Bu yazı dizisinde ele alınacaklar birer hipotez niteliğinde olacaktır.Verilere ve atıflara dayalı olmaktan öte,verilerden-yazılanlardan ve yaşananlardan hareketle öznel çıkarımlara dayanacağı için“hipotez”(denence) demeyi uygun buldum.Bu gazetenin okuyucuları için de her şeye atıf yapmayı uygun bulmadım.Bazı temel hipotezlerden sonra,“bireyin yeni dünyadaki psikolojik yapısını”ele almaya çalışacağım.Tartışmaya açık bu yazı dizisi umarım bugüne ve geleceğe ilişkin yararlı olur.
K.Marx’a değil ama V.İ.Lenin’e göre,20.yüzyıl başlangıcında kapitalizm“artık ilerici barutunu yitirmiş ve üretim araçlarını geliştiremeyeceği ve çöküş aşamasına geçtiği emperyalist çağa girmiştir”.Acaba öyle midir?
I. Dünya Savaşı,emperyalistler arası toprak paylaşımı, II. Dünya Savaşı ise yine emperyalistler arası Pazar paylaşımıdır.Sonrası…ister yeni,ister yarı sömürge diyelim,emperyalizmin “en zayıf halkalarının ulusal kurtuluş savaşlarıyla zayıflatıldığı”ve bazı adımlar atıldığı bir dönem olmuştur. Peki ikibinli yıllarda gündeme gelen “küreselleşme”özünde neyi içeriyordu? Paylaşılacak toprak ve (kısmen) pazar kalmadığı ve dünya da sonlu ve kapalı bir sistem olduğuna göre ne yapılmalıydı ki egemenlik devam etsin? Bilgi değil,bilimsel bilgi üretme çağına geçerek…
Lenin’in öngörüsünün tersine emperyalistler, şu ya da bu“pratik-ekonomik-siyasi nedenlerle”üretim araçlarını geliştirmeye devam ettiler ve ediyorlar; bunun yolu da bilimden geçiyordu ve bunu yaptılar: GDO çalışmaları,ne dersek diyelim aç insan nüfusunun gereksinimlerini aşacak denli (paylaşım hariç) gelişti; bugün küçücük İsrail’in küçücük laboratuvarlarında geliştirdiği tohumlar ve ilaçlar,kendisine “en büyük şeytan diye”bakan Akdeniz havzasındaki tüm çiftçiler tarafından iştahla tüketilmektedir! ABD’deki gelişmeleri saymaya gerek yok,üretim hızla robotlaşmaya doğru ilerliyor.Bu nelere yol açtı ve açacak? Daha az ve görece daha fazla ücret verilen beyin gücüyle daha fazla artı değer üretmek! Tüm dünyada hızla kol gücünün yerine,beyin gücünün geçmesine (mavi yakalılardan beyaz yakalılara geçiş) ve kitlesel işçi çıkarımlarına yol açtı,kol gücüne dayalı sendikaların gücü azalmaya başladı.Artık,ana işlevi devam etse de, sermaye temerküzünün yerini bilimsel bilgi temerküzü almaya ve Silikon vadisiyle birlikte teknokentler vb hızla yayılmaya başladı.Peki,artık‘niteliksiz’ve işsiz kalan bu büyük kitle ve bilimsel bilgi üretimi dışında kalması gerekenler için ne yapılacaktı?
Onlara öyle bir deli gömleği giydirilmeliydi ki hem bilimden uzaklaşsınlar hem de birbirlerini kırsınlar; böylelikle hem üretilen silahlar hem de teknolojik ürünler satılabilsin ve kapitalizm varlığını sürdürebilsin.Bu adım, Evanjelist baba-oğul Bush’lar zamanında başlatıldı: Bizim gibi geri-bıraktırılmış akademisyenlere “duygusal” -“çoklu”zeka,alternatif ölçme-tıp vb, “nitel”araştırma gibi sözde “yeni”ama eski idealizmin hortlatıldığı ve bilimsel bilgi üretiminden uzaklaştırıldığı (ülkemizde son yıllarda yaşanan eğitim ve bilim alanındaki gelişmeler sizlere yabancı olmasa gerek)“yeni”kavramlar pompalanarak (ve azgelişmiş akademisyenler de buna balıklama daldılar); geri kalan cahil kitlelere de “din” seçeneğini işleterek başarıldı.Taliban’ın,El-Kaide’nin,IŞİD’in,El-Nusra vb’nin nasıl ve kimler tarafından kurdurulduğu bugün artık tartışma götürmeyecek kadar açıktır.Karikatür ve hatta İkiz Kuleler manipülasyonları neye hizmet etmiştir? Bu tür manipülatif saldırılar,tam da istendiği gibi, özellikle çağa uygun olmayan Müslüman topluluklarda işsiz yığınların hızla bu radikal örgütlenmeler çevresinde yığılmasına yaramıştır.Bu karşıtlığa,bilimin kök hücre,DNA,klonlama vb gelişmeleriyle kutsal önermelerin artık geçersizleştirilmesinin yarattığı kaygı da bir katkı yapmıştır.
Tüm bunlarla, çatışma yapay olarak sınıf mücadelesinden,etnik/ulusala ve en nihayetinde de dinsele (temelde ve özünde çatışma değişmese de) kaydırılmıştır.Her şeye dinsel veya etnik/ulusal temelde yaklaşan bir kişiye sınıf bilincini nasıl götürebilirsiniz? Dinsele karşı dindışılığı,ulusala karşı evrenselliği nereye kadar savunabilirsiniz? Bu arada,yanlışlarla dolu SSCB’nin dağılması sol ve işçi sınıfında moral düşüklüğü yarattı; bilinçsiz kitleler doğru dürüst yönlendirilemediği için radikal dinci örgütlerin tabanını oluşturdu.
İlle de “somut durumun somut tahlilinin duygusal değil bilimsel temelde yapılması”…