Bu dosyada yaklaşık rakamlar kullanacağım; çünkü bu konudaki rakamlar her gün değişiyor. Ancak olgunun-sorunun büyüklüğü, hatta devasa oluşu hakkında böylesi rakamlara ihtiyacımız var maalesef.
Her ay bir-iki cezaevi sisteme katılsa da, bugün 355 cezaevi var. Dahası onlarca cezaevinin inşaatı da sürüyor. Niçin yapılıyor? Herhalde çok daha fazla insanın cezaevine atılması gerektiğini düşünüyor olmalılar.
Mevcut cezaevlerinin kapasitesi 220 bin kişi. Yani her bir insanın yatacağı yatak, kullanacağı masa, sandalye hesabıyla cezaevleri 220 bin kişi alabilir. Ancak şu anda cezaevlerinde yaklaşık 300 bin insan var.
Peki kapasite fazlası 80 bin kişi cezaevlerinde nasıl kalıyor? Nerede yatıyor? Tek kişilik ranza yerine konulan iki katlı ranzalarda ve hatta yerlere serilen yataklarda yatıyor. Nöbetleşe uyunan yerler bile var.
Odadaki temiz havanın bile hesap edilmesi gereken bir yerdeki yoğunluk sağlığı bozmaz mı? Elbette bozuyor zaten. Sağlıksız koşullar ve yetersiz beslenme yüzünden içeride hasta olmamak mümkün değil nitekim.
Devlet içerideki insanların sağlığından da sorumlu değil mi? Evet. Ancak hapishanelerde hasta olduğunuzda revire çıkmak, hele hele sevk edildiğiniz hastanelere gidip-tedavi olabilmek en büyük sorunlardan, şikayetlerden birisi.
Cezaevlerindeki -hem de kapasiteyi aşan şekilde- doluluk yüzünden mi, insanlar çok uzaklardaki yerlere sürgün ediliyor? Hiç alakası yok! Yargılanmakta olan bir kişinin uzaktaki bir cezaevine konması ikinci bir ceza amaçlı.
Memleketinizde (ikamet ettiğiniz şehirde) tutuklanıyorsunuz. Ama bir başka şehirde açılmış davada -oranın mahkemesinde- yargılanabiliyorsunuz ve dahası uzaklarda bir şehirdeki cezaevine konuluyorsunuz.
Bununla ailenizin sizi sık sık ziyaret etmesi, bir başka şehirdeki duruşmanızı izlemeye yakınlarınızın gelmesi önlenmeye çalışırken, sizin ring yolculuklarından sakınmak için SEGBİS’e razı edilmeniz sağlanmak isteniyor.
Hapis cezasının infazı
Bugünlerde infaz yasasında yapılacak değişikliklerden ve hatta af yasasından bahsediliyor. Bunları analiz edebilmek, değerlendirmek için öncelikle bazı kavramları, herkes tarafından anlayabilir hale getirelim.
Herhangi bir nedenle gözaltına alınan kişi hakkında genellikle dava açılır. Davanızın tutuklu olarak görülmesine karar verilirse, tutuklanır ve hapishanelerden birine gönderilirsiniz. Statünüz “tutuklu”dur artık.
Tutuklu olarak sürmekte olan davanızın belli bir aşamasında tahliye olabilirsiniz. Yani davanız sürmekle birlikte dışarıya çıkarılabilirsiniz. Tahliye olmakla birlikte mahkeme size bazı kısıtlamalar getirebilir.
Hüküm ya da beraat ile sonuçlanmamış bir davada tahliye edilmişseniz, size verilen en yaygın kısıtlama kararı, yurt dışını çıkma yasağıdır. Sonra da belirli aralıklarla karakola imza verme söz konusu olabilir.
Tutuksuz yargılanmasına karar verilenler, davası henüz devam ederken tahliye edilenler ve hapis cezasını doldurmak üzere son yılına girip, karakollarda imza zorunluluğu olanların sayısı 1 milyondan fazladır.
Yeniden hapiste iken yargılanmaya dönecek olursak, sona eren davada beraat çıkmazsa, kişiye belli bir hapis cezası verilir. Bu durumda, kişi cezaevinde kalmaya devam eder ama statüsü artık “hükümlü” olur.
Hükümlü hale gelen kişi, daha önceki duruşmalarda tahliye edilmişse, cezaevine davet edilir. Kendi icabet etmezse, hakkında gıyabi tutuklama kararı verilir ve yakalandığı yerde, alınıp cezaevine konulur.
Aslında ceza alan kişinin temyiz hakkı olduğu için, söz konusu kişi, henüz tam anlamıyla hükümlü değil “hüküm özlü”dür. Dava İstinaf Mahkemesi ya da Yargıtay tarafından bozulabilir ve yeniden yargılama olabilir.
Ancak İstinaf ya da Yargıtay gibi temyiz mahkemeleri tarafından da ceza onaylanırsa, kişinin statüsü “hükümlü” hale gelir. Her ikisi de hapiste olsa da, sahip olunan haklar açısından hükümlünün durumu, tutukludan ağırdır.
“Hükümlü” kişiye vasi tayin edilir. Hükümlünün çocukları üstündeki hakları kalmaz. Dışarıdaki her türlü tasarrufu (ticari işleri) mahkemece tayin edilen vasisi üzerinden yapılabilir. Hükümlü artık oy kullanamaz.
Aldığı hapis cezası kesinleşen kişi, söz konusu sürenin tamamını hapishanede geçirmez. Bu durumu düzenleyen İnfaz Yasası’na göre, kişi örneğin 10 yıl ceza almışsa 6.5 yıl ya da 7.5 yıl sonra cezaevinden tahliye edilir.
Mevcut İnfaz Yasası’na göre adli mahpuslar cezalarının üçte-ikisini, siyasi mahpuslar ise dörtte-üçünü yattıktan sonra, şartlı tahliye edilirler. Cezasının kalan süresi içinde yeniden suç işlerse, kalan süre, yeni hükme eklenir.
İnfaz Yasası’ndaki infaz oranlarında yapılacak düzenlemelerle, mahpusların daha erken tahliye edilmesinde bir af söz konusu değildir. Cezadan silme yoktur. Suç işlenirse, kalan süre yeni hükme yine eklenecektir.
Af Yasası’nda ise her mahpusun aldığı cezadan örneğin 5 ya da 10 yıl gibi bir sürenin silinmesi demektir. Bu hesaplama sayesinde tahliye olduğunuzda, silinen süreye ait hiçbir yükümlülüğünüz kalmaz.
Ancak daha önce çıkarılan af kanunlarının sakıncalı bulunduğundan olsa gerek, Af Yasası çıkarmak, Anayasa’da yasaklanmıştır. Yine de çıkarılabilir; ancak Anayasa’daki söz konusu maddeleri değiştirmeniz gerekir.
Af getirmeden, kimsenin cezasını affetmeden yani cezanın bir kısmını silmeden, binlerce kişinin tahliye olmasını sağlayabilecek bir infaz indirimi söz konusu. Ancak burada tartışılan bir başka sorun daha var.
Siyasi mahpusları dışarıda bırakan infaz indirimi anlayışının yanı sıra, adli mahpuslarda da kimi ceza maddelerinin de indirimden faydalanmaması sağlama arayışında partiler. Oysa bu bir af değil, infaza ara verme.
Adli ve siyasi mahpus ayrımı
Adli mahpus kimdir? Siyasi mahpuslar kimlerdir? Hırsızlık, dolandırıcılık ve cinayet gibi vakalar adlidir. Bunlar dünyanın her yerinde şu ya da bu kadar hapis cezasını gerektiren ve üzerine tartışma olmayan suçlardır.
Siyasi mahpusların durumu ise, tüm dünyada tartışmalıdır. Çünkü böylesi durumlarda verilen ve verilmek istenen cezalar ‘Terörle Mücadele’ kapsamındadır. Oysa tüm dünyada üzerinde ortaklaşılan bir “terör” tanımı yoktur.
Ulusal ya da sosyal kurtuluş savaşını silahlı olarak veren örgütler, kendilerinin ‘terörist’ olarak nitelenmesine karşı çıkarlar ve özellikle zafer kazanmış ulusal kurtuluş hareketleri, bir süre sonra meşru kabul edilirler zaten.
Ülkemizde iktidarların ‘terörist’ olarak nitelediği yapılar, silahlı örgütleri de aşmış durumda. Gazeteciler, akademisyenler, muhalif siyasetçiler ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte’ denilerek ‘terör’den cezalandırılmaktadır.
Kendilerini zaten suçlu olarak görmeyen siyasi mahpuslar, bırakın affı sıradan bir infaz indiriminde bile kendilerinin yasaya dahil edilmek istenmemesini, en başta takınılan düşmanca tavrın devamı olarak görmekteler.
Hasta mahpusları, çocuklarıyla birlikte cezaevlerinde kalmakta olan anneleri ve çok yaşlı kişileri kolayca, bu pandemide daha iyi bakılabileceği evlerine göndermekten imtina eden aklın, infaz indiriminde de zorlanacağı açıktır.
Tüm bu teknik bilgileri, bugünlerde Meclis’te görüşülmesi beklenen infaz indirimi yasası konusunda sizleri bilgilendirmek için derledik. Konunun değerlendirilmesi ise öncelikle vicdanı körleşmemiş vekillerin olsun!