Koronavirüsü salgınına ilişkin Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Selim Badur gazetemize değerlendirmelerde bulundu
Gülcan Dereli / İstanbul
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs, küresel çapta tehdit haline dönüştü. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ‘pandemi’ ilan ettiği virüs, 150’nin üzerinde ülkede görüldü. Yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün katlanıyor, dün itibarıyla yaşamını yitirenlerin sayısı 8 bine yaklaştı. Vaka sayısı da katlanarak 185 bini aştı. Türkiye’de ilk ölüm önceki gün gerçekleşti, vaka sayısı ise 98 olarak açıklansa da hekimler bu rakamın gerçeği yansıtmadığını ve daha fazla olduğunu belirtiyor. Biz de konunun uzmanı Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Selim Badur ile konuştuk.
- Bu nasıl bir virüs? Nasıl korunabiliriz?
Etken bilinen bir virüs ailesi olan Coronavirüslerin yeni bir antijenik tipi; 2000’li yıllara dek sıradan soğuk algınlığına neden olan, sıradan ve hafif hastalık yapan 4 Coronavirüs bilinir idi; 2002’de SARS sonra MERS ise aynı virüs ailesinin ağır hastalığa yol açan 2 yeni tipi olarak ortaya çıktı; 2019/20’de ise SARS-CoV-2 denilen, şimdiki etken devreye girdi. Yeni bir virüs tipi ve bu nedenle insanlar ilk kez karşılaştıkları için yanıtımızın olmadığı (ilk kez karşılaşıyoruz, korunmalı değiliz) için çok süratle yayılıyor. Korunma için:
1- Sık ve düzgün el yıkamak önemli, maske çok etkili değil… Zaten maskeyi DSÖ önermiyor ve sadece hasta olanların kullanmasını gerekli görüyor
2- Sosyal izolasyon, virüsün toplumda yayılımını geciktirmek süre kazanmak açısından önemli, 3- hastalara yaklaşmamak, hasta olunduğunda sokağa çıkmamak, basit gibi görünen, ancak en doğru korunma şekilleri. Unutma
- Bu kit dedikleri şey nedir, fiyatı ne kadar? Tanı için kullanılan kitler için çok spekülasyon var çünkü…
Kit olarak bahsedilen tanı araçları, moleküler biyoloji tekniklerinden kısaca PCR olarak adlandırılan, etken virüsün nükleik asidini (bu virüs için RNA’sını) saptamaya yönelik bir “saptama” reaktifleri bütünüdür. Biraz ayrıntı isterseniz: virüsün RNA’sının yapısını biliyoruz; elimizde bu RNA’yı saptayacak “maddeler” var; alınan ve laboratuvara gönderilen muayene maddelerinde, bu reaktifleri kullanarak virüsün RNA’sını aramaktayız. Ben üniversiteden ayrılmadan önce çalıştığım İstanbul Tıp Fakültesi Viroloji Bilim Dalı, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Grip Referans Laboratuvarı idi; 2009/10 yılında yaşanan H1N1 pandemisi sırasında (yanlış biçimde ülkemizde hala Domuz Gribi olarak bilinen etken) kullandığımız reaktifler (Kitler) DSÖ’den ücretsiz olarak gelirdi… Sanırım bugün de aynı şey geçerli… Bu arada ticari firmaların süratle kitler üretip satmak için yarıştıkları da yadsınmaz bir gerçek. Ticari olarak satılacak kitlerin fiyatını bilemiyorum ama pahalı olmamalı. ABD’de 3000 dolar/bir test gibi fiyatlardan bahsediliyor… Ama bu miktar çok çok yüksek, sanmıyorum.
- Herkese test yapılmalı mı yoksa sadece şüpheli vakalara mı yapılmalı?
Bizdeki duruma gelince: Her şeyden önce herkese test yaklaşımı bence hem gereksiz hem de yanlış bir yaklaşım olacaktır. “Olası olgu” diye bir kavram var: Eğer bir kişide 1- Yabancı bir ülke ile ilişkisi olmuş ise (kendisi ya da bir yakını, ilişkisi olan biri gitmiş ise), 2- Ateş, kuru öksürük, boğaz ağrısı ve solunum güçlüğü gibi belirtiler var ise test yapılmalı. Buna, size muayene eden hekim karar verip, sizden örnek alıp, belirli güvenlik koşullarında referans laboratuvarına gönderilmeli ve bu arada yukarıda bahsettiğim “olası olgu” tanımı, işin başlangıcında geçerli idi. Artık “yurt dışı ile bir ilişki” konusunu aşmış durumdayız. Virüs artık ülkemizde ve sadece 2. maddede belirttiğim klinik bulguları olanlara test yapılmalı… Ayrıca testlerin özel sektörde (özel hastane, laboratuvarlarda), ücret karşılığı yapılmasının da sakıncaları var. Böyle bir durumda “parası ile değil mi” diyen ve merak gidermek için, herhangi bir şikayeti olmayan ya da sadece sıradan bir nezle/soğuk algınlığı nedeni ile örneğin sadece burnu akan kişilerde test yaptırmak isteyeceklerdir ve bu durum gereksiz yere laboratuvarların iş yükünü arttırır.
- Kit, bir şehir efsanesine döndü. Yerli kit diye bir şey çıktı doğru mu?
Yerli kit çıktığını bilmiyorum… İmkansız değil ancak zor ve ben bilmiyorum; ancak kit kullanmak yerine reaktifleri sentezlettirip “inhouse PCR” tekniğini kullanmak elbette mümkün.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı olan Halk Sağlığı laboratuvarlarında adı değişmiş olabilir, eski (Hıfzısıhha Merkezleri) bu testi yapmak için gerekli ekipman (bazı aletler gerekli) ve birikim olmalı; her ildeki bu laboratuvarlar devreye peyderpey girdiklerinde tüm illerde test yapma olanağı doğacaktır. Durup dururken “size de bakalım” diye test yapılmaz, gereksiz ve imkansız bir uygulama olur; ha, bu arada belirti vermeyen taşıyıcıları saptayamayacaksınız ama durum bunu gerektirmekte yapacak bir şey yok.
- Virüsün sıcaklarda biteceği söyleniyor. Böyle mi? Sıcaklarda bitecek mi?
Bu konuda herhangi bilimsel bir yayın, bir bulgu yok. Üstelik şu anda -25 derece olan bazı Asya ülkelerinde hastalık yaygın. Kısacası bu çok kanıtlanmış bir doğru değil, kabul edilemez.
- Bu virüs neden kaynaklanıyor? Nasıl böyle yayılıyor? Yarasalardan yayıldığı doğru mu?
Bu virüsün asıl kaynağı yarasalar; ancak direkt olarak yarasadan geçiş değil de yarasadan bir başka hayvana (ne olduğu bugün için tam bilinmiyor), oradan da bir şekilde insana geçtiği kabul ediliyor; “Zaten uzak doğuda yarasa çorbası, bizim yemediğimiz garip canlılar yenir, oradan bulaşmıştır” söyleminin bilimsel bir temeli ve aslı-astarı yok. Aslında sorun küreselleşme ve neo-liberal politikalarda; her “şeyin” para olduğu bir dünyada, doğanın hoyratça katledildiği, ekolojik dengenin fütursuzca bozulduğu, iklim krizinin yaşandığı, çeşitli “vektörlerin” (kene, sivrisinek, tatarcık vs.) doğal yaşam alanlarını terk ederek farklı alanlara göç etmelerine neden olan orman ve suların hoyratça kullanıldığı bir dünyada bizi ilerideki yıllarda başka ve yeni enfekisyon hastalıkları da beklemekte, adını bile duymadığımız, çok farklı ülkelerde görülen hastalıkların küresel yayılımı artık mümkün.
- Bu düzenin kendisinin bunu ürettiğini söylüyorsunuz. Nasıl bir sistem olmalı ki hem halk sağlığını hem de doğayı koruyabilelim?
Evet, yeni dünya görüşünün, post-modern dünyanın getirdiği olumsuzluklara bir örnek olarak görmekteyim. Bu post-modern dönem, bilim karşıtlığını da beraberinde getirmiştir. Nitekim aşı karşıtlığındaki artış bu yaklaşımın sonucudur. Dünya görüşünün, evrensel olarak değişmemesi, tüketimin ve para hırsının her şeyin önüne geçmesi, bizim doğayı mahvetmemize ve salgın hastalıklara yatkın bir ortam oluşmasına neden olmuştur. Aslında her türlü sağlık sorununun altında yatan budur… Sağlık harcamalarının azalması, koruyucu hekimliğin göz ardı edilmesi, kazanç uğruna bir takım ilkelerden, toplumsal yaklaşımlardan uzaklaşılması bu sonuçları doğurmuştur. Belirttiğiniz halk sağlığını ve doğayı koruma yaklaşımı, ancak paradigmaların doğru yöne evrilmesi ile gerçekleşebilir ama doğrusunu isterseniz bu konuda iyimser değilim.
HABER MERKEZİ