Koronavirüsün cezaevlerine sıçraması an meselesiyken hükümet infaz düzenlemesinde ‘düşünce suçları’nı kapsam dışı tutmayı planlıyor. Gazetemize konuşan İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, ‘Bunun kabul edilir yanı yok’ dedi
Elif Aydoğmuş/İstanbul
Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını nedeniyle her geçen gün yaşamını yitirenlerin sayısı artıyor. Salgının cezaevlerine sıçraması ise an meselesi. AKP infaz indirimini kapsayan “Üçüncü Yargı Paketi” taslak metnini hazırladı. Önümüzdeki günlerde Meclis’e sunulması beklenen ceza infaz indirimi taslak metninde uyuşturucu ve cinsel suçlar infaz indirimi kapsamına alınırken, “terör ve örgütlü suçlar” ise paket dışında bırakıldı. İnfaz düzenlemesinde siyasi tutukluları kapsam dışı bırakma planı başta tutuklu ailelerinin, hukukçuların ve insan hakları örgütlerinin tepkisini çekmiş durumda. Hukukçular, insan hayatı üzerinden ayrımcılık yapıldığını ve Anayasa’nın eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini belirtiyor. İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu konuya ilişkin gazetemize konuştu. Durakoğlu, söz konusu infaz indirim metninin MHP damgalı göründüğünü belirterek, “Eşitlik yok. Bunun kabul edilir bir yanı yok” dedi.
Cezaevlerinin salgına karşı büyük risk altında olduğuna vurgu yapan Durakoğlu, bu nedenle cezaevleri için özel bir düzenlemenin muhakkak yapılması gerektiğini söyledi. “Ancak bu düzenlemeyi nasıl yapmak gerektiği konusu başka bir tabloyu oluşturuyor” diyen Durakoğlu, şöyle devam etti: “Cezaevlerinde mutlaka önlem alınmalı. Çünkü bu kadar kişinin hijyen sorunu olan bir yerde yaşamaları salgın riskine karşı başka türlü bakılması gerektiğini ortaya koyan bir durum. Ama bununla birlikte infaz düzenlemesi söz konusuysa içinde bulunduğumuz durum itibariyle 300 bin tutuklu ya da hükümlü kişinin içerisinden 80 ya da 100 bin kişinin dışarı çıkarılmasını temin etmek bile bambaşka bir tablo. Yani aslında Devlet Bahçeli’nin böyle bir düzenleme yapılması gerektiğini söylediği Nisan 2018’de başlayan bu tartışmanın, şimdi koronavirüs nedeniyle hızlandırılması konuşmaya başladığımız şeyin başka bir boyutunu teşkil ediyor. Burada bir infaz sisteminde düzenleme konuşuluyor. Anayasa’ya göre af yasası çıkarmanın başka sorunları olduğu için aslında bir af yasasını infaz düzenlemesi bağlamında çıkarmış oluyoruz.”
Olaya iki türlü bakılması gerektiğini ifade eden Durakoğlu, “Daha fazla insanı serbest bırakmak adına özellikle cinsel suçları, uyuşturucuyu bu işin içine katmakla birlikte, yaptığınız terör tanımıyla, içerde sadece düşünce suçları ya da tutuklama müessesini çok sert kullanmış olmanız nedeniyle, ifade hürriyetini kullanan insanların bu işten muaf tutulması çok ciddi sonuçlar doğuruyor” şeklinde konuştu.
‘Eşitlikçi bir anlayış yok’
Durakoğlu, ceza kanunun “terörü” tanımlayan maddeleriyle 314’e dönüş yapıldığı zaman propagandaya giren bir suçun infaz düzenlemesi içerisine alınmasının mümkün olduğunu fakat “yardım yataklık” suçunun bu kapsama girmesinin mümkün olmadığı gibi bir sonucun ortaya çıkacağını söyledi. Durakoğlu düzenlemeyi “Böylesine garip” olarak yorumlarken şöyle devam etti: “Yani siz terörü nasıl tanımlıyorsanız buradan da böyle sonuçlar çıkarabiliyorsunuz. Eşitlikçi bir anlayış yok bunun içerisinde. Bu düzenlemelerin nasıl yapıldığıyla ilgili noksanlıktan başka bir şey değil. Yani çocuğa karşı şiddet uygulayanlar ya da işte çocuğa karşı cinsel istismar suçluları dışarı çıkacak ama düşünce suçluları içerde kalacak. Belki çok provokatif bir cümle olabilir ama kurmak zorunda kalıyoruz.”
Ortadaki yanlışlığı tespit etmek gerektiğine vurgu yapan Durakoğlu, “MHP oyuna ihtiyacım var diye uyuşturucu baronlarının değil de satıcılarının içine konulduğu infaz sisteminde düşünce suçlarının bir tarafa bırakıldığı, eşitliğin olmadığı bir çalışmadan bahsediyoruz. Bunun kabul edilebilir bir yanı yok” dedi.
‘Bu mantıkla mümkün olmaz’
Durakoğlu şimdiye kadar yanlış uygulandığına vurgu yaptığı tutuklama müessesinin doğru çalıştırılması için atılacak birçok adımın olduğunu belirterek, “Yaptıkları düzenleme Türkiye için demokratikleşme tablosu oluşturmuyor. Ama bunu hesaplayabilirlerdi. Tutuklama müessesinin ortadan kaldırılması doğru çalıştırılmasıyla ilgili olarak pek çok atılacak adım var. Bunlar değerlendirilmeli. Tam da fırsatıdır şimdi. Ama yaklaşım onun dışında tamamen cezaevlerinin bir şekilde boşaltılması gibi bir mantığa dayanıyor. Böyle mantık kurarsanız doğru eşitlikçi hakkaniyetli bir şey yapabilmeniz asla mümkün olmaz zaten” diye ifade etti.
Türkiye’de infaz sisteminin yeniden konuşulması gerektiğine değinen Durakoğlu, “Bu tartışılmaz. Ceza felsefesinin yeniden konuşulması gerekiyor. Yeni infaz hakimlikleri düzenlemesinin konuşulması gerekiyor” dedi.
‘Demokratikleşme sağlanmalı’
Yeni bir düşünsel değişim sürecine ihtiyaç olduğunu belirten Durakoğlu, son olarak şunları söyledi: “Bizim yeni bir düşünsel değişim geçirmemiz gerekiyor. Bu düşünsel değişim çerçevesinde bakarken demokratikleşmeyi sağlamamız gerekiyor. Düşünce suçlusu konumunda bulunan, ifade hürriyetini kullanan insanların, gazetecilerin, siyasetçilerin içerde yatmasını anlayabilmenin mümkün olmadığı bir evrede olduğumuzu da gösterebilmemiz gerekiyor. Madem böyle bir şey yapıyorsunuz. Ama bunu yapmadığınız sürece hiçbir şey çözüm olmayacak. Çözüm olmadığını da birkaç sene sonra görüp muhtemelen yeni bir infaz düzenlemesini konuşuyor olacağız.”
Uluslararası kuruluşlardan tepki
Öte yandan Uluslararası kuruluşlar da Türkiye’yi cezaevleri konusunda önlem almaya çağırıyor. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, 25 Mart’ta Twitter üzerinden paylaştığı video ile cezaevlerinin koronavirüs salgını için büyük risk teşkil ettiğine dikkat çekerek hükümetleri cezaevi nüfusunu azaltmaya ve eleştirel düşünceleri ifade ettiği için hukuki dayanak olmadan tutuklu bulunan siyasi tutukluları tahliye etmeye çağırdı. BM Hâkimler ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü Diego Garcia-Sayan da Türkiye’ye seslenerek yürürlüğe girmesi planlanan infaz indiriminin avukatlar, insan hakları savunucuları ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu siyasi tutuklulara da sirayet etmesi gerektiğini belirtti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye direktörü Emma Sinclair-Web ise 23 Mart’ta yayınladığı açıklamada infaz indirimi paketinin kapsamı dışında bırakılan “terör” suçlamalarının Türkiye tarafından siyasi saiklerle uyguladığının altını çizdi. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi de 20 Mart’ta yaptığı açıklamasında özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin salgından korunmasına ilişkin ilkeleri sıraladı. Açıklamada “Tutuklu yargılama, cezanın hafifletilmesi, erken tahliye veya denetimli serbestlik gibi alternatiflerden azami ölçüde yararlanılması, yetkililerin önem vermesi gerekenler arasında yer almalı” denildi.