PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin derinleşerek devam ettiğini belirten DBP Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şirin Tunç, ulusal birliğin sağlamasıyla birlikte tecridin kaldırılacağını söyledi
İmralı Cezaevi’nde tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 11 Temmuz 2011 yılından başlayarak 8 yıl boyunca avukatlarıyla görüştürülmedi. 2013 yılında çözüm süreciyle birlikte başlayan heyet görüşmeleri de 5 Nisan 2015’te sonlandırılarak tecrit ağırlaştırıldı. Tecride karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevinin sonucunda Öcalan, 2 Mayıs 2019’da avukatlarıyla görüştü. Birkaç görüşmenin ardından tecrit 7 Ağustos 2019’dan sonra tekrar devreye konuldu. Avukatların başvuruları 7 aydır yanıtsız bırakılırken, 27 Şubat’ta çıkan yangınla gözler tekrar İmralı’ya çevrildi. Öcalan’ın çağrısıyla 1 Ekim 1999’da Hakkari’nin Şemdinli ilçesinden Türkiye gelen ilk “Barış Grubu”nun içinde yer alan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şirin Tunç, 21 yıldır devam eden tecritte ilişkin Mezopotamya Ajansı’na konuştu.
‘Tecrit derinleşerek devam ediyor’
Öcalan şahsında tüm insanlık üzerinde bir tecridin uygulandığını dile getiren Tunç, tecridin devam edilmesinin arkasında 15 Şubat komplosunu gerçekleştiren güçlerin olduğunu söyledi. Tecridin derinleşerek devam ettiğini hatırlatan Tunç, “Komplonun başlangıcından İmralı sürecine kadar birçok devlet ortak çalıştı. NATO’nun bu süreçteki rolü büyük. Dünya düzeninde hiç kimseye uygulanmayan bir komplo düzenlendi. Hem komplo sürecinde hem de tecrit sürecinde Avrupa Birliği (AB) tüm ilkelerini ayaklar altına alan bir yaklaşım gösterdi” dedi.
‘Yok etme politikası’
Avrupa’nın tecritte yönelik yaklaşımını eleştiren Tunç, Avrupa’nın 21 yıldır göz yumduğu İmralı hukuk sistemine tavır alması gerektiğini belirtti. Öcalan’ın komplo sonucu yakalanmasının ardından gündeme getirdiği “Demokratik Cumhuriyet” tezine vurgu yapan Tunç, “Bir grup Avrupa bir grup ise dağdan geldi. Ancak devletin yaklaşımı başka oldu. ‘Öcalan elimizde bu sorunu biz kendimiz çözeriz’ denildi. Öcalan’ın talepleri devlet tarafından dikkate alınmadı. Sonrasında Kürtleri yok etme politikası devreye girdi. Halen bu yaklaşım devam ediyor. Şimdi de Kürt inkarı ve kirli siyaset aygıtları devreye konuluyor” diye konuştu.
‘Tüm halklar mücadele yürütmeli’
Tunç, Öcalan’ın 1921 Anayasasında Kürtlere verilen hakları işaret eden konuşmasını da hatırlatarak, o dönemde Kürtlere sunulan hakların, bu dönemde sunulmadığını söyledi. Kürtlerin değerlerine sahip çıkan bir halk olduğunu ifade eden Tunç, “Öcalan üzerindeki tecridin kalkması için sadece Kürt halkı değil tüm halklar mücadele yürütmeli. Devlette kendi kanunlarını çiğnemeyerek bu tecride son vermeli. Kanunlarda her tutuklunun haftada bir ailesi ile görüş izni var. 21 yıldır doğru dürüst bir görüşme durumu yok. Eskiden ‘koster bozuk’ deniliyordu ancak şimdilerde oda denilmiyor. Açlık grevindeki direnişler, devlete geri adım attırsa da kaldırılan tecrit tekrardan devreye konuldu ve 7 aydır görüşme yok” diye belirtti.
Ulusal birliğin önemi
Tecridin devam edilmesinin gerekçesini devletin plan ve projelerine bağlayan Tunç, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırının bunlardan biri olduğunu hatırlattı. Dolmabahçe Mutabakatı’na değinen Tunç, şöyle devam etti: “Erdoğan’ın müdahalesi ile masa devrildi. Sonrasında Başur, Bakur, Rojava ve Rojhilat’ta devam eden inkar politikası ve tecrit devreye konuldu. Bunların hepsi bağlantılı. Dolmabahçe Mutabakatı’nın devrilmesiyle birlikte tecrit ağırlaştırılarak başka bir sürece çekildi.” Tecridin kaldırılmasında ulusal birliğin önemli bir yer tuttuğunu sözlerine Tunç, ulusal birliğin sağlamasıyla birlikte tecridin kaldırılacağını söyledi.
DİYARBAKIR