Son yıllarda, özelikle son aylarda üretici çiftçilerin zararına bir fiyatla tüccara satmak zorunda olduğu tüm tarımsal ürünler, sofralarımıza aşırı yüksek fiyatlarla gelmektedir. Bu durumu yaratanlar fiyatları düşürmek adına her türden ürünü ithalat yoluyla pazara taşımaktadır. Garip gibi görünen bu sarmal durum aslında Türkiye’de uygulanan politikalar nedeniyle yaşanmaktadır. Kapitalizm pazara sunulan her ürünü tekeller eliyle satışa çıkarır. Bu amaçla AVM türü merkezler yaratarak nerede neyin satılacağını belirlerler. Artık kapitalistler sadece üreten değil aynı zamanda pazarlayan birimleri ile piyasa hakimiyetini tamamen ele geçirmiştir. Halkın ise tek seçeneği buralara gidip en ucuzu aramaktır. Halk ister en ucuzunu alsın ister en pahalısını, kazanan her zaman büyük kapitalist şirketlerdir ve bu asla değişmez.
Şirketler halkın alternatifi olamaz
Türkiye’de geldiğimiz son aşamada insan sağlığıyla oynanan birçok hormonlu, hibrit ve GDO’lu ürünleri tüketen bir toplum haline getirilmiş durumdayız. 50 lira olan etin ithalat yoluyla 29 liraya satılmasını sağlayan hükümet, bu hayvanların nasıl ve hangi koşullarda yetiştirildiği ile ilgilenmez ve bu durum halk sağlığını tehdit ederken, aynı zamanda hayvancılık yapan çiftçilerin yok olmasına hizmet eder. Bu koşulları yaratanlar yine büyük tekeller eliyle sözde tarımı ‘milli’ hale getireceklerini iddia ettikleri adımları atarlar. Örneğin Sütaş gibi süt ürünleri tekeli bir firmaya Bingöl’de hayvancılığı geliştireceğiz diye, tüm yatırım giderleri kamu eliyle sağlanan büyük bir işletmeyi alternatif olarak halkın önüne koyar.
Sütaş tekelci tarımın Truva Atı’dır
Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz’ın, “Sadece Bingöl değil, 200-250 kilometre çapındaki tüm bölgeden süt alacağız. Muş ovası var. Erzurum, Erzincan, Diyarbakır, Elazığ, Tunceli, çok geniş bir bölgeye hitap edecek. GAP bölgesi var. Burada yem bitkileri üretimini artıracak ciddi potansiyel var. Hayvancılığa yönelik yem bitkisi üretimi artacak. Oradaki insanlar kendi bölgesinin sütünden üretilecek yoğurdunu, ayranını, peynirini tüketecek. Bingöl bölgenin süt diyarı olacak” açıklaması ise bir başka gerçeğe işaret etmektedir. Bölge insanı kendi bölgesinin sütünü, peynirini, yoğurdunu tüketecek sözünün Türkçe meali; bölge halkının Sütaş’ın ürünlerini kullanacak demektir. Evet tüm üretime sahip olmak yetmez, onlara aynı zamanda pazar da gerekir. Böyle pazar ise Sütaş’ın bölgede tekel olma halinde tadından yenmez. Tüm bölgede üretilen süte ve hayvancılığa damga vurmak ve bu üretimleri kendine bağlamak amacında olan firma, bu durumu ancak devlet desteği ile sağlar ki bu da zaten gerçekleşmekte. Aynı zamanda bu devlet Sütaş’ı güçlendirmek adına bölgede her türden tarımsal üretimin canına ot tıkamayı amaçlamaktadır.
Tire Süt Kooperatifi
Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, şirket tarımcılığına karşı olan kişiliği ile tanınmaktadır. İzmir’de gerçekleşen ve yeni Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’nin de bulunduğu Tarım Buluşması’nda bir konuşma yapan Eskiyörük, bir ‘model’ haline dönüşen Tire Süt’ün başarısının yaygınlaştırılması gerektiğini ifade etmişti. Bugünkü nüfusun 2 katını doyurabilecek potansiyele ve ürün zenginliğine sahip olan Türkiye’de yaşanan sorunların ve kayıpların kader olmadığın belirterek, “Tarımsal üretimi şirketler değil, köylümüz ve çiftçimiz yapmalı. Yüzde 80’i oluşturan küçük aile işletmelerini yok ederek değil, birleştirerek devamlılık sağlanmalı. Tarımın tüm sorunlarının çözümü; ancak kooperatifleşme ile mümkün” diye belirtmişti.
Neyi bekliyoruz?
Evet niye duruyoruz! Üreticilerin bir kooperatif etrafında toplanıp üretim yapmaları ve bu üretimleri aracısız tüketiciye ulaştırmaları o kadar zor mu? Neyi bekliyoruz? Özelikle bölgede Sütaş’a alternatif bir üretim biçimini yani kooperatifleşmeyi gerçekleştirebilecek bir iradeyi ortaya çıkaramazsak, hayvancılığın hatta tarımsal üretim çeşitliğinin ardından bir Fatiha okumak gerekecek. Sütaş’a devlet eliyle verilen destek firmaya bir güzelleme değil bölgede tarımsal üretimlerin tekellerin eline verilme sürecinin çok ciddi bir adımı olduğu görülmelidir. Ve bu durum asla kader değildir ve olamaz…