HDP ve temsilcisi olduğu siyaset tarzı, bu lanetli ve huzursuz topraklar üzerinde hükümranlık sürenlerin korkulu rüyasıdır. Egemen sınıflar ve bunlar adına siyaset sahnesinde raks edenler, bir şeytanileştirme operasyonu ile günahlarını HDP’ ye yüklemeye çalışıyorlar.
HDP Haziran 2015 seçimlerinden başarıyla çıktı, onca baskı, şiddet ve mafyavari uygulamalara rağmen Kasım 2015 ve Haziran 2018 seçimlerinden de ‘… milyon oyla toplam oyların yüzde … alarak … milletvekili çıkarak parlamentodaki üçüncü parti oldu’. Korkutucu olan bu değildi. Korkutucu olan, modern demokrasi tarihinde eşine pek az rastlanır biçimde esnek örgütlenme biçimiyle girdiği seçimlerde, yürüttüğü propaganda ile ağır aksak işleyen temsili demokrasi içerisinde burjuva siyasetini Hacivat Karagöz kavgasına çevirmiş ana akım siyasi partiler üzerinde yaratığı etkiydi. Yine de asıl korkutucu olan bu değildi. Demokratik bir toplumun olanaklılığını haykıran, sosyal adalet için mücadeleyi seçim vaadi olmanın ötesine taşıyacak somutluktaki üslupla kaleme alınmış ‘Büyük İnsanlık’ beyannamesi ve parti içi demokrasiyi bürokratik bir sorun olarak görmeyip, toplumdaki bütün sosyo-ekonomik farklılıkların temsilinin önünü açan parti programı ile siyasi ibişlerin uykusunu kaçırdı.
Amma ve lakin asıl büyük şeytanilik bu da değildi. Son üç seçimdir HDP İstanbul’da, çoğunluğu kürt proletaryasından gelen 1 milyonun üzerinde oy aldı. İstanbul Türkiye’dir! Bundan daha korkunç ne olabilir. Daha korkunç olanı il ve ilçe örgütlerine uygulanan baskı gözdağı ve gözaltılara, medya ablukasına rağmen batıdan ısrarla ve inatla vekil çıkaracak oylar almasıdır. Basit bir seçim sonucunun ötesinde, bir gece öncesine kadar HDP Türkiyeleşecek mi sorusunu dillerine dolamış olanlar, seçim sabahı HDP’lileşmiş bir Türkiye’ye uyandılar. Asıl barışın inşası için ihtiyaç duyulan harcın ilk işareti, muktedirler için korkutucu olan buydu. Yüzyıllık cumhuriyet tarihinin beceremediği toplumsallaşmasının önünü açabilecek yeni bir siyasi yapılanışı kabullenmektense, savaştan beslenmeyi, kan emiciliği, sömürüyü doğaları gereği tercih etmişlerdir. HDP, erkek, Sünni, Türk olan devlet ve bunun üzerinden, bunun içinden yürütülen siyaset yapma tarzının genetik kodlarıyla oynadı. O yüzden parlamentodaki bütün partiler dokunulmazlıkların kaldırılması için uzlaştılar. HDP, sadece bu toplumun üstüne abanmış siyasi yaratıklar için değil, doğuştan lümpen, cin olmadan adam çarpmaya alışmış, yüzyıldır kandan beslenen Türkiye burjuvazisi için affedilmez bir hataydı. Evet doğrudur, Marx’ın dediği gibi burjuvazi sonuçlarını garantilemediği seçimlerin yapılmasına asla izin vermez, ama özgüveni de kendisi gibi lümpence olan sermaye ve onun siyasi sureti olanların bütün gayretlerine rağmen son üç seçimden alnının akıyla çıkıyor. HDP bu sistemin bazına asılmayı ilk defa kuvveden fiile geçiren bir muhalefet hareketi olduğu için üstüne bu şiddette çullanıyorlar. Nasıl bütünüyle kangrenleşmiş siyasi bünyeye zerk edilen taze hücreler kabullenilmezse, HDP’de bu halkın kanını emen asalaklar tarafından derhal doku dışına atılmaya çalışılıyor. HDP’nin bu sistem açısından en büyük hatası varoluşudur. Bu nedenle yok etmeye çalışıyorlar elbirliğiyle. Bu nedenle HDP cumhuriyet tarihinin en korkulan partisidir.
Kürt halkının özgürlük ve barış mücadelesinin emeğin sömürüsünün ortadan kaldırılmasına odaklanmış sınıf eksenli siyasal mücadele ile kesiştiği, birbirini dışlamadığı uzun erimli, kronikleşmiş kriz koşullarından geçiyoruz. Seçimler sonrası yükselen sınıf mücadelesi ve ardı ardına gelen grev dalgalarından da anlaşılacağı üzere, sermaye bu krizden kurtuluşun yegane koşulunu, emeğin sömürüsünün şiddetini artırmakta görüyor. Bu nedenle HDP şimdiden sonra Kürt özgürlük mücadelesini, parlamenter mücadeleyle birlikte işçi sınıfının mücadelesine omuz vererek toplumsal mücadele alanını genişletmek; bir başka deyişle artık daha da korkutucu olmak zorundadır. Selahattin Demirtaş’ın 23 Haziran 2018 tarihli TRT’de yayınlanan seçim konuşması, onun bu durumu muazzam bir öngörüyle fark ettiğini gösteriyor. Bu konuşmasında “Kapitalizm öldürür” diyordu Demirtaş. “… insanı, ruhlarımızı, kültürlerimizi, doğamızı, inançlarımızı öldürür; kapitalizm şiirimizi, türkülerimizi, halaylarımızı, horonlarımızı, zeybeklerimizi öldürür; zeytinliklerimizi, derelerimizi, yaylalarımızı, tarihi-kültürel mirasımızı öldürür; kapitalizm sevdalarımızı, aşklarımızı, dostluklarımızı, akrabalıklarımızı, geleneklerimizi öldürür” diyordu ve şöyle noktalıyordu: “Paranın en büyük, tek bir güç olduğu kapitalist sistem dayatmalarına boyun eğmeyeceğiz”.
Bizler, bu ucube siyasal sistemin HDP gibi bir toplumsal hareketi klasik parti cenderesinin ve parlamento vodvilinin içine sıkıştırıp kadükleştirmeye çalışma oyununa gelmeden; bu toplumsal hareketi sınıf tabanlı, anti-kapitalist bir mücadele alanına doğru genişlemek zorundayız. Ve kendisini ziyadesiyle dayatan tarihsel zorunluluk karşısında kayıtsız, sessiz ve atıl kalmanın bedeli hem HDP hem Kürt özgürlük hareketi açısından oldukça ağır olacaktır.
Prof. Dr. Atilla Güney