Dijital çağın başında totaliter bir anlayışın girdabına almaya çalıştığı dünya, salgın hastalığın saldırısıyla karşı karşıya. Belkide hiçbir dönemde görülmeyen bir düzeyde. Tam olarak hala anlaşılabilmiş değil. Yoksa yeni bir biyolojik silah testinden mi geçiyoruz? Tek bildiğimiz dünya genelinde hızla “pandemi” ilan edildiği. Bu da kritik bir sürecin içinde olduğumuza işaret ediyor. Her gün artan ölüm haberleriyle bunu deneyimliyoruz. Başlarda “abartılıyor” diyorduk. Ancak corona ile yakınlık mesafemiz azaldıkça işin ciddi olduğunu fark etmeye başladık. Şimdi olan biteni yarı korku, yarı tedirgin bir halde evlerimize kapanarak izliyoruz. Çünkü koronavirüsün neyle sonuçlanacağı kestirilemiyor. Kapitalizme gömülmüş iktidar anlayışı çaresiz. Dahası kapitalist modernite kendini hiç iyi hissetmiyor. Covid-19, adeta meydan okuyor, her şeye. Yaşamı bariyerlerle çevirdi. Önemli bir kısmı evlerine çekildi. Ve görünmez bir duvar ördü hızla; sınırlar, kapılar, pencereler kapatıldı. Tüketim durdu, iş durdu-duracak. Hayat felce uğramakta. Johns Hopkins Üniversitesi verilerine göre, dünya genelinde koronavirüs vakalarının toplamı 451 bine, Türkiye’de 2 bin 433’e yükseldi. Virüse karşı bir teyakkuz var. Ancak, dünya hala koronavirüsü yaratan koşulları sorgulamaya başlamadı. Gerçekten tüm bu kötücül sonuçların kaynağı koronavirüs mü? Yoksa koronavirüs tüm kötülükleri ortaya çıkaran bir turnusol kağıdı mı? Örneğin: Metropollerin iflasını, aşırı tüketimin boşa olduğunu, her gün bir tanesi inşa edilen camilerin işe yaramadığını, Diyanet’e ayrılan devasa bütçenin boşa harcandığını, savaş sanayine yapılan harcamaların insanlığı mahvettiğini… Ez cümle; kâr hırsı ve totaliterleşme ile rewana kalkışan neo liberal kapitalist anlayış, virüs vurgunu ile büyük bir şokta.
Herkes gider Mersin’e…
Bu yeni durumun en trajik gelişmeleri ise bizim ülkemizde yaşanıyor. Hastalık giderek yayılıyor. Belki de yayılmış biz bilmiyoruz. Çünkü test kitleri daha yeni geldi. Ve şimdiden virüse yakalanannların sayısı binleri aşmış durumda. O da test edilebilenler… Durum ciddi. Ancak hükümet tüm çağrılara rağmen sokağa çıkma yasağını ilan etmiyor. Sokakta temas devam ediyor. Acil ve zorunlu olmadığı halde birçok sektörde çalışma sürüyor. Onbinlerce insan işe gitmek, çalışmak zorunda. Gariptir, iktidar kendi sağlığı söz konusu olduğunda sık sık başvurduğu OHAL’e halkın sağlığı söz konusu olduğunda mesafeli duruyor. Bütün çağrılara rağmen, sokağa çıkma yasağı koymuyor. İnsanlar arasındaki yakın temasın kesilmesi bir türlü gerçekleşmiyor. Hastalıkla mücadelede, birçok deneyime sahip sağlık örgütlerini ötekileştiriyor. Sağlık alanı felç halde. OHAL ilan edip KHK ile işten attığı binlerce deneyimli uzman, sağlık çalışanını tam da ihtiyaç duyulan bir süreçte işe almamakta ısrar ediyor. Onun yerine ekonomi birimine tepkiler üzerine de 18 bin yeni deneyimsiz sağlık çalışanı kadrosu açıyor. Tüm konsantrasyonunu toplumsal sağlığını korumaya ayırması gerekirken, aksine bu yönde hareket eden belediyelere kayyum atamayı fırsata çevirme peşinde. Birçok ülke hastalıktan korunmak için cezaevlerini boşaltırken, bizde her gün insanlar, siyasi faaliyet ve düşünce açıklama, sosyal medyada sağlıkla ilgili eksiklikleri dile getirdiği için gözaltına alınıp tutuklanıyor. Tam da toplumsal bütünleşmenin gerçekleştirilmesi gereken bir dönemde, tümüyle ayrımcı ve eşitsiz bir yargı reformu ile topluma karşı suç işleyenleri af edip, iktidara karşı çıkan, düşünceleri nedeniyle hapse konulan binlerce insanı içerde tutuyor. Koruyucu maske, eldiven, dezenfekte maddelerinin hızla üretimi ve topluma dağıtımı yerine içerde askeri operasyonlar, sınır ötesi hava harekatlarına odaklanıyor. AKP iktidarı Kürtleri virüsten daha mı tehlikeli buluyor yoksa Covid-19 karşısındaki güçsüzlüğünü Kürtlere vurarak mı gizliyor?
Her şey ekonomi için!
Kendi OHAL’ini uygulayan Covid-19, deyim yerindeyse ekonomik işleyişi askıya aldırdı. Tüm ekonomik sistem felç. Kapitalist modernitenin sembolü AVM’lerde in cin top oynuyor. Hizmet sektörü bitkisel hayatta. Zenginlerin durumu iyi, yoksul ve çalışanları ise daha zor koşullar bekliyor. İşsizlik, parasızlık, açlık… Bu durumun uzun sürmesi yeni bir alt üst oluşu da beraberinde getirebilir. Birçok ülke bu amaçla kamulaştırmalara gitti. Tüm ekonomiyi yaşamsal ihtiyaçlar nedeniyle askıya aldı. Türkiye’de ise yönetim halkın sağlığı yerine ekonomik durgunluğa odaklanmış durumda. Açıklanan tedbirler de bu yönde. Beklentiler karışlanmadı. Çeklerin ödenmesi ertelenmedi, konut kredileri ötelendi ancak ertelenme dönemi sonunda tümü alınacak. İş yapamadığı için gelir elde edemeyenlere borçlarını bankalara borçlanarak ödemek zorunda bırakılıyor. Hükümet kolalı içeceklerde ÖTV oranını yüzde 25’ten yüzde 35‘e çıkarırken, toplumun karşı çıktığı Kanal İstanbul için ihale düzenliyor.