grev, ücretli emeğin yani işçi sınıfının en önemli mücadele araçlarından biri. işçi sınıfının, bir arada bulunmaktan, bir arada çalışmaktan, üretimden gelen gücünü kullandığı bu yöntem sınıfın ekonomik mücadelesinde yani insanca bir yaşam için verilen kavgada çok büyük işleve sahip
grev genellikle bir işyerinde ya da belli bir işkolunda gerçekleşir. ama zaman zaman bütün sınıfı ilgilendiren bir talep için de genel greve başvurulur: geçtiğimiz aylarda fransa’da emeklilik yasasındaki değişikliğe karşı düzenlenen genel grevde olduğu gibi. genel grevin siyasal taleplerle de yapılabilir: örneğin 12 mart sonrası kurulan devlet güvenlik mahkemeleri’nin kaldırılmasında, 1976 yılında disk’in örgütlediği grevin büyük etkisi oldu, hatta ertesi yıl maden-iş mess’le masaya oturduğunda işçilerin sloganı “dgm’yi ezdik, sıra mess’te”ydi.
bu araç ücretsiz emeğin mücadelesinde de kullanılabilir tabii. kadın grevi fikri buna dayanıyor ve bence çok önemli bir mücadele yöntemi olabilir. ancak birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor. grev, somut bir hedef için, somut bir taleple düzenlenir. (nitekim ilk grev polonya’da kürtaj yasağına karşı örgütlenmişti.) grev yapmak üzere yola çıkılmaz, bir talebi hayata geçirmek için başvurulacak araçlar arasında grev de olabilir. yani talep eylem yapma fikrinden önce gelir ki bu aslında bütün mücadele araçları için geçerli.
bu talep, kadın cinayetlerinin durdurulması gibi soyut bir şey olmamalı. bu nokta, kadınlar açısından başka anlarda da önemli olduğu için biraz açmak istiyorum. kadın cinayetlerine büyük bir tolerans olduğu, kadın katillerini mazur göstermek için bin dereden su getirildiğini, ceza indirimlerini biliyorum ama kanunlara göre kadınları öldürmek yasak. kadın cinayetlerinin durdurulması bir program gerektiriyor; o programı formüle edecek olan başta feministler olmak üzere kadın hareketi. devlet ideolojisinden böyle bir şey bekleyemeyiz. benzer bir yanlış örnek de bence, 2015 yılında kadın cinayetlerini durdurmak için meclisin olağanüstü toplantı yapması talebiydi. meclis, bu konuda yöntem üretemez, ancak hareketin talebini kabul edebilir. dolayısıyla grev için de -bu kapsamda bile- daha somut talepler üretmek gerekir; o taleplerin de eyleme katılması hedeflenen kadınların aklına yatacak açıklıkta olması gerekir. örnek olsun diye yazıyorum; “uzaklaştırma kararları uygulansın”, “kadın katillerine ceza indirimi uygulanmasın” gibi. bunları örnek olarak verdim, erkek şiddetiyle mücadele alanında çalışan arkadaşların en iyi talepleri formüle edeceğine inanıyorum. ama şunu mutlaka hatırlamak gerek, patriarka dünyanın farklı ülkelerinde farklı biçimleniyor. o yüzden bütün dünya kadınlarının ortak ve somut bir talebini bulmak çok zor, neredeyse imkânsız. uluslararası kadın grevi çok heyecan veren bir kavram olmakla birlikte gerçekleşmesi zor görünüyor.
bir diğer nokta şu: greve giden ücretli emeğin iş güvencesini sendikası sağlar yani greve gittiği için işten atılmasını engeller. (başta italya ve ispanya olmak üzere, birçok ülkede grevin belkemiğini sendikalı emekçilerin oluşturduğunu hatırlatayım.) türkiye’de bir kadın grevine katılan ücretli çalışan kadınlar açısından böyle bir iş güvencesi, bu türden bir sendikal örgütlenme yok. ücretsiz çalışan kadınlar için nasıl bir güvence, güvenlik formüle ediliyor? tabii ücretsiz çalışan kadınlar için grevin nasıl sürdürüleceği konusuna da açıklık getirilmeli. ev işlerini bırakmak kolay, ücretli ücretsiz cinsel hizmet verme anlamına gelebilecek her şeyden vazgeçmek de sorunsuz halledilir ama çocukların ve özellikle bebeklerin bakımı konusunda ne önereceğiz? ilk akla gelen öneri olan “babaları baksın” tam olarak gerçek bir öneri değil; sadece bütün çocukların babası olmadığından değil, birçok baba bunu yapmayacağı ya da yapmayı bilmediği için.
bence en önemli noktalardan biri şu: bir işi yapmaya kalkışmakla yapmak arasında çok büyük bir fark var. bir kadın grevini örgütlemek de böyle. bir eyleme kadın grevi denebilmesi için bu ülkede yaşayan belli yaş üstü kadınların belli bir oranının gerçekten iş bırakması gerekiyor. türkiye nüfusunun 80 milyonun üstünde olduğunu biliyoruz, bunun yarısından biraz fazlası kadın, nüfusun yüzde 67 kadarı 15-65 yaş arasında. yani en az yirmi milyon kadından söz ediyoruz. bunların binde birinin katılmasını hedeflesek, 20 bin kadın ediyor ki hayatın durması değilse bile aksaması için bundan çok daha yüksek bir oran gerekir ve bu ancak çok uzun ve titiz bir örgütlenmeyle mümkün olabilir.
bir gün ihtiyacımız olacak kavramları, eylem biçimlerini daha tasarruflu kullanmak, kadın grevini de o günlere bırakmak daha doğru olmaz mı?