Koronavirüsün ekolojik yıkımdan bağımsız ele alınamayacağını söyleyen Prof. Dr. Beyza Üstün, ‘Salgın yarasa ve benzeri canlılarla yayılması mümkün olmuşsa bile, biz olmaması gereken yerdeyiz. Doğanın dengesini bozduk’ dedi
Koronavirüs (Kovid-19) salgını, ekolojik yıkımla başa çıkma mücadelesine dair atılacak toplumsal adımlar konusunda yeni tartışmaları beraberinde getirdi. İnsan sağlığının ekolojiden bağımsız ele alınmayacağı ve ekolojik denge kurulmadan insan hastalıklarının tedavi edilemeyeceği düşüncesi de öne çıkıyor.
Türkiye’de, bir yandan koronavirüs vakalarının sayısı giderek artarken, diğer yandan panik, korku ve spekülatif tartışmalar ve ağırlıklı olarak bireysel sorumluklar gündemdeki yerini koruyor. Bu nedenle doğal kaynakların sınırsız tüketilmesine dayanan kapitalist sistemin, ulus-devletlerin ve sağlık politikalarının rolü geri planda kalıyor.
Mezopotamya Ajansı’ndan Eylül Deniz Yaşar’a konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu Üyesi ve Çevre Mühendisi Prof. Dr. Beyza Üstün, “Bu olayın ciddi bir sermaye ve sermayeleşmiş, şirketleşmiş devlet ilişkisi içindeki yeni düzen politikaları ile bire bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum” dedi. Üstün, koronavirüs süreci içinde devletlerin sermayeye alan açacak yöntemlere yöneldiğini ifade etti.
Bu bir sistem sorunu
Koronavirüs salgınında kişiye düşen görevin ancak kendi temizliği ve karşısındaki insana toplumsal alanda göstereceği özenden ibaret olduğunu belirten Üstün, salgının önlenmesine karşı tüm sorumluluğun kişisel düzeye indirgenemeyeceğini ifade etti. Koronavirüsün ekolojiyle ilişkili bir sistem sorunu olduğuna işaret eden Üstün, “Sağlığın ticarileştiği, yaşam alanlarının sermaye birikime sokulduğu, doğadaki tüm canlıların yaşayamaz kılındığı ortamda yaşayacağımız salgınlar, küresel ısınmalar gibi sonuçların hepsi sistemin sonucudur” ifadelerini kullandı.
Üstün, “Bu salgın yarasa ve benzeri canlılarla yayılması mümkün olmuşsa bile, biz olmaması gereken yerdeyiz. Demek ki canlıların doğal dengesini bozduk. Onların yaşam alanlarına hükmetmeye başladık. Yaşam alanlarını yapılaştırmaya başladık; dağı, taşı, ovayı, yeraltını, suyun içini, kıyısını… Madenden tutalım da enerji üretimlerine, termik santrale, nükleer santrale kadar hızımızı alamadık” dedi.
‘Suç doğada değil’
Bu noktada kuş gribinin yayılması örneğini veren Üstün, “Göçmen kuşların konuklama yerleri yapılaştırılıyor. Kilometrelerce göçen kuşlar buralarda tünekliyorlar ve yorgun oldukları bir salgı üretiyorlar. Siz bunun dibine kadar gelirseniz, kuşun salgıyı ürettiği alanda yapılarınızla doğal alanları bozarak var olursanız, sağlığınız olumsuz etkilenir. Ama biz tavukları suçlu bulduk. Yaşam alanlarına müdahalemizi suçlu bulmadık. Koruma sıvısını ürettiğini düşündüğümüz salgının bedelini tavuklara ödettik” şeklinde konuştu.
Sistem bedenimizi zayıflattı
Kapitalist sistemin insan bedenini virüse açık hale getirdiğini dile getiren Üstün, “Yaşam alanlarına müdahale ve bedenimizin bağışıklığının düşmüş olmasının sorumlusu sistemdir. Onların yaptığı yaşam alanlarını betona boğmak, üretim atıklarına insanları ve tüm canlıları mahkum etmektir. Artık ayılmak gerekiyor” dedi. Üstün, virüsün öldürücü etki yapabileceği solunum yolu enfeksiyonu ve kalp rahatsızlıklarına sahip grupların, uygulanan enerji politikaları yüzünden daha da riskli hale geldiğini belirtti.
Jeotermal enerji santrallerinin faaliyet gösterdiği Aydın’a işaret eden Üstün, şunları söyledi: “Aydın insanı üst solunum enfeksiyonu nedeniyle sürekli acile gidiyor. Bunun sebebi jeotermal santrallerdir. Bu bir sistem saldırısıdır. Salgından etkilenmemiz vücudumuzun direnciyle doğrudan orantılı. Ama vücudumuzun düşük bağışıklığının suçlusu biz değiliz. Bunun sorumlusu devlet.”
Koronavirüs gibi hastalıkların insanların nadiren karşılaştığı tehlikeler olmadığını ifade eden Üstün, “Belki farkında bile değiliz, farklı farklı şekillerde hepimiz hastayız. Koronavirüs olarak teşhis edilmemiş olsak bile hastayız. Olayın bu kadar yükseltilmesi, öne çıkarılması, bundan siyasi süreçler üretilmesi insanı düşündürtüyor. Çünkü kuş gribi de başladığında Koronavirüs de başladığında ilaç, aşı ve benzeri gibi sektörün ön çalışmaları vardı. Bu bir soru işareti olarak kalıyor” diye konuştu.
Doğa alarm veriyor
Doğaya yönelik yıkımın sonuçlarının koronavirüs ya da başka bir yolla açığa çıkacağını söyleyen Üstün, “Bergama çevresinde yaşayan ve madene hayır diyen insanlar ya kanserle boğuşuyor ya Murgul’da ya da Elbistan’da. Soma’da tarım alanından koparılan insanlar Soma’nın karanlıkları arasında katloldu. Biz insan merkezli düşündüğümüz zaman bunun sonuçlarına hep beraber katlanacağız. Dilovası’nda doğan bebeğin kakasında çıkan ağır metalin de Kütahya Dulkadir’de uzuvu eksik doğan kuzunun da koronavirüs gibi birer uyarıdır. Hayat alarm veriyor. Bugün koronayla veriyor, dün Dulkadir’de uzvu eksik kuzuyla vermişti, Soma’da ölen işçiyle vermişti, üçüncü havalimanında onlarca canın yok olmasıyla verdi, hala duymuyoruz” diye ifade etti
Ekolojik politika
Korona krizinin dünya halklarının yeni bir yaşam üzerine düşünmek noktasında itici güç olabileceğine işaret eden Üstün, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kendimizi korumaktan da öte bu sistemi değiştirmek üzere daha ekolojik-politik bir tutum alalım. Bu sistemi değiştirmeliyiz. Dayanışarak değiştireceğiz. Bu sistemi değiştirmeyi düşünmüyorsak hala sistemin örgüsü içinden bir ipliği çekip sadece ona bakmaya devam ediyorsak, o zaman sonuçlarını hep beraber yaşamayı sürdüreceğiz ve korona bunlardan sadece bir tanesi. Halklar gerçekten bu krizin karşısında yeniden ve yeniden kendilerinin yönetecekleri bir yöntemi düşünürse, bu süreci uzun soluklu bir şekilde aşabiliriz. Örgütlü, birlikte, dayanışarak ve sadece kendimizin olmadığı bir yeni yaşam olgusu ancak ekolojik politika gerçekleşebilir.”
HABER MERKEZİ