir.
Türkiye özelinde ise zindanlarda olan on binlerce masum insanımızın özgürlükleri en yakıcı ve aciliyeti olan bir konu olarak önümüzdedir.
Şu an geldiğimiz nokta çok vahim ve son derece hayati zorunluluklar getirmiştir.
Korona sebebiyle pek çok ülke daha karantinanın ilk günlerinde hapishaneleri boşaltma, mahkûmları salıverme kararları aldılar. İyi de ettiler. Olması gereken bu idi. Büyük bir imkânsızlık, yetersizlik içinde olan on binlerce masum insanımızın salgına karşı hiçbir güvenlik ve koruyucu önlem imkânı yoktur. Devletin bunu sağlama gibi bir niyeti yok zaten.
Binler çocuk ve bebeğiyle hapislerde olan kadınları da düşündüğümüzde çok vahim bir sonuç olabileceği ile irkiliyoruz.
Bütün krizleri Allah’ın lütfu görme anlayışında ısrar eden iktidar ve saray yönetimi bir kez daha bir insanlık sınavı ile karşı karşıyadır.
Büyük bir insani dram ile karşılaşmadan derhal en kısa zaman içinde bütün siyasi mahkûmların ayırımsız bir şekilde tahliyeleri sağlanmalıdır.
CHP MİLLETVEKİLİ İLHAN CİHANER: Bu düzenleme genel af olarak kurgulanmış bir düzenleme değil. Örneğin cinsel istismar suçluları, bir takım düzenlemeleri kadın örgütlerinin tepkisiyle geri çekilmesi istendi. Bir kere salgın tehlikesi nedeniyle cezaevlerinde bir rahatlatma sağlanması isteniyorsa burada herhangi bir suç ayrımı yapamazsınız.
Çünkü devletin hem pozitif hükümlülüğü var, yaşamla ilgili hem yurttaşların yaşam hakkını tehdit etmeyecek, hem de onlara dönük yaşamsal tehditleri de engel olacak. Bu çerçeve de bir kere yurttaşların en küçük bir tereddüttün kalmayacağı şekilde yerine getirmek durumunda. Yapılması gereken şey her şeyden önce cezaevlerindeki inanılmaz yoğunluğu azaltmak.
İkincisi asıl Türkiye’deki cezaevlerindeki tutuklulara adaletsizliği getiren uygulama tutuklamayla başlıyor. Tutuklamalarla ilgili çok çok istisnayı bazı suç kategorileri hariç tamamının bence tutuklamaların sonlandırılması lazım. Kaçma tehlikesi vardır ama bu soyut bir kaçma tehlikesi değil sahiden firarken yakalanmıştır. Örneğin Ceren’in katili gibi. Tutukluların tamamı bir terörle mücadele yasası kapsamında olup olmadığına bakmaksızın bırakılmalı çünkü adalet noktasında terörle mücadele yasası keyfi ve soyut bir şekilde kullanılıyor.
Yani bizim de tabi olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına ve kurallarına göre kesinlikle suç oluşturmayacak. Hatta benzer şekildeki konuşmalar, Anayasa Mahkemesi tarafından bizim yargılamalarımız tarafından suç olmayacağı belirtilmiş olmasına rağmen bu suçtan dolayı tutuklanan, cezaevinde olan çok fazla insan var. Dolayısıyla bir ayrım yapılmadan çok çok istisnai suç kategorileri belirlenerek tüm tutukluların derhal serbest bırakılması lazım.
Ayrıca şu ortamda kalıcı bir yasa tartışılamaz. Parlamento düşük profil çalışıyor ve çoğu milletvekili katılmıyor. Üniversiteler bu konuda görüş bildirecek durumda değil, barolardan anladığım kadarıyla görüş alınmadı. Sivil toplum örgütleri var, insan hakları örgütleri var. Oldu bittiye getirilecek bir yasa değildir infaz yasası. Gerçekten çok kalıcı düzenlemeler ve getirilen her bir düzenleme ceza adalet sistemini yapboz haline getirdiği için yamalı bohçaya dönüştürdüğü için yeni adaletsizlikler üretmek zorunda kalıyor.
Henüz önümüzde bir teklif yok bu ortaya çıkan metin üzerinden belki çok fazla konuşmaya gerek yok. Çünkü dün yanılmıyorsam muhalefetin getirdiği eleştirilerin kanun teklifine eklendiği gibi bir takım haberler çıktı bu ne kadar doğru bilmiyoruz
Örneğin disiplin hükümleri içerisine Basım İlan Kurulu’ndan ilan ve reklam almayan, izin verilmeyen yayınların cezaevine sokulmayacağı gibi bir kuralda getirilmiş, kurumun inisiyatifiyle içeriye hangi gazetenin verilip verilmeyeceği belirlemiş oluyorsunuz. Çok büyük sansür bu. Özellikle siyasi tutuklular ve hükümlüler için. Bunun gibi bir sürü düzenleme var. Üzerinde durulması gereken ve yanlışlığı apaçık görülen.
Siyasi suç çok tartışılıyor. Ceza infaz yasasıyla düzeltilebilecek şey değil bu. Bugünküler tahliye edilir, doldur boşalt ile çok kısa sürede aynı maddeler yürüklükte olduğu sürece cezaevleri yine başka yurttaşlarımız tarafından adaletsiz bir şekilde özgürlüklerin kısıtlanması gibi bir durumla karşı karşıya kalır. Onun için ben tekrar etmek istiyorum. Öncelikle tutukluların çok çok istisnai suç kategorilerin bunların hatta bireyselleştirilerek, kesinlikle tutukluların tamamının bence gözden geçirilmesi lazım. Suç kategorisinden ziyade bireyselleştirilerek yapılmalı. Halk sağlığı için, tutuklar ve çalışanlar için süratle değerlendirilmeli.
İnfaz yasası alelacele çıkartılamaz çünkü çok çok adaletsizlik barındırıyor.
DBP EŞ GENEL BAŞKANI SALİHA AYDENİZ: Ceza İnfaz Kanunu, Meclis’e getirilmeye çalışılıyor. Bu kanun hırsızı, uyuşturucu satanı, tecavüzcüyü, tacizciyi, çocuğa şiddet uygulayanı ve istismarcıya kapsıyor ama düşüncelerinden dolayı tutuklu olanlar dışında bırakılmaya çalışılıyor. Bu kabul edilemez. Şöyle bir söz var. Herkes kendi yakınında hissettiğini korur. Bu devlet de demek ki hırsız, uyuşturucu ticaretini yapanları, tecavüzcüyü, kadına şiddet uygulayanları koruyan bir iktidar olduğunu bir kez daha bu ayrımcılıkla bize göstermiş oluyor. Yani ‘tek suçu’ gazetecilik, tırnak içinde söylüyorum, tek suçu düşünceleri ve siyaset yapmış olan kişileri bu kapsam dışında bırakması kabul edilir bir şey değil. Demokrasiden yana değil, savaştan, ötekileştirmeden beslenen bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bu ceza infaz kanunun bu şekilde değil bütün tutsakları kapsayacak şekilde yapılması gerekiyor. Cezaevlerinde binin üzerinde hasta tutuklu bulunuyor. Salgının yayılmasına çok müsait ortamlar. Öncelikle hastaların, kadınların ve çocukların bırakılması ve cezaevleri tabutlara dönmeden boşaltılması gerekiyor.
HDP MİLLETVEKİLİ MERAL DANIŞ BEŞTAŞ: Öncelikle uzun süredir iktidar partisinin cezaevindeki bazı mahpusları çıkarmak istediklerini biliyoruz. Özellikle uyuşturucu, bazı mafya, çete üyelerine dair böyle bir tablo vardı. Şu anda dünyada bir korona salgını var. Açıkçası bu vesile ile bu tasarı adı konulmadan getiriliyor.
İlk metin için söylüyorum. Tabi ki ayrımcı bir metin. Bize görüşmede ulaştırılan metin hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir metin değil. Şu an Türkiye’de gerçek anlamda her şeyden önce bir adil yargılama sorunu var. Yargının tarafsız ve bağımlılığı meselesi var. Verilen mahkumiyet kararları, alınan tutuklama kararları kesinlikle hukuka uygun değil. Ciddi bir nüfus cezaevlerinde birikmiş durumda. Onbinlerce siyasi cezaevinde tutulan hükümlü ve tutuklu var. Bu birincisi. Bu yönüyle olası bir infaz paketi hukuksuzluğu ortadan kaldırmayı hedeflemeli. Siyasi tutuklu ve hükümlüleri çıkarmak olmalıdır. Çünkü bunları devlete karşı işlenen suçlar olarak nitelendiriyoruz ve devlet kişilere karşı işlenen suçları değil kendisine karşı işlenen suçları affetme yetkisine sahiptir. Onlar uyuşturucuyu da katan cinsel suçları da katan bir metinle çıktılar ilk başta. Ama siyasilerin hiçbiri kapsamda değil, hasta ve yaşlılar bile bu metinden faydalanamıyor ilk haliyle, bu ayrımcılık konusunda bütün toplumun, bütün demokratik dinamiklerin karşı durması gerekiyor. Şu anda da böyle bir durumun oluştuğunu görüyoruz. Çünkü cezaevlerinde 300 bine yakın insan var. Ve aileleriyle birlikte milyonlarca insan şu anda büyük bir endişe yaşıyor. Çünkü salgın yer tanımıyor. En çok yayılacak olan yer de cezaevleri, hijyen konusunda olsun, yemeklerin yapımı olsun, infaz koruma memurları temas halindeler. Bizim HDP olarak, talebimiz ve görüşümüz çok net. Her şeyden önce TMK büyük bir hukuksuzluk kaynağı, “terör” tanımı sorununu ifade ediyoruz. Bunları da kapsayan bir değişiklik, en azından eşitlik konusunda ısrarcıyız.
CHP MİLETVEKİLİ SÜLEYMAN BÜLBÜL: Anayasanın eşitlik ilkesi var. Ve ayrımcılık yapılmama ilkesi var. Anayasa’da yaşam hakkını korumak var. Yaşam hakkı sadece dışarıda olan vatandaşların hakkının koruması anlamına gelmiyor. Cezaevinde 300 bin kişi var. 300 bin içerisinde insanların büyük bölümü koğuşlarda. Koğuş kapasitesinin 2-3 katı, tutuklu ya da hükümlü kalıyor. Bu insanların sosyal mesafe uygulayacak durumları yok. Bu insanları kim korumalı devlet korumalı. Devlet nasıl koruyacak? Bu vatandaşlara bir virüs bulaşırsa, herhangi bir salgın hastalık bulaşırsa bunları korumamız mümkün değil. Şimdi bir metre sosyal mesafe kuralından bahsediliyor, dün bir buçuk metre olarak açıklandı koğuşlarda bu mümkün mü? Çalışanlar gidip geliyor, yiyecekler geliyor. Yapılması gereken şey çok basit tutukluları serbest bırakacaksın. Birincisi bu; ikincisi ayrım yapmayacaksınız, AKP’nin vermiş olduğu bilgi notlarında, cinsel istismar, uyuşturucu ve suç örgütü mafya gibi çete gibilerine örtülü af gibi düzenlemeleri ortaya koyan bir yapı sergiledi. Erdoğan bir açıklama yaptı ‘kırmızı çizgim’ diye. AKP-MHP cuma günü sunacaktı sunamadı. Kafaları karışık. Yani net bir şey ortaya koyamıyorlar. Nasıl diğer suçlarda infaz indirime gidiliyorsa devlet aleyhine işlenen suçlarda da çalışma yapılması kanaatindeyim. Fikir suçlusu olan TMK 7.2 maddesine göre terör tanımını yeniden tanımlayacaksınız. İfade özgürlüğüne dayalı birçok cezaevinde fikir suçlusu var. Gazeteci var. Suç mağdurları var. Bunları yapmak zorunda. Yani uyuşturucudan, cinsel istismardan hüküm alan kişilere 4’te üçlük yani yüzde yetmiş beşlik infaz indirimini yüzde 67 indirelim denetimli serbestlik olarak ta 3-5 yıl verelim demek ayrımcılık ve anayasada bulunan eşitlik anlayışına aykırı. Böyle bir şey söz konusu olamaz.
Demek istediğim bizim düşüncemiz net. Cinsel saldırı, kadına yönelik şiddet, uyuşturucu suçlarında kesinlikle infaz indirimine gidilmesi toplum dinamikler açısından doğru değil.
Şimdi şöyle bir şey var MHP’nin getirmiş olduğu af teklifi, infaz indirimi hatırlar mısınız 24 Eylül 2018’de getirmişlerdi. Ve 19 Mayıs 2019’dan önceki işlenen suçları kapsıyordu. Şimdi bu gelen düzenlemede ne var. 01.03.2020 öncesi var. Yani şöyle bir şey var. Affı duyan, infaz indirimini duyan birçok insan suç işledi. Bu da adaletli değil. İnfaz indirimine prensip olarak evet diyoruz. Nasıl diğerlerine infaz indirimi yapılıyorsa, terör tanımını kapsayan ve silah, şiddetin içinde olmayan ve cezaevinde bulunan insan hakları aktivitelerine, gazetecilere de ve fikir suçlularına da infaz indirimi mutlaka gerilmek gerekir diye düşünüyorum.
Bir de hazırlık taslaklarında şöyle bir şey var. Bu çok önemli. Cezaevindeki disiplin cezaları ağırlaştırılıyor. Şöyle çok sıkıntılı bir hazırlıkları var. Cezaevindeki hükümlünün ıslahını engel olacak, bir durum ortaya çıkabilecek, haber, yorum, yazı içeren basın yayın organları da cezaevine sokulmayacak. Bunu kim takdir edecek. O belli değil. İkincisi bu da çok önemli, Basın İlan Kurumu muhalif gazetelere yönelik, son aylarda yapmış olduğu müdahaleleri biliyoruz. Basın İlan Kurumu’ndan çıkartılmış ve Basın İlan Kurumu’na bağlı olarak devletten para almayan gazeteler de cezaevlerine sokulmayacak. Üçüncüsü yurtdışında yayınlanan gazetelerin, yabancı dilde yayınlanan gazetelerin basın organlarının cezaevine girmesi de Adalet Bakanlığı iznine bağlı olacak. Bu ne demek? Cezaevinde bulunan hükümlülerin, tutukluların, anayasadan kaynaklı haber alma haklarını idari kararlarla tamamen engellemek demek. Ve disiplin cezası ile hükümlülere disiplin sopasını göstermek oluyor. Bu disiplin cezaları da fikir mağduru olanlara yönelik bir sınırlama olarak getiriliyor. Ve doğru değil diye düşünüyorum.