Zaman zaman benimle bunu sokakta bile tartışıyorlar: “HDP, neden hâlâ Meclis’te?” Bazıları AKP-MHP koalisyonu tarafından çalışamaz hale getirilmiş, işlevini büyük ölçüde kaybetmiş parlamentoya HDP’li vekillerin oradaki mevcudiyetleriyle meşruiyet kazandırdığını ileri sürüyor. Bazıları da üçüncü parti olarak Meclis’te bulunması bile kendisine yönelik siyasal soykırımı önleyemiyorsa, sinei millete dönüp parlamento dışındaki direnişe katılmasının daha doğru olacağını savunuyor.
Türkiye’nin bugünkü konjonktüründe HDP’nin parlamentoyu terk etmesinin gerektiğini düşünen siyasetle az ya da çok ilgili herkes birçok sebep gösterebilir bunun için.
Ama ben yine de HDP’nin parlamentoda olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Türkiye toplumu hızla masumiyetini kaybediyor.
Siyaset bu ülkede her zaman bir ölçüye kadar kirli olmuştur.
Ama hiçbir dönemde şimdiki kadar toplumun tümünün masumiyetine kast etmemişti.
Son yıllarda iktidarın bilinçli olarak sürdürdüğü kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikaları neticesinde bugün artık toplumun neredeyse yarısı kendi dışındakilerin bütün acılarına ve yoksunluklarına sırtını çevirmiş durumda. Diğer kesimler de büyük ölçüde ya iktidarın tehdit ve saldırıları yüzünden ya da giderek alıştıkları için her gün bir başkasıyla karşılaştığımız insani krizler ve büyük mağduriyetlere pek tepki göstermiyor.
En son Yunanistan-Türkiye sınırında sığınmacıların yaşadıkları dar bir kesimin vicdanını sızlattı belki ama bu insani krizin ve kitlesel mağduriyetin esas etkisi sosyal medyada ve sokakta ırkçılığın ve mülteci düşmanlığının ivme kazanması oldu.
Genç kızlar, yaşlı karı kocalar kayboluyor, isimleri sosyal medyanın gürültüsünde yitip gidene kadar twitter kampanyaları ile yetiniliyor. Duyarlı insanların da yaptığı bununla sınırlı kalıyor.
Ölüm orucundaki insanların gözümüzün önünde erimesini seyrediyoruz. Bu gençleri anne babaları evlatlarının ölmemesi için sokağa çıktıklarında ise, yerlerde sürükleniyorlar, yoldan geçen kalabalık bakmıyor bile. Biri dönüp baktığında da diğeri onu kolundan çekiyor.
İşçi ölümleri, kadın ölümleri, patron, koca şiddeti rutine binmiş durumda.
İnsanlar işsizlikten, yoksulluktan ötürü art arda intihar ediyor. Kimi münferittir diye, kimisi de özendirici olur diye haberini bile yapmıyor.
Böyle gidecek olursa, bir süre sonra insan hakları ihlalleri, yoksul ölümleri artık toplumun gündemine gelmez olacak, kötülük sıradanlaşacaktır.
HDP, bir siyasi parti. Esas işi pratik siyaset yapmak, programını geniş kitlelere anlatmak ve iktidarı hedeflemek.
Evet, bugünkü iktidar HDP’nin pratik siyaset yapmasının önüne türlü türlü engel çıkarıyor, sansürün her türlüsüyle kendisini anlatmasını engellemeye çalışıyor ve seçim kazanımlarını kayyım operasyonu ile geri almaya çalışıyor.
Ama HDP’nin çok büyük gücü daha var, bu da bir parti olarak onun ahlaki üstünlüğüdür. Ve bu üstünlük onun bir parti olarak masumiyetinden ileri gelmektedir.
Bu süreçte HDP’nin en az pratik sorumlulukları kadar önemli bir görevi de olmuş durumda. O da toplumdaki masumiyeti muhafaza etmek, korumak.
Bunu yapabilmesi için Meclis kürsüsü çok önemli bir araçtır.
HDP, insan haklarından bahsetmenin soruşturmaya uğradığı, savaş çığırtkanlarının barış demeyi suç olarak kabul ettirdiği bir dönemde, siyasetin sadece muktedirler ve zenginler için yapıldığı bir ortamda, her gün, her fırsatta, insan haklarından ve barıştan bahsederek, ezilenlerin ve yoksulların sesini Meclis Genel Kurulu’na taşıyarak aslında bütün bir Türkiye toplumunu tedavi etme görevini üstlenmiş durumdadır ve bu görevini yılmadan yerine getirmektedir.
HDP, Meclis’te sadece bir siyasi parti değil aynı zamanda masumiyetin sesi olmuş durumdadır ve siyasette unutturulmak istenen birçok insani kavramı her gün kamuoyuna hatırlatmaktadır.
Bu HDP’nin sadece kendi seçmenlerine değil bütün bir topluma karşı taşıdığı bir sorumluluktur.