Salgın, savaş, doğal afet gibi acil ve “olağanüstü” durumlar devletlerin yürütme organına olağanın dışında bir “güç” veriyor. Bu elbette bir dereceye kadar anlaşılabilir bir durum. Çünkü yürütmenin ortaya çıkan koşullara karşı -yükümlülüğü gereği-, kamusal alanda çözüm üretmek için bu gücü yaratabilecek esnekliğe ihtiyacı oluyor. Ancak bu esnekliğin temel amacı her bir kişinin başta yaşam hakkı olmak üzere tüm haklarına erişimini amaçlamalıdır. Ancak artık biliyoruz ki hükümetler acil ve “olağanüstü” durumlar ortadan kalsa bile bu gücü ellerinde tutmaya ve kullanmaya devam edebiliyor.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic de bunu bildiğinden olsa gerek salgından kaynaklı alınan önlemlerin insan hakları boyutuyla ilgili önemli bir hatırlatma yaptı. Mijatovic hükümetlerin küresel olarak herkesi etkileyen bu salgının yayılmasına karşı geliştirdiği önlemelerden insan haklarının etkilendiğinin belirtti. Sağlık hakkının da ekonomik ve sosyal haklar ile kişisel ve siyasi hakların da önemli olduğunu vurgulayan Mijatoviç, yetkililerin ayrımcılığa yol açmayan, insan haklarına saygı duyan, “orantılı” önlemler almalarının çok önemli olduğunu söyledi.
Mijatovic ayrıca yüksek risk altındaki gruplar ile sağlık teminatı kapsamında olmayan kişilerin (yoksullar, mülteciler gibi) özel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini vurguladı. Mijatoviç salgının önlenmesinde muazzam çaba harcayan sağlık profesyonellerinin beklentilerine de yanıt verilmesine dikkat çekti.
Mijatovic’in söyledikleri Türkiye’deki çocuk hakları hareketinin çocuklar için, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) sağlık profesyonelleri için talepleriyle oldukça benzer… FİSA Çocuk Hakları Merkezi; Covid-19 tehdidi nedeniyle okulda eğitime ara verildiği için çocukların ebeveynlerinden en az birinin ücretli izinli sayılmasını, özgürlüğünden yoksun bırakılan çocukların tahliyesini, başta Yunanistan sınırında Avrupa’ya geçiş için bekleyen çoğu çocuk tüm mültecilerin hastalıktan korunması için insan haklarına dayalı önlemlerin geliştirilmesini, devlet koruması altında bulunan çocukların kaldığı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde insan haklarına dayalı önemlerin alınmasını ve bunların kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmasını, yoksulluk sebebiyle barınma, beslenme ve sağlık hakkına erişemeyen çocukların ve ebeveynlerinin korunmaları ve tedaviye erişimleri için gerekli önlemlerin alınmasını talep etti.
Diyarbakır Çocuk Ağı da yüksek yararlarının gözetilmesi, sağlık haklarının hayata geçirilmesi, yaşama ve gelişme hakkının sağlanabilmesi, mutlak hijyen koşullarına ulaşabilmeleri için cezaevlerinde bulunan tüm çocukların bir an evvel tahliye edilmesi için çağrıda bulundu.
Türkiye’deki hekimlerin meslek örgütü TTB ise sürecin önemli bir öznesi olarak, sağlık çalışanlarının korunması için yeterli önlemlerin acilen alınması gerektiğini ısrarla belirtiyor. Çünkü biliyor ki sağlık çalışanı hastalanırsa kimseyi iyileştiremez.
Hepimizin her geçen gün giderek artan şekilde hissettiğimiz ihtiyacı ise Mijatoviç, hükümetlerden açıkça talep etmiş: Halkın mevcut koşulların yönetimine olan güvenini ve katılımını sağlamak için “şeffaflık ve bilgiye erişilebilirliği sağlamak”.
Salgına karşı mücadele eden hükümetlerin bu taleplere nasıl karşılık vereceğini küresel olarak hep birlikte göreceğiz. Evet, COVID-19 ciddi bir tehlike oluşturuyor. Ancak Mijatovic’in de dediği gibi bu tehlikenin üstesinden sanki her bir kişi için insan hakları ve dayanışma ile gelebiliriz.