İmralı’daki yangın haberinin ardından Kürdistan’ın her yerinde ve yurt dışında Kürt halkının ve dostlarının gerçekleştirdiği eylemler, ailelerin 3 Mart’ta İmralı’ya gitmelerini sağladı. Sayın Öcalan kardeşiyle yaptığı kısacık görüşmede çok önemli mesajlar verdi. Şimdi Sayın Öcalan’ın görüşlerini merakla bekleyen herkes belirtilenleri tartışarak anlamaya çalışıyor. Zira Sayın Öcalan’ın görüşleri sadece Kürtler için değil Ortadoğu ve tüm insanlık için de oldukça büyük önem taşıyor. Zaten o nedenledir ki, söz söyletmeyen mutlak tecrit uygulanıyor. Yine de Sayın Öcalan bulduğu en ufak fırsatı bile başta Kürt halkı olmak üzere insanlığı aydınlatmak için değerlendiriyor.
Tabi yapılan görüşmede herkes kendince bazı yönleri öne çıkardı, çıkarıyor. En fazla öne çıkarılan yan ise “masanın iki ayaklı olduğu, üçüncü ayak olunması” gerektiği yönlü belirlemenin yanı sıra “her şeyin güç olup olmama”ya bağlı olduğu hususu oldu. Gerçekte bu ikisi de aynı şeyi anlatır. Zira nerede olursa olsun masada olabilmek için güç olmak gerekir.
Görüşmenin içeriğinin basına yansımasından sonra konuyu gündemine alan neredeyse tüm basın-yayın kuruluşlarının “masa” ile ilgili olan bölümü öne çıkarmaları boşuna değil. Hemen herkeste artık AKP-MHP faşizminin gitmesi ve daha demokratik bir ortamın oluşması istemi ve beklentisi var. Ama yeterince mücadele edilmediğinde en insani ve güzel beklentilerin bile gerçekleşmediği tarihin yeterince ispatladığı bir gerçektir.
Sayın Öcalan masada üçüncü ayak olunması gerektiğini belirttiğinde, gerçekte yeni bir şey belirtmiyor. Savunmalarında belirttiği kuramsal çerçeveyi bir kez daha hatırlatıyor. ‘Bir Halkı Savunmak’ adlı eserinin Ortadoğu kaosunu değerlendirdiği bölümde, kaosta bir tarafta Ortadoğu’ya serbestçe açılmak isteyen ‘küresel sermaye güçleri’nin, diğer tarafta bölgedeki statükoyu savunan ‘ulus-devletçi yapı’nın olduğunu belirtiyordu.
Halkların istem ve amaçlarıyla örtüşmeyen bu iki siyasi çizgiye karşı, halkların eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik taleplerini ‘halk özgürlük eğilimi’ şeklinde örgütlemek gerektiğini değerlendiriyordu. Ortadoğu kaosunda halkların özlem ve amaçlarının zihniyeti olarak demokratik ulusu, bedenleşmesi olarak demokratik konfederalizmi de bunun için geliştirdi. Halkların demokratik, özgürlükçü özlem ve amaçlarına uygun üçüncü yol böyle örgütlendi.
Biliniyor bu çizgi kendisini Rojava’da örgütledi. Rojava Devrimi Ortadoğu kaosunda iktidarcı güçlerden birini tercih etmek zorunda kalmadan, Rojava ve Suriye başta olmak üzere dünya insanlığının demokratik ve komünal değerlerine dayanarak örgütlendi, gelişti. Demokratik ulus zihniyetine ve demokratik konfederal örgütlenmeye dayalı oluştu. Bu şekilde güç oldu ve halklara çözümün nerede aranması gerektiğini gösterdi. Dolayısıyla son görüşmede de Rojava’nın stratejisinin doğru olduğu belirtilirken tam da bundan bahsediliyor.
Tabi aynı şey Bakur ve Türkiye için de geçerli. Zaten Sayın Öcalan 2019 yılında avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde ‘Üçüncü Yol’a ilişkin son derece net değerlendirmelerde bulunmuştu. Son görüşmesinde de “masanın üçüncü ayağı olmak gerekir” dediği, gerçekte ‘Üçüncü Yol’ kapsamında belirttiklerinin hatırlatılmasıdır. O dönem de Sayın Öcalan bir tarafa ‘Cumhur İttifakı’nın, diğer tarafta ‘Millet İttifakı’nın bulunduğunu, bunların esas olarak iktidarcı taraflar olduğunu, halklar ve ezilenler adına ise ‘Demokrasi İttifakı’ olmak gerektiğini belirtmişti.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında da aynı şey görülmektedir. Daha o zaman kaynağında İttihat Terakki’nin bulunduğu iktidarcı güçlerde çatallaşma olurken, Kürtlerden, sol-sosyalist kesimlerden, ümmetçi dindarlardan, Çerkeslerden, Ermenilerden oluşması gereken demokratik toplumun bir ayak-yol olarak örgütlenmesi başarılamadı veya engellendi. Zaten bugüne kadar cumhuriyetin devasa sorunlarla boğuşması da bundan kaynaklandı. Sayın Öcalan’ın üçüncü ayağın olmaması halinde “sistem ne kadar çabalarsa çabalasın masayı ayakta tutamaz” dediği husus ise bu oluyor.
Şimdi de Kürtlere kırım, demokratik güçlere de faşizm uygulanıyor. İktidarcı güçler tıpkı cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi istiyorlar ki, devletin gücü arkalarında, ülkenin her türden zenginliği de kullanımlarında olsun. İktidarcı güçler bunu yaparken, güç savaşı verir ve bloklaşırlar. Günümüzdeki tüm iktidar bloklaşmaları tamamen bundan kaynaklanıyor. Böyle var olanların toplumun sorunlarına çözümler üretemeyeceklerini ise Türkiye’nin bugünü yeterince veriyor.
Dolayısıyla demokratik toplum kesimleri kendilerini bu iktidarcı güçler dışında bir blok haline getirmedikleri müddetçe hiçbir sorunlarına çözüm bulamazlar. Kürt sorunu da dahil Türkiye’deki tüm demokratikleşme sorunlarının çözülmesi ancak ve ancak ‘Demokrasi İttifakı’nın Üçüncü Yol olarak en geniş şekilde oluşturulmasından geçer. Demokratik güçlerin gündemindeki bu ittifakın en güçlü şekilde oluşturulması halinde Türkiye’de her şeyin konuşulduğu masanın üçüncü ayağı olunur. Aksi halde ayakta durmakta zorlansa da o masada toplum aleyhine tartışmalar yapılır, kararlar alınır.