Diyarbakır’da Dilek Kaya bir astsubay tarafından katledildi. Bölgedeki cinayetlerde kolluk kuvvetlerinin etkinleşmesine dikkat çeken Rosa Kadın Derneği Başkanı Kaya, ‘Kolluk kuvvetleri kadınlara dönük tuzaklara dönüştürülüyor’ dedi
Nevin Cerav//İstanbul
Diyarbakır’da Dilek Kaya isimli kadın erkek arkadaşı olduğu söylenen Yusuf Ç. isimli astsubay tarafından başına ateş edilerek katledildi. İfadesinde Kaya’yı öldürdüğünü itiraf eden Yusuf Ç.’nin cinayeti neden işlediğini anlatırken olağan bir durumdan bahseder şekilde cümleler kurması dikkat çekti.
Kardeşi Mutlu Kaya da erkek şiddetiyle ölmekten kıl payı kurtulan Dilek Kaya, kadın cinayetlerine karşı mücadele eden bir kadındı. Kürt illerinde polis, asker ve korucu erkekler tarafından kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin yükselmesinin nedenleri ile sonuçlarını Rosa Kadın Derneği başkanı Adalet Kaya ile konuştuk. Adalet Kaya’nın değerlendirmeleri, Dilek Kaya gibi Gülistan Doku’nun şüpheli kaybının da ipuçlarını verir nitelikte.
Toplum çürüsün diye…
Sözlerine “Dilek Kaya ile yaşanan trajedinin tesadüf olmadığına inanıyorum ben” diyerek başlayan Kaya, şöyle devam ediyor: “Son zamanlarda Amed, Dersim, Şırnak, Mardin gibi kentlerimizde özellikle kolluk personeli, askeri personel veya diğer idari kurumların amir veya memurları tarafından kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz veya yaşam hakkına saldırı gibi şiddet türleri ile ilgili medyaya yansıyan ve başvurularla önümüze gelen olaylar
yaşıyoruz. Elbette bunları değerlendirirken 90’lardan günümüze süregelen savaş politikaları ve “özel savaş” gibi yöntemlerle şiddetin yeni formlarla üretilmesi meselesini gözden kaçırmamak gerekir. Bu saldırılar sürdürülen asimilasyon ve yok etme politikalarından bağımsız değil. Savaşın en çok etkileneni kadınlardır diyoruz ve bunu yüzlerce yıldır dünyada yaşanan ve sonuçları açısından kadınların yaşadıkları ölüm, sürgün, tecavüz, köleleştirme gibi durumları raporlardan ve belgelerden biliyoruz.” Kürt kentlerine aşırı güvenlikçi politikalar sonucu kolluk, askeri personel, yanı sıra korucu ve bekçi gibi silahlandırılan güçlerin yığıldığına dikkat çeken Adalet Kaya, bu durumun hem demografik yapı açısından değişim yarattığını hem de gençlere ve kadınlara dönük tuzaklara dönüştürüldüğünü vurguluyor. Kaya, “Bu saldırı elbette ki çok yönlü ve paradoksaldır. İdeolojisinden, kültüründen, doğasından koparılmaya çalışılan ve kadınlar üzerinde uygulanan bu yeni yöntemlerle çürümüş bir toplum yaratılmak istenmektedir” diye konuştu.
‘Saldırıyı geç fark ediyorlar’
Kürt illerinde kadınların kolluk güçleriyle ‘arkadaşlığı’nı da ele alan Adalet Kaya, Dersim’de 5 Ocak’tan bu yana kayıp olan Gülistan Doku’yu işaret ediyor. Özellikle genç kadınlara dönük, arkadaşlık kurma üzerinden taciz, tecavüz ve kaybedilme gibi olaylarını örnek veren Adalet Kaya, şu önemli bilgileri aktarıyor: “Genç kadınlarla yaptığımız görüşmeler sonucunda böyle birçok olay yaşandığını dinledik. Üniversite öğrenimi için bölgeden giden genç kadınların özel olarak düşürüldüğü durumlar yaşanıyor. Bu genç kadınlar, öğrenci, ekonomik olarak yoksul ailelerin çocukları ve yaşları itibariyle bir anlam arayışı içindeler. Benliklerine, bedenlerine yönelik bu saldırıyı çok geç fark ediyor, toplumsal ve ailesel baskılardan çekindikleri ve utandıkları için de yaşadıkları şiddeti örtmeye veya intihara yöneliyorlar. En önemlisi de bu yaşadıkları durumun bir savaş politikası olduğunu ve onları kimliksizleştirme, anlamsızlaştırma amacı taşıdığını bilmiyorlar. Bu özellikle geliştirilen ve şiddeti yeniden ve farklı formlarda ortaya çıkaran bir politikadır.”
‘Erkekler cesaretlendiriliyor’
Dilek Kaya’nın öldürülmesinde, Gülistan Doku olayının yeterince soruşturulmaması, şüphelilerin gözaltına alınmamasının payı var mı diye sorduğumuz Adalet Kaya, bu sorumuza olumlu yanıt veriyor. Şöyle diyor Kaya, “Rabia Naz, Gülistan Doku, Nadira Kadirova ve daha birçok olay var ki, sadece iktidara yakın oldukları için cezasızlıkla hatta takipsizlikle sonuçlandırılmıştır. Bu cinayetlerin veya benzer şekilde yaşanan kadın tecavüzlerinin üstünü örtmeye çalışan veya kadının, yaşamını kaybetmiş olmasına rağmen “yaşam tarzı” üzerinden mahkeme salonlarında yargılandığı, erkeğin yaptığını gerekçelerle haklı çıkarmaya çalışan bir yargı sistemi var. Çalışmayan bu adli ve idari sistem, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ataerkiyi kutsayan iktidar söylemlerinden bağımsız değil. İşlenen her yeni kadın cinayeti, kadının “nasıl yaşaması gerektiğini, kaç çocuk doğurması gerektiğini” söyleyen makamların sözlerinden bağımsız değil. Tüm bu politikalar erkeği güçlendirmekte daha çok cesaretlendirmekte ve kadına yönelik şiddeti her yönüyle tırmandırmaktadır.”
‘Güçlenerek örgütlenmeliyiz’
Katledilen Dilek Kaya oldukça bilinçli ve kadın mücadelesinin içinde olan bir kişi. Buna rağmen bir erkek tarafından öldürüldü. Peki kadınlar erkek şiddetinden nasıl korunabilir? Adelet Kaya, “Erkeklerin tüm ilişki türleri içerisinde aşırı talepkar olması hepimizin yaşadığı bir durum” diyerek, şu değerlendirmeyi yapıyor: “İşyerinde, evde, ortak her alanda… kadını kendine mahkum eden ve her konuda her hakkı kendinde gören bir anlayışa sahipler. Bunun farkında olmak yetmiyor çünkü kadını yalnız olmaya çevresinden, ailesinden, arkadaşlarından uzaklaştırmaya çalışarak yalnızlaştırıyorlar. Bunun karşısında durabilmek elbette kendimizden başlayarak örgütlenmekle mümkün. Kendimizi, psikolojimizi güçlendirmek, haklarımızı bilmek ve özgücümüzü de örgütlenerek ve dayanışmayla büyütmemiz gerekiyor. Birey olarak da güçlenmek çok önemli; Rosa Luxemburg’un dediği gibi: “Hareket etmeyen, zincirlerini fark edemez.” Zincirlerimizin farkındayız ancak mücadele örgütlü güçle mümkündür.”