Prof. Dr. Beyza Üstün, Ilısu Barajı ile Dicle’nin özgür akan sularının sermayeye peşkeş çekildiğini söyledi. İstanbul Tabip Odası yöneticisi Nazmi Algan ise Ilısu Barajı’nın hastalık yayacağını söyledi
Ilısu Barajı’nın yükselen göleti nedeniyle Botan ve Dicle Vadisi’nin yanı sıra Başur ve Garzan Çayı’nın bulunduğu alanlar sular altında kaldı, şimdiye kadar en az 50 köy tamamen sulara gömüldü. Baraj suları Diyarbakır il sınırlarına dayanırken, 12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf’in büyük bir bölümü de suya gömüldü. Yükselen baraj suyunun yarattığı tahribat büyürken, çevreciler de baraj kapaklarının açılması ve nehirlerin özgürce akması için çağrı yapmayı sürdürüyor. Hasankeyf Koordinasyonu ile 94 sanatçı ve yazarın çağrıları ardından su altında kalan köyler ve Hasankeyf’te incelemelerde bulunmak amacıyla Batman’a gelen heyet üyeleri, gözlemlerini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
‘Mücadele sürmeli’
Heyette yer alan Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Yiğit Ozar, yaşanan yıkımın gözle görülür boyutunun çok büyük olduğunu belirterek, “Tarih ne yazık ki gün geçtikçe daha da yok oluyor. Hasankeyf’i Hasankeyf yapan tarihi yapılar koruma adı altında insanlardan koparılarak götürüldü. Bir anıt, inşa edildiği coğrafya ve insanla bağ kurar, geçmişle bağını kurmasını sağlar. Bu bir nevi bellektir. Bu da belleğin koparılmasıdır” dedi. Ozar, “Baraj su tuttu ama kurtarılabilecek arkeolojik alanların yanı sıra da köylerin olduğunu gördük. O yüzden mücadele sürmelidir” diye belirtti.
‘Güvenlik barajlarının ilki’
2003 yılındaki suların şirketlere devri düzenlemesini hatırlatan Prof. Dr. Beyza Üstün, Ilısu Barajı ile Dicle’nin özgür akan sularının sermayeye peşkeş çekildiğini söyledi. Dicle’nin yanı sıra Botan Çayı, Garzan ve Başur Çayı’nın da sermayeye peşkeş çekildiğini vurgulayan Üstün, “Ilısu sadece sermayeye değil aynı zamanda güvenlik adı altında güvenlik barajlarının da ilki durumundadır. Baraj ile mesafeler uzatıldı. İnsanlar bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Vadilerde hayvancılık yapılamaz konuma geldi. Bu da insanları mülksüzleştirmenin bir başka çeşidi” diye konuştu. Üstün, “Tarih şu an saçma sapan taş yığınlarının altında. İnsanlar topraklarından zorla göç ettirildi” diyerek tabloyu gözler önüne serdi.
‘Sağlık olumsuz etkileniyor’
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi Algan ise hekimler olarak bölgeyi yerinde ziyaret etmeyi önemli gördüklerini ifade etti. Barajın öncelikle insan üstünde etkilerini gözleme şanslarının olduğunu ifade eden Algan, yerinden yurdundan edilmenin, insanların sağlığına olumsuz etkileri bulunduğunu söyledi. Algan, “Sadece insan yaşamı açısından değil canlı yaşamı açısından da olumsuzluklar var. Örneğin bir tavuk ani su yükselmesi nedeniyle boğulma tehlikesi yaşıyor. İnsanlar can havli ile evlerini terk etmek zorunda kalıyor” diyerek durumun ciddiyetini gözler önüne serdi. Barajın halk sağlığı açısından başka bir önemli noktasına dikkat çeken Algan, “Baraja dört kentten atık suları ve kanalizasyon suları dökülüyor. Maalesef bu suların sadece yarısı biyolojik arıtmadan geçiyor. Ve barajdaki durgun su hastalık yayacaktır. Baraj kapakları tümden açılmalı ve nehirler özgür akmalıdır” diye konuştu.