Yüksek sesle savaş konuşuluyor. Bu koşullar, genelde iletişim bilimi için zengin bir laboratuardır. Medyanın dili çıplaklaşır, savaş makinesine dönüşür. Toplumsal farklılıkların üzerinden atlanır; geriye kaynaşmış bir kütle imgesiyle “biz” (millet) ve karşısında bu imgeyi tehdit eden “onlar” (düşman) kalır. Milletin ordusu gibi ortak dili de bütünüyle bu düşman karşısında mevzilenir; “onlar” söylemsel cephenin bu tarafında ancak nefret objesi olarak yer bulacaklardır.
Bunlar, “normal” koşullardan savaş haline geçen ülkelerin kitle iletişim pratiklerinde rastlanacak istisnai durumu tasvir ediyor. Türkiye’de ise süreklilik kazanmış olan polarizasyon halleri, bu istisnayı medya ve iktidar söylemlerinde uzun süredir kural haline getirmiş durumda. O nedenle, savaş hali oluştuğunda cihatçılarla birlikte uçak düşürmeye çalışan muhabirlerin görüntüleri, güvenlik kuvvetleri eşliğinde mülteci yüklü lastik botların açık denize uğurlanmasının canlı yayını, devlet haber ajansının haber diye mehter marşı sözleri geçmesi gibi patolojik icatlarla karşı karşıya bulunuyoruz: istisnanın istisnası halleri. Hayatını kaybeden askerler için milletin topyekûn bağrı yandığı bildirilirken, “bizim” her bir “kınalı kuzumuz” karşılığında “onlardan” yani “rejim unsurları” arasından onlarca, yüzlerce insanın “etkisiz hale getirilmesi” ile milli gurur okşanıyor; “biz” saflarında beliren tazmin arzusu bir nebze de olsa teselli edilebiliyor.
“Onlar”, günlük söylemsel terminoloji itibariyle “Esed” ve “rejim unsurları”. “Kalleş saldırının” Rus uçakları tarafından gerçekleştirildiği herkesin malumu olmakla birlikte “Moskof mezalimi” henüz nefret objeleri katalogu dışında tutuluyor, tedbir olarak. ABD ve NATO da kendilerine sitem edilmekle birlikte tamamen ötekileştirmekten yine tedbir olarak titizlikle kaçınılıyor. Avrupa’ya ise mülteci vanasını açma tehdidi bir gecede hayata geçirilerek “ders veriliyor”.
Milli nefret söylemi içinde bu günlerde beklemeye alınmış görünen Kürt varlığının gölgesi ise her daim üzerimizde. En son format biraz dolaylı, “Trump, bir yandan yüzümüze gülerken öte yandan PYD-PKK teröristlerini koruyor” şeklinde. Bu terimler üzerinde sağlanmış hassas söylemsel denge, her geçen gün değişim gösterecektir. Rusya bizden, ABD onlardan ya da tam tersi her an mümkün. Birkaç milyon euro karşılığı Merkel de yeniden “bacımız” olur. Esed ise her an Esad olma potansiyeli taşıyor. Milli nefret söylemi içindeki bu olası re-konfigürasyonlar içinde “onlar” katalogu dahilinde “Kürtler” tek ve her daim sabit unsur olma niteliğini koruyacaktır. Her ne kadar “normal” Kürt vatandaşlarla bir sorun olmadığı sürekli ifade edilse de Kürt nefretinin PYD-PKK teriminde kodlandığı da herkesin malûmu. Geçtiğimiz günlerde İçişleri bakanı, Kürt nefretine kadın nefretini de ilave etmiş bulunuyor. Polisten sorumlu bakan, muhtemelen yaklaşan 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü korkusu içinde “PKK kadın örgütüdür” buyurdu.
İnsanın kendi iradesi dışında medya ve iktidar söyleminin “onlar” sabit kategorisi içinde kalmış olması yeterince talihsiz bir durum. Kendi dilinizle kendiniz hakkında konuşmayı denemek sizi “siyasi suçlu” haline getirecektir. Bir de yüzlerce “düşünce suçlusu” var ki onlar da “içimizdeki düşman” ve “hain” damgasını yiyerek “etkisiz hale” getirilirler. Suç tanımı, olayları verili söylemsel kurgu dışından eleştirel bir bakışla algılama teşebbüsüdür.
Bu, Türkiye’ye mahsus değildir. Julian Assange, Wikileaks projesiyle ABD başta olmak üzere birçok ülkenin “kozmik” sırlarını ifşa ederek benzeri görülmemiş bir gazetecilik başarısı gösterdiği için hapis yatmaktadır. Bir Avustralya vatandaşı olan Assange, Amerika’ya ihanet ettiği gibi absürd bir suçlama üzerinden İngiltere’nin maksimum güvenlikli Belmarsh hapishanesinde aylardır tecritte tutuluyor. İngiltere devleti, her karanlık durumda olduğu üzere ABD ile suç ortağı olmakta tereddüt göstermiyor. Cismen “biz” olup da fikren “onlar gibi” olmanın bedeli ağır.
Yüksek sesle savaş konuşuluyor. O Alman atasözünü (Bir savaştan geriye üç ordu kalır: bir sakatlar ordusu, bir yas tutanlar ordusu, bir de hırsızlar ordusu) hafızalarımızdan kazımakta yarar var.