Altı yüzyıllık devlet geleneği bir hikaye imiş. Son günlerde ülkede olan bitenlere bakınca böyle düşünüyor insan. Bu mu devlet aklı? Bu mu siyaset? Muhalefet liderine “şerefsiz, haysiyetsiz, vatan haini” demek nasıl bir siyaset anlayışına denk düşer dersiniz? Lümpenlik kelimesi değil mi aklınıza gelen? Evet inanılmaz bir şekilde siyasetin dili, iktidarın başının çektiği bir şekilde lümpenleşiyor. Büyük şehirlerin varoşlarında, hayatın çekilmezliğinin sonucu kaybolan insani ilişkiler ve nezaketsizlik bugün siyasetin en tepelerinde. “Şerefsiz” mi istersiniz, “haysiyetsiz” mi istersiniz, ya da “vatan haini” mi hepsi var çok şükür. Herkes kükreyip karşısındakine püskürtüyor ağzına gelenleri.
Sonra da gelsin “manevi tazminatlar”! Peki ama bir Cumhurbaşkanı’nın istediğine ağzına gelen hakaretleri yapıp da hukuken korunuyor olması nasıl bir şey? Cumhurbaşkanı dediysem aslında diğer partilerin olduğu gibi bir partinin başkanı. O istediğine istediğini söyleyecek ama karşısındakiler benzer şeyler söylediğinde gözaltı, tutuklama ve manevi tazminatla cezalandırılacaklar. Çok “adaletli” olduklarına inanan Müslümanlar ne diyorlar acaba buna?
Peki o meşhur “devlet aklına” ne oldu? Her daim bu ülkede-demek istenir ki bizimkisi diğer devletlerinkinden daha derin- devlet aklına ne oldu?
İktidar, almış binlerce genci, almış milyon, milyar mertebesinde silahları Suriye’nin içlerine kadar girmiş. Peki neden girmiş bilen var mı? Efendim Çanakkale savaşlarında bir sürü İdlib doğumlu insan şehit olmuş da ondan. Ya da Libya konusu? Efendim Mustafa Kemal neden Trablusgarb’a gitmiş, orada savaşmış ondan. Argümanlara bakın! Yahu bu Yeni Osmancılıktır, bu bir emperyal ülke olmak hayalidir ve gerçekçi değildir dediğinizde atarlanıyorlar. Vatan hainliğine kadar gidiyor sözleri.
Oysa biliyoruz ki Türkiye’nin devlet aklı-akılsızlığı demek daha doğru mu olur bilmem-Suriye’de Kürtler bir özgürlük alanı elde edecekler diye Suriye’ye girmeye karar verdi. Bunu geçenlerde Erdoğan da ağzından kaçırdı. Efendim orada 40-60 bin terörist varmış, orada bir statü elde ederlerse buraya yönelirlermiş. Eeee? İşte bu nedenle onların böyle bir imkan elde etmelerini önünü kesmek üzere “sahada da masada da” olmak için İdlib’e kadar gitmek, gerekiyorsa-ki gerekiyor anlaşılan- şehitler de vermek bizim hedefimiz.
Yahu böyle bir devlet aklı olur mu? Toplumumuzun önemli bir kesiminin Kürtlerden oluştuğu bir gerçekse, Kürtlerle Türkler arasında asırlık tarihsel ilişkiler varsa, ve özellikle 2013 Newroz’unda Öcalan’ın çizdiği birlikte yaşamak, demokratik cumhuriyet gibi bir irade ortadaysa, bu ne saçmalık! Bu nasıl bir devlet aklı anlamak mümkün değil. Günümüzün ulus devletleri kendi içlerinde “sahip kimlikler-göçmen kimlikler” arasındaki farklılıkları demokratik bir yolla çözemezse karanlık bir dünyaya gireceğimiz açık. Aksine bu farklılıkları bir demokratik cumhuriyet formatında çözmek, hem ulus devletler, ve hem de insanlığı kurtaracak tek yoldur.