Hüseyin Kalkan
Son yıllarda her Newroz bir tarih olarak yaşandı. Kürtler, hakları için mücadeleyi ve Newroz kutlamalarını kitlesel gerçekleştirdiler. Bu Newrozların en önemlilerinden biri, dosyamızın dünkü bölümünde anlatmaya çalıştığımız 1992 Newrozu’ydu. O, Kürtlerin devletten kopuşunun Newroz’uydu. Önemli Newrozlardan biri de 2013 Newrozu’ydu. Bu Newroz’u farklı kılan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın barış manifestosunun okunmasıydı. Barış mücadelesine temel olacak bu manifesto coşku ile karşılandı. Bir barış ve kardeşlik havası oluştu. Ta ki devlet tarafından masa devrilene kadar. O günleri Diyarbakır D tipi Cezaevi’nde izlemek zorunda kalan HDP Milletvekili Tayip Temel ile konuştuk.
- Nasıl bir süreç sonunda 2013 Newrozu’na gelindi?
2013 Newrozu gerek yakın dönem Kürt tarihi gerekse de Kürt-Türk ilişkileri açısından çok önemli bir dönemeçtir. Kendine has bir ruhu ve devam eden sonuçları vardır. Şüphesiz o güne kolay gelinmedi. Ben o süreci 3 aşamalı olarak okuyorum. İlk aşama 1993-99 yılları arasını kapsar.
Bilindiği üzere, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için 1993’ten bu yana çok ciddi çabalar var. Hatırlamakta fayda var, 1993 ateşkesinin daha mürekkebi kurumadan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Daha sona 1995 yılında ateşkes ilanı oldu. Bu ateşkese de suikast ile cevap verildi. Elbet umutlar kesilmedi ve 1998 yılında tekrar ateşkes ilan edildi. Bu çaba, 1999’da uluslararası komplo ile cevap buldu. Birinci aşama, sıcak savaş ve halk hareketliliğinin beraber yürüdüğü, fiziki yönelimin sert olduğu bir iklimdeki arayışı ifade eder.
İkinci aşama 2000-2013 yılları arasını kapsar. 20 Ocak 2000’de Barış Projesi, 4 Kasım 2000’de Demokrasi ve Barış için Acil Eylem Planı, 19 Haziran 2001’de yeni bir savaşın gündemleşmemesi ve çözüm sürecinin gelişmesi için acil talepler bildirisi ve 22 Kasım 2002’de Acil Çözüm Bildirgesi ile aranan muhataplık, beş yılın sonunda 2004’te tek taraflı sonlandı. Korkunç bir savaş patlak verdi! 2006-2007 ve 2008’de uzatılan barış eli tek başına kaldı.
Sağduyunun hakim kılınmak istendiği iklim, 2009’da ‘Barış Grupları’ ile devam etti. Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı’ndan 34 kişiden oluşan “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” büyük bir umut yarattı, lakin gruptakilere birkaç ay sonra cezalar verildi, zindanlara atıldılar. Diğer yandan KCK operasyonu başladı ve tüm olası çözüm girişimleri kökten baltalandı. Tam bu noktada İmralı’da başlayan tecride karşı, 2012 yılında zindanın 68 gün süren açlık grevi 2013 Newrozu’na giden sürecin önemli bir momentumu oldu. İkinci aşama, Kürtlerin sosyal-zihinsel ve ekolojik kodlarının değiştiği; buna karşın devletin de bu değişim/dönüşüm karşısında bir yandan klasik metotlardan medet umarak, diğer taraftan da yeni arayışlara girerek Kürtleri kıskaca aldığı bir dönemdir. Üçüncü aşama ise 2013 Newrozu’ndan günümüze kadar gelinen süreci mimler. Yaşananlar halen akıllardadır. Barış masasının yıkılması, Dolmabahçe Mutabakatı süreci, Kandil’e çözüm sürecinden sonraki ilk hava harekatının yapıldığı 24 Temmuz 2015 ve sonrası ise gerçek bir kıyamet fragmanı…
Bu aşama hala güncel ve komplikedir. Devletin kendini kökten yenilediği, diğer iki aşamayı katbekat aşan bir yönelim sergilediği, Kürde yaklaşımının artık sadece ‘Kürt’ olmaya indirgendiği bir süreç içindeyiz. Toparlarsak üç aşamadaki tüm barış arayışlarına, kararlı adımlara, şiddet ve komplolarla cevap verildi. Her seferinde şiddet sarmalına çekti devlet. Entegre stratejileri, Sri Lanka modelleri, suikastlar, çökertme planları Kürt halkına reva görülen cevaplar oldu… Gelinen aşamada ise teslim alma ve tasfiye politikalarını sonuçsuz kaldığı ortadadır. Kürt sorununun şiddetle çözülemeyeceği, 2019 Açlık Grevi Direnişi ile bir kez daha ortaya konuldu ve demokratik çözümü yeniden temel gündem haline getirdi.
- Diyarbakır 2013 Newrozu’nu nasıl izlediniz, diğer Newrozlardan farkı neydi?
Biz bu tarihi günde Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde idik. Açlık grevi sonrası gelişen en tarihi anı yaşıyorduk diyebilirim. Haliyle bizim için daha başka anlamalara sahip. Zindanda Newroz, birkaç kişilik dev bir koroyu andırır. Şarkılar, küçük bir ateş ve heyecanı ile adeta milyonların içinde haykırmak gibidir. Açıklama anı ise TV karşısında muazzam bir dikkat ve sezgi ile oturduk. Newroz alanındaki milyonların sessizliği, kalp atışı ile o an eşitleniyorsun. Zindanın özgün atmosferi ile çok daha derinden hissediyorsun olan biteni. Bizde de öyle oldu. Fakat hakkını verelim, şüphesiz her açıdan bu Newroz farklıdır.
Diğer tüm Newrozları içerdiği için değil, baharı bahar kıldığı için farklı oldu. Yeni bir başlangıç olduğu için farklıdır. Asıl farkı ise okunan mesaj üzerinden anlamlandırmak gerek. Mesajda önce bir yol/yolcu tarifi yapıldı ve bu yolun nasıl bir şey olduğu, nereden başladığı, içinde kimlerin olduğu, neden zorlu ve umut dolu olduğu tasvir edildi. Daha sonra bu yolu bozan etkenleri tarif etti ve müjdeler sıralandı. “Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor. Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı” dendi. Bu yeni dönem müjdesini de Türkiye halklarına seslenerek ifade etti. Dünyanın gözü bu Newroz’da idi. O anlamda yeni bir başlangıcı ifade eder 2013. Ne olursa olsun demokratik mücadelede ısrarın üst noktasını, verilen bedellerin boşa gitmeyeceğini anlatır bize. Bu yönü ile her zaman bakidir. Diğer bir durum ise ‘İmralı duruşu’ denilen siyasal olgunun somutlaşmasıdır. Bu duruş siyasal bir öznenin doğuşunu ifade etmez, zaten kırk yıldır var olan pratiğin demokratik müzakere ve onurlu barış konusundaki ısrarını dünyaya ilan eder.
- Öcalan’ın mesajı halk tarafından nasıl karşılandı?
Şüphesiz bu mesajın bir muhatabı da halktır. Zaten 2013 Newrozu’nun şiarı “Öcalan’a Özgürlük, Kürt Halkına Statü”dür. Bu tesadüfi değildir. Statü talebini önceleyen bir özgürlük talebi var. Halk, kendi durumuna ilişkin konuyu özgürlük şartına bağlıyor! “Artık İmralı sistemi ile yaşanmaz” diyor. Bu durum, bugün de tüm sıcaklığı ile dile gelmekte, her yerde ifade edilmektedir. Devlet de bu mesajı kriminalize etmekte, anladığı halde anlamamada ısrar etmektedir.
Newroz alanındaki duruş, zaten irade beyanıdır. O mesaj okunduktan sonra, o alanda yaşananlara, zılgıtlara, gözyaşlarına, sevinçlere, sarılmalara bakarsanız halkın cevabını da rahat görürsünüz. Silahların yerine demokratik siyaset zamanına geçişin kapısını aralayan bu yeni süreç, elbette sahiplenildi. Halk, can çekişen sonsuz bir acının ve yıkıma götüren sinsi – aleni tehlikelerin, yılgınlıkların, felaketlerin, kara cahilliklerin, dipsiz karanlıkların önüne geçmek ve özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini umut ile yoğurmak için bu Newroz’da irade beyan etti, mesajı kabul etti, arkasında durdu. Açıkçası bu Newroz ile birlikte, kendisine bir “kimlik” verildiğini de hissetti halk. Bu mesaj çözüm perspektifini derin ve güçlü ortaya koyan, bunun sosyolojik, felsefik, tarihsel ve toplumsal temelini güncelle bağını kurarak ortaya koyan bir demokratikleşme hamlesi ve çözüm bildirgesi olarak anlaşıldı ve bu yönlü içeriğini de halen koruduğuna inanıyorum.
- Bu manifestonun önemi neydi?
Victor Hugo’nun meşhur eseri “Sefiller”, malumunuz son derece politik bir romandır. 19. yüzyılın ortasında yükselen direnişleri, özgürlük için kurulan barikatların artlarını çok iyi tasvir eder. Orada “Ey yurttaşlar! Bütün bitkilerin aynı düzeyde olması anlamına gelmez eşitlik; büyük ot demetleriyle küçük boy ağaçlardan oluşan bir toplum anlamına gelmez; eşitlik, birbirini boğazlayan bir kıskançlıklar komşuluğu değildir. Eşitlik, siyasal açıdan bütün oyların aynı ağırlığı taşıması; dinsel açıdan, bütün vicdanların aynı hakka sahip olması; toplumsal açıdan da bütün yeteneklere aynı gelişme olanağının tanınması demektir…” deniyor.
Yani özetle halk, artık yokluk ve yoksunluktan, sömürülmekten, özel savaştan, sefaletten, darağacından, hançerden, savaştan, olaylar ormanında keyfi eşkıyalıktan bıkmışlardı ve onlara dur demek istiyorlardı. Bir hakikat ortaya çıkacaksa bu hakikat, halkların birliğine, insanların bütünlüğüne gitmeliydi. Newroz’da okunan bu mesajın, böyle bir hakikat taşıdığı kesindir. Çünkü o alanda ifade edilen sözler; kırk yıllık düşünce, tarih ve acıdan süzülerek kulaklara vardı. Verilen bir mücadelenin kararlılığını ifade etmek için “şafak dolu mezara girmek” tabiri kullanılır. Çünkü özgürlük talebi böyle bir şeydir. Burada gündüz geceyi kucaklar. Bu Newroz mesajı, açıktır ki sömürülmekten, ahlaksızca dayatılan ikiyüzlü savaş politikalarından bıkışın, yeni bir dil kurmanın, yeni bir insan olmanın ve siyasetin arayışıdır. Barış ve özgürlük için de şanstır. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü konusunda yeniden tarihsel bir fırsatı yakalama şansıdır. Manifesto olarak nitelenmesinin de sebebi budur. Üç kibrit çöpünün tutuşması ile başlayan ve üç milyon ile taçlanan bir özgürlük kongresi olarak kabul edilmesinin sebebi de…
- “Yeni barış süreci için kalkış noktamız 2013 Newrozu’nda kamuoyuna açıklanan manifesto olabilir mi?”
Kısa süre önce, tüm toplumun da tanıklığı ile 8 yıl süren tecrite karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven 8 Kasım 2018’de Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde açlık grevine başladı. Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi eylemi Türkiye’deki bütün cezaevlerine yayılarak devam etti. 200 gün devam eden açlık grevi sonucunda Sn. Öcalan 2 Mayıs tarihinde 8 yıl aradan sonra ilk kez avukatları ile görüştü. Öcalan, bu görüşmede 2013 Newroz Bildirgesi’ne değinerek, “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi’nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır.
Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır” diyerek barış çağrısını bir kez daha yeniledi. “Esas ve çözümleyici olan demokratik siyasettir” diyerek, yola devam etmenin, ilkelerden taviz vermemenin önemini göstermiş oldu.
Neticede TMK’yi kaldırmayan, binlerce KCK tutuklusunun, hasta ve çocuk tutsakların cezaevinden çıkarılması için adım atmayan, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü anayasa çalışmalarını baltalayan, demokratikleşme fırsatını kendi iktidarı için harcayan, çözüm sürecini zamana yayarak boşa çıkaran, tüm bunların yanında Rojava’ya karşı her türlü iğrenç politikayı yürüten bir akıl söz konusu idi. Çok rahat denilebilir ki 2013 Newrozu’nda ortaya konan hedefler, sözler, şartlar bugün de geçerlidir. Çünkü bu hedefler gerçekleşmeden, Ortadoğu ve Türkiye halklarının özgür ve demokratik bir yaşama kavuşması mümkün değildir. Yeni bir gelecek, yeni bir Ortadoğu ve yeni bir Türkiye’nin yaratılması için halkların ortak tarihsel birikimini en güçlü kaynak olarak görüp güncelleştirmemiz gereken bir dönemde bulunmaktayız. Çözümü elzem olan Kürt sorunu ile Türkiye’nin demokratikleşmesinde zamanı en doğru değerlendirmemiz gereken kritik bir eşikteyiz. Bu gerçek, tarihin hem Kürtlere hem de birlikte yaşayan halklara bir emridir…