Halkın görkemli sahiplenmesiyle gerçekleşen HDP 4. Olağan Kongresi, Kürt halkı başta olmak üzere demokrasi güçlerinde yeni bir moral ve motivasyon yarattı. Kongrenin ortaya çıkardığı siyasi irade, “HDP’yi bitirdik” diyenlerin kimyasını bozmuş görünüyor.
Kongre salonuna akın eden onbinler ve yüreği orada atan milyonlar, HDP’nin dayandığı öz gücü ve halk gerçeğini bir kez daha gösterdi. Halk, siyaset dışına itilmeye çalışılan partisini bizzat omuzlarında taşıyarak yeniden siyaset sahnesinin orta yerine koydu. Halkımız bu şekilde, HDP’nin gerçek ve biricik sahibinin kendisi olduğunu hatırlatarak, tüm siyasi temsilcilere hem büyük bir destek hem de anlamlı bir mesaj verdi. Kanımca bu mesaj, en yalın haliyle şudur: “Yıllardır büyük fedakarlıklarla partimizi ayakta tuttuk, büyüttük. Siz de temsilcilerimiz olarak bu desteği doğru kullanın ve sorunlarımızı çözecek siyasi hamleleri artık yapın.”
Tabanımızın bu cansiperane çabası ve onurlu tutumu karşısında, parti yönetimi başta olmak üzere her birimizin, yakın siyasi geçmişimize özeleştirel yaklaşarak sorunları çözmeye ve kazanmaya odaklı siyasi hamleler geliştirme sorumluluğumuz bulunuyor. Kongre öncesinde ve kongre salonunda verilen mesajlar, HDP’nin bu anlayışla hareket etmeye odaklandığını gösteriyor. Eşbakanlarımızın “açık ve şeffaf ittifak çağrısı” ile “iktidar hedefi” bu yaklaşımın işaretleri olarak okunabilir. HDP’nin bu çağrısının ve vaadinin, diğer muhalefet partilerinden daha çok doğrudan topluma yapıldığı da anlaşılmalıdır. Olası ittifakların nasıl şekilleneceğini de HDP’nin bu doğrultuda halktan alacağı destek belirleyecektir.
Demokrasi mücadelesi…
HDP’nin açık ve şeffaf ittifak çağrısı, ilk etapta AKP tarafından CHP ile İYİ Parti’yi sıkıştırma amacıyla kullanıldı. İYİ Parti, kendisinden beklendiği gibi bu tartışmaya, HDP’yi ötekileştirerek girdi. CHP ise bu çağrıyı ne şiş yansın ne kebap havasıyla karşıladı.
Öncelikle şunu netleştirmek gerekir ki, son yerel seçimlerde HDP ile CHP veya İYİ Parti arasında hiçbir yerde açık veya gizli bir ittifak yapılmadı. Sadece, demokrasi mücadelesinin önünü açabilmek amacıyla, bazı kritik ve son derece önemli büyükşehirlerde CHP adaylarının desteklenmesi noktasında HDP tarafından tek taraflı karar alındı. İYİ Parti ise hiçbir yerde desteklenmedi. HDP, kendi adayını çıkardığı her yerde de CHP ve İYİ Parti’ye karşı yarıştı. Örneğin Iğdır ve Kars’ta bu iki partiye karşı HDP kazandı. Dolayısıyla son yerel seçimlerde HDP ile CHP ve İYİ Parti arasında açık veya örtülü, hiçbir ittifak yapılmadı. Yanlış anlaşılmaları önlemek için, her şeyi hakikatiyle ortaya koymakta yarar var.
HDP’nin açık ittifak çağrısı
Şimdi gelelim HDP’nin bundan sonrası için olası ittifaklara ilişkin yaptığı değerlendirmeye. Evet, eşbaşkanlarımız bölgesel ve iç politik gelişmeleri dikkate alarak son derece haklı, meşru ve doğru bir değerlendirme yaptılar. Eğer bir ittifak olacaksa bu ittifak, öyle gizli kapaklı, korkarak ve çekinerek, halkın bilgisi ve onayı dışında olabilir mi? Türkiye’nin yüz yıllık temel sorunlarının çözümü kapalı kapılar ardında ve kerhen yapılmış işbirlikleriyle mümkün olabilir mi? Böyle olamayacağı açıktır.
HDP Kürt halkının dilini geliştirmesini, kültürünü korumasını, kendini inkara zorlamadan yönetime doğrudan katılması hakkını savunuyor. Her türlü şiddetin siyaset yoluyla nihai çözümü dahil olmak üzere, toplumun genelinin beklentisi olan demokrasi sorununu, ekonomi ve dış politikadaki sorunları, adalet, eşitlik, özgürlük sorunlarını, yargı, medya, üniversite ve bürokraside yaşanan yıkımı, işsizliği, yolsuzluğu, çevre kıyımı gibi sorunları çözmek istiyor. Dahası, HDP bütün bu sorunları ve daha fazlasını, bizzat iktidara gelerek çözme iddiasını ortaya koyuyor. Bugün itibariyle tek başına hiçbir partinin iktidara gelemeyeceği bilindiğinden ve ayrıca sorunların çözümünde en geniş toplumsal mutabakatın sağlanmasının demokrasinin gereği olduğundan, topluma ve muhataplarına açık ve şeffaf bir demokrasi ittifakı çağrısı yapıyor. HDP’nin bu samimi tutumu karşısında, demokrasiyi savunduğunu iddia eden kesimler “terörle arasına mesafe koymayanlarla ittifak yapmayız” gibi doğru olmayan bir klişenin arkasına saklanmaya devam ederlerse “demek ki hiçbir sorunun çözümünü istemiyorlar veya buna cesaret edemiyorlar” sonucu çıkar.
Oysa ki “terör” dediğiniz sorun dahil, Kürt sorununun ve bu soruna devlet yaklaşımının sonucu olarak ortaya çıkmış şiddet meselesinin de nihai olarak sona ermesi için demokrasi ilkelerinde el ele vermek ve birlikte hareket etmek, en doğrusu değil midir? Devletin demokratikleştirilmesi, cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması ve yüz yıllık devlet şiddetine nihai olarak son verilmesi için de birlikte hareket etmek gerekmez mi? HDP’nin çağrısı “gelin şiddette birleşelim” çağrısı değil ki, “gelin şiddet dahil olmak üzere her soruna demokrasi içinde birlikte çözüm üretelim” çağrısıdır. Muhalefet, gerçekçi ve doğru politikalar geliştirmez, AKP’nin saldırgan anti propagandasından çekinerek ürkek hareket ederse halka umut da olamaz, alternatif de. Unutulmamalıdır ki, büyük sorunların çözümü doğru bir politik program ve büyük cesaret ister.
AKP’nin sosyal medya trollerinin çirkefliğine boyun eğerek politika belirlenemez. HDP kendi gerçeğini ve çözüm bekleyen devasa sorunları inkar ederek siyasetçilik oynayamayacağına göre herkesin kendisini HDP’nin açık, şeffaf ve ilkeli ittifak çağrısına göre konumlandırmasında yarar var.
Devletin yeniden inşası
Bundan sonrasında gerçek bir demokratik düzen kurulacaksa siyasi partiler yeni bir anayasa yapımına öncülük etmek zorundalar. Çökmüş olan devlet bürokrasisi, üniversiteler, yargı, medya yeniden ve demokratik bir şekilde inşa edilmek zorundadır. Elbette HDP’yi ittifaktan ve iktidar ortaklığından dışlayarak da yeni anayasayı ve devletin yeniden organizasyonunu yapabilirler. Ama bir tek sorunu bile kalıcı şekilde çözmeyi başaramazlar. Devlet, demokratik normlar içerisinde yeniden inşa edilecekse 1924’te başlayan ve büyük acılara neden olan hatalar sürdürülmek istenmiyorsa Kürtlerin kendi kimlikleriyle; asimilasyona, inkara, onursuzluğa zorlanmadan, eşit yurttaş ve halk olarak bu süreçte yer alması kabul edilmelidir. Demokrasi, iç barış, huzur, refah ve adalet ancak bundan sonra sağlanabilir.
Bir Kürt, kendini gizlemeye ya da inkara zorlanmadan vali de, hakim de, savcı da, rektör de, bakan da, cumhurbaşkanı da olabilmelidir. Kürtler anadillerinde eğitim de yapabilmelidir; sinema, edebiyat ve gazetecilik de. Ve bütün bunları, merkezi ve yerel yönetimin desteğiyle yapabilmelidir. Yani devlet tümüyle Kürtlere açık, Kürtleri ayırımsız kapsayan demokratik bir cumhuriyet olarak kendini yeniden inşa etmelidir. Aynı şey bir Alevi yurttaş için de farklı tüm kesimler için de geçerli olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti toplumsal birliğini, tek dil ve tek kimlik şeklinde değil, eşit ve onurlu yurttaşlık etrafında sağlamalıdır. Böyle bir ortamda, Türkiye’ye karşı her türlü şiddet hareketinin nihai ve kalıcı olarak son bulması için muhatapları ile Parlamento merkezli ciddi, hızlı ve sonuç alıcı bir siyasi müzakere süreci başlatılarak kalıcı barış ortamı sağlanmalıdır.
Ortak vatan ve demokratik devlet
İşte HDP bu süreci demokrasiye geçiş süreci olarak, ara bir dönem şeklinde tanımlamakta ve bütün bunları tartışarak hayata geçirmek için, tüm muhataplarına açık ve şeffaf bir ittifak önermektedir. Türkiye’nin dış politikada ve ekonomide içine düştüğü bataklıktan çıkabilmesinin biricik yolu da budur.
HDP’nin niyeti ve çağrısı doğru anlaşılır ve ciddiyetle tartışılırsa Türkiye, kendi iç bütünlüğü içerisinde Kürt sorununu en demokratik şekilde çözüm yoluna koymayı başararak bölgesel bir demokrasi ve barış odağına dönüşür. Türkiye’de yaşayan herkes mücadelesini tamamen siyasi ve demokratik yollarla sürdürme olanağına kavuşur. Demokratik bir ortam sağlanabilirse HDP şahsında sol güçler de bir sonraki seçimlerde kendi programlarıyla iktidara gelebilmenin önünü açmış olurlar. İdari yönetim modelleri de böylelikle siyasi mücadelenin ve siyasi süreçlerin konusu haline gelir. Yerel veya yerinden yönetim sistemleri kaygılardan, korkulardan uzak bir şekilde, cesurca tartışılıp hayata geçirilebilir.
Aksi takdirde, HDP’nin ve özellikle Kürtlerin duruşu ve mücadelesiyle iktidarını kaybedecek olan AKP’nin yerine kim gelirse gelsin Kürtler yeniden “talep eden” pozisyonuna düşeceklerdir. Oysa Kürtler artık “icra eden, inşa eden” konumunu fazlasıyla hak ediyor. Kürt halkı artık egemen ulustan hakkını isteyen olmaktan çıkmalı, eşit bir halk olarak yeni süreçte, büyük bir özgüvenle varlığını ortaya koymalıdır. Kürt halkı masanın diğer tarafındaki “talepkar” olmak yerine, yuvarlak bir masanın eşit aktörü olmalıdır. Ortak vatan ve demokratik ulus, ortak demokratik devleti zorunlu kılar. Devlet, ancak herkesin devleti olmakla kendini demokrasiye açabilir ve ortak değer haline gelebilir. Elbette demokrasi mücadelesi bu aşamadan sonra da sürecektir. Bunu, mücadelenin bir aşaması olarak görmek gerekir.
Büyük fırsat heba edilmemeli
Kürt aydını, akademisyeni veya Türkiye sol hareketleri ve entelektüelleri HDP’nin bu yönlü politikalarını ciddiyetle ele almalı ve ortaya ön açıcı analizler, öneriler koyabilmelidir. Sırf HDP’yi vurmak için yapılan sığ analizlerden uzak durulmalıdır. Çünkü biz istesek de istemesek de siyasi süreç büyük bir hızla işliyor ve HDP kongresinde halkın bizlerden beklediği şekilde kalıcı çözüm politikaları kendini dayatıyor. Bu tarihi dönemin bir kez daha kaybedeni olmak ve iktidarı yeni statüko yapıcılara kaptırmak istemiyorsak daha cesur, daha akıllı ve uzun vadeli politik hamleler yapmak zorundayız. Şekillenecek yeni iktidar ve devlet organizasyonuna, üçüncü bir güç şeklinde müdahil olarak, demokrasinin yerleşmesi için ağırlık oluşturmalıyız.
Kürt Hareketi ve bileşenleri, eğer bu yaklaşımı bütünlüklü olarak sahiplenecekse dilini, üslubunu, eylemini, kadrosunu ve tabanını süratle yeni sürece adapte etmelidir. Bu hem inandırıcılık hem de ciddiyet bakımından olmazsa olmazdır.
Diğer muhalefet partileri de Türkiye toplumu da HDP’nin bu çağrısının “kelle hesabı” içeren sığ bir ittifak çağrısı olmadığını, ancak açık ve şeffaf bir ittifakla böylesi büyük bir demokrasi hamlesinin yapılabileceğini görerek hesaplarını buna göre yapmalıdır. Peki bu olmazsa ne olur? Bunu, diğer muhalefetin de şimdiden düşünmesi ve kendi önerisini aynı açıklıkta ortaya koyması gerekir. Çünkü HDP, bir yandan en büyük bedeli ödeyip diğer yandan da kazanımları kenara bırakacak bir parti değildir, her durumda mücadelesini sürdürecektir. Bize göre bu süreçte en büyük kazanım da demokrasidir ve bunu ancak el ele vererek başarabiliriz. Aksi takdirde demokratikleşme ve Kürt sorununun barışçıl çözümü için büyük bir fırsat heba edilmiş olur.
HDP’nin iktidar hedefinin amacının koltuk sevdası olmayacağı, statükonun değişmesi, demokratik ve özgürlükçü yeni bir Anayasa çerçevesinde toplumsal sorunların çözümü olduğu açıktır ve HDP kongresi bu hedeflerin önünü açmıştır. HDP ve tüm örgütlü yapılarımız, tabanımız ve aydınlar bu konuları artıları ve eksileriyle, cesurca tartışmalıdır.
Hedefimiz önümüzdeki seçimler olmalı. Ama bilmeliyiz ki, er veya geç demokratik hedeflerimize ulaşacağız. Bugün itibariyle zor gibi göründüğüne aldanmayın, başarmak için önce istemek, inanmak gerekir. Ayrıca HDP’nin bu politikayla birlikte vaat ve hedeflerini büyüttüğünü görmek gerekir. Türkiye’de iki kutuplu siyasi merkez arasında el değiştirip duran iktidar ve devlete, HDP olarak üçüncü güç perspektifiyle, tüm ezilenler ve yok sayılanlar adına müdahale etmenin zamanı gelmiştir. Şimdi bu hedefler doğrultusunda örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütmek gerekir. Çalışmanın odağında diğer partileri ittifaka zorlamak değil, bu hedefler doğrultusunda kendini halka anlatmak vardır. HDP’nin yeni yönetiminin, kongrenin verdiği güç ve tabanın muazzam desteğiyle başarılı olacağına inanıyoruz. Herkese kolaylıklar diliyorum.
Bu haftaki kitap önerim, M. Sait Aydın’ın Lokman Kasidesi