10. kez tutuklanan Kürt siyasetçi Mahmut Alınak, gazetemizin sorularını yanıtladı
Hüseyin Kalkan
Mahmut Alınak, sivil itaatsizlik eylemlerini kendine ilke edinmiş bir siyasetçi. Devlet ise her fırsatta Mahmut Alınak’ı tutuklamayı bir alışkanlık haline getirdi. Bu tutuklamalar bazen bir makaleden dolayı, bazen Facebook’taki bir paylaşımından, bazen bir kitap bahane ediliyor. Alınak, tutuklanıp cezaevine gönderildi. Alınak, tutuklu bulunduğu Kars T Tipi Cezaevi’nden son tutuklanmasına ve sivil itaatsizlik eylemlerine dair sorularımızı yanıtladı.
Önce “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanan Alınak, sonra yeni bir suçlama ile 302. maddeden yargılanmaya başlandı. Mahmut Alınak, konu ile ilgili sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Yeni bir delil öne sürmediler. Yazdığım makalelerle, siyasi içeriği olmayan telefon sohbetlerimin örgüt üyeliği için yeterli olmadığını görünce, içine düştükleri komik durumdan kurtulmak için bu defa 302. madde ile karşıma çıktılar.
İki makale, bir Facebook paylaşımı ile 302. maddede yazılı olan devletin bütünlüğü nasıl bozulur, ben de merak ediyorum. Bir de Diyarbakır’da çöp toplayanlarla birlikte çöp toplamak istemek. Aslında bunlar ‘Kürde nefes almak bile yasak!’ diyorlar. İzmir’den arayan bir kişi benden bir kavga meselesinde barış için yardım istedi. Ben de tarafları tanımadığımı, ama yapabileceğim bir şey varsa yardımcı olacağımı söyledim. Şahıs bir daha aramadı. İşte bana yönelttikleri ‘ağır!’ suç bu. Yani bir Kürt sokakta kavga eden iki kişi ayırırsa, ya da kavga eden komşu karı kocayı ayırmaya kalkarsa örgüt suçu işlemiş olacak. Açıktır ki bunlara göre, işbirlikçi de olsa her Kürt potansiyel bir PKK’li, her muhalif Kürt ise halis muhlis bir PKK’li.”
‘Gözdağı vermek istiyorlar’
Alınak makalelerinde kullandığı keskin dil nedeniyle hedef alındığını belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kullandığım keskin dil AKP’de büyük rahatsızlık yaratıyordu. Onları acımasızca eleştiriyor, teşhir ediyordum. Meşruluğu dünyaca kabul gören sivil itaatsizlikten ölümüne korkuyorlar. Facebook’ta paylaştığım bu makaleler onları çılgına çeviriyordu. Bir AKP militanı gibi davranan savcı da en çok sivil itaatsizlik üzerinde durdu. Kendilerince beni hapishaneye tıkıp, susturmak istediler. Oysa burası benim için etkili bir mücadele mevziidir. Çabaları boşunadır. Onları cezaevinde de vuran, yeni sivil projeler üretmeye devam edeceğim. Bir de kendilerince benim üzerimden halka gözdağı vermek istediler. Yüzyıldır yaptıkları bir şey ama boşuna.”
Bugünü ve geçmişi kıyaslayan Mahmut Alınak, devletin temel siyasetlerini evrensel hukuka uygulamadığını, bu nedenle de temel siyasetlerinde değişen bir şey olmadığını, dün Koçgiri’de, Gelyê Zilan’da, Ağrı ve Dersim’de neyse o oluğunu belirterek “Hükümetler değişiyor ama devletin resmi politikası yerinde duruyor” dedi.
Sokağa çıkma yasakları dönemi
Mahmut Alınak, Mehmet Tunç ve Bêkes kitabının biyografik bir kitap olduğunu, kitapta zamanın Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un çocukluğunu, gençliğini ve Cizre’deki vahşet bodrumunda sona eren hayatını anlattığını, ayrıca Cizre, Şırnak, Nusaybin, Yüksekova ve diğer Kürt şehirlerinde sokağa çıkma yasakları döneminde yaşananları, devletin nasıl karanlık bir planlama yaptığı vb konuları ele aldığını belirtti.
‘Korkuyu aşmak istedim’
Onuncu kez tutuklanan Alınak, tutuklamaya itiraz etmedi ve bunu da şöyle gerekçelendiriyor: “Bunun nedeni halka cezaevlerinin korkutucu olmadığının mesajını vermektir. Rejim yüzyıllardır yaydığı cezaevi korkusu ile ayakta durmaya çalışıyor. Bu korkunun kırılması yaşamsal önemdedir ve bu rejimin sonu demektir. Burada aydınlara ve devrimci siyasetçilere çok iş düşüyor. Bu rejimin ördüğü korku duvarında bir gedik açmak için, ben tutuklanmak istedim ve tutuklanmaya itiraz etmedim. Aslında herkesin bir cezaevi hatırası olmalı. Cezaevleri birer özgürlük adası olarak hayatı zenginleştirir.”
Demokrasi ve özgürlük
Sivil itaatsizliği temel alan eylemlerini ve projelerini sürdüreceğini açıklayan Mahmut Alınak, geleceğe dair mücadele perspektiflerini şöyle açıklıyor: “Bu sistemle, tek adam rejimi ile derdi olan bütün halkları, Kürt halkının, Türk, Çerkes, Arap, Laz, Süryani ve diğer tüm mazlum halkları, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Kars’tan İzmir’e, Şırnak’a kadar tüm coğrafyayı kucaklayacak kadar bir halk hareketi inşa etmek gerekiyor.
Çok boyutlu bir demokrasi ve özgürlük seferberliği başlatılmalıdır.Mitingler artık yeteri kadar etki yaratmıyor. Zamanı ve enerjimizi sonuç alıcı alanlara odaklamalıyız.
Günün görevi, bu zorba iktidarı geriletecek ve boşa çıkaracak sivil itaatsizlik örgütlemektir.
Öncülerin en önde kalkan olduğu sivil itaatsizlikleri hayatın her alanında yaygınlaştırırken, buna paraleller olarak ekonomik, siyasal ve sosyal alanda kurumsallaşmak, bu halklar bahçesinde kurumlaşarak özgürlükleri fiilen kullanmak gerekiyor. Böyle sivil bir ‘yeniden diriliş’ hareketinin önünde hiçbir iktidar duramaz. Yıkılmaz sanılan kumdan kaleler, yerle yeknasan olurlar.”