Türkiye’nin toplumsal refleksleri bütün zamanlarda kullanışlı birer araç olmuştur. Kapalı kapılar ardında derin siyaset üreten odaklar ihtiyaçları doğrultusunda kamuoyu oluşturmak konusunda asla zorluk yaşamamışlardır. Bu anlamda medya sadece bugün değil, bütün zamanlarda kuşatma altına alınmıştır. Günümüzde tekelci sermayenin sahiplendiği basın, geçmişte de devletin, daha çok da derin devletin kontrolünde olmuştur. Özellikle cumhuriyetin kuruluşuna giden yıllarda ve sonrasında, basın neredeyse tümüyle kurucu ideolojinin hizmetindedir. Simaviler, Karacanlar veya Nadiler gazete patronluğuna mesleğin içinden gelmiş olsalar da, iktidarın hizmetinde olmak anlamında bu günkü türevlerinden farklı değillerdi. Kimi köşe yazarlarından ötürü farklı siyasi çizgileri temsil ediyor gibi görünürler ama ‘milli’ konularda aynı refleksle yayın yapmışlardır. Hatta basılı ve görsel medyanın %95 oranında AKP iktidarının güdümünde olduğu, sayısız gazetecinin hapse atıldığı günümüz şartlarında dahi, özgür ve muhalif basının geçmişten daha etkili olduğu bile söylenebilir.
Örnek olarak söz konusu basının varlık vergisi veya 6-7 Eylül pogromu gibi hadiselerdeki tutum alışlarına baktığımızda, bu durum çok net görülebilir. Ülkeyi derinden etkileyen bu olaylara dair dönemin gazetelerinde eleştirel bir yayına rastlamak neredeyse imkânsızdır.
CIA ve Pentagon bağlantılı Gladio örgütlenmesinin, onun uzantısı olarak özel harp dairesinin toplum psikolojisini nasıl yönlendirdiğine dair pek çok örnek var önümüzde. İlk akla gelenlerden biri 1977 Bir Mayıs tertibidir. Söz konusu komplo sadece o gün 35 işçiyi Kazancı yokuşunda katletmek için tezgâhlanmadı. Etkisi günümüze kadar ulaşan bir plan uygulanmıştı 77 Bir Mayısında. Müteakip yıllarda sokağa çıkma yasakları veya Taksim meydanının işçilere kapatılması ile 1 Mayıs kutlamaları toplumun algısında kriminalize edildiler. Aynı şey Newroz kutlamaları, Onur yürüyüşleri, 8 Mart etkinlikleri için de geçerli.
Yükselen toplumsal bilincin bu tür engellemelere boyun eğmeyeceği sayısız örnekle deneyimlendi. Uzayda yaşamadığına göre, bu deneyim Sayın İçişleri bakanının da, durup durup etkinlik yasağı koyan valilerinin de malumudur. Onlar da çok iyi bilirler ki böylesi keyfi yasaklar getirilmedikçe, bu eylemlerde kolay kolay maraza çıkmaz.
Zurnanın zırt dediği yer de tam burasıdır. Belki de asıl istenen maraza çıkmasıdır. Bu yasaklar özellikle öfkeyi yükseltmek, tepkiyi kızıştırmak için konuyor olabilir mi? Polisin orantısız ve hoyrat müdahalesi toplum içinden de bir karşı hamle yaratmaya yönelik olabilir mi?
Bu konuda da Gezi provokasyonu gibi bir örnek var hafızamızda. Anımsayalım, parktaki birkaç ağacın kesilmesine engel olmaya çalışan küçük bir çevreci gruba yönelik orantısız polis şiddeti, bardağı taşıran damla misali, polis gücünün çok üstünde bir direnişi tetikledi. Bu kez orantısız bir dirençle karşılaşan, Toma’sı, panzeri, ilaçlı suyu, kalkanı, copu, gaz fişeği yetersiz kalan polis, ülke genelinde 8 can aldıktan sonra alandan çekilmek zorunda kalmıştı. Üzerinden bunca yıl geçtikten sonra, hükümet cenahı halen Gezi direnişinden yararlanmaya çalışıyor. Direnişi bağlamından saptırıp kendince anlamlar yükleyerek muhalifleri baskılamak için araçsallaştırıyor. Asılsızlığı defalarca dillendirildiği halde ‘camide bira içtiler’ veya ‘başörtülü bacımın üstüne işediler’ gibi iddialarla toplumu germekten, kutuplaştırmaktan medet uman anlayış, şimdi de eylem ve gösteri yasaklarıyla gerilimi tırmandırıyor.
Geldiğimiz aşamada önümüzdeki aylara dair enflasyon veya liranın değer kaybı hakkında tahminde bulunmak suç sayılmakta. Ekonomik krizden bahsetmek vatana ihanet suçu oluşturuyor. Siz kişisel harcamalarınızda ne yaşarsanız yaşayın, hükümet ‘kriz yok’ dediyse yoktur. Aynen Corona virüs yok olduğu gibi. Şaşırıp da ‘var’ derseniz, hele de bunu sosyal medyada yaparsanız, ‘halkta korku ve panik yaratmak’ suçlamasıyla soruşturmaya uğrayabilirsiniz. Hele ki ‘bu kadar baskı milleti bezdirir, en sonunda tepki ile karşılaşırsınız’ uyarısı, Allah korusun öyle bir tepki oluştuğunda, başınıza büyük bir bela açabilir. ‘Sen bunu nereden biliyordun? Demek ki sen örgütledin’ deyip içeri alabilirler. Bildiğiniz gibi, Ahmet Altan bu yüzden hapiste.
8 Mart 2020’yi şimdilik 34 gözaltı ile atlattık. Önümüzde önce Newroz, ardından 24 Nisan anması, sonrasında da 1 Mayıs var. Allah hem millete hem de devlete zeval vermesin diyeceğim de, millete yarayan devlete uymuyor, devletin istediği millete yaramıyor. İşimiz gerçekten de çok zor.