Türkiye’nin yakın tarihinde iki 28 Şubat yaşandı: Birincisi, 28 Şubat 1997’de Ankara’da Çankaya Köşkü’nde MGK toplantısında alınan 18 maddelik 28 Şubat Kararları’ydı. 28 Şubat Kararları ve uygulamaları 5 yıl sonra ABD’nin ılımlı İslam ve BOP projesinin bir ürünü olarak iktidara gelen/getirilen AKP tarafından adeta her şey tersine döndürülerek yok hükmünde sayıldı. 28 Şubat Kararları devlet laikliğini değil, Siyasal İslam’ı güçlendirdi. AKP iktidarı döneminde 17. Maddesi (Bölücü terör örgütüyle paralellik gösteren tutum ve davranışlar, yasal ve idari yollardan önlenmesi) hariç, 28 Şubat Kararları’ndan geriye hiçbir şey kalmadı. Rövanşist bir anlayışla bu kararların tam tersi uygulamalar yapan AKP, gelinen aşamada 28 Şubat’ı adeta toplumun hafızasından silinmesini sağladı.
İkincisi, 28 Şubat 2015’te İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda Kürt sorununun demokratik ve siyasal çözümüne ilişkin önemli bir adımın atılmasıydı. Hükümet adına Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ile İmralı Heyeti adına Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’in yer aldığı ortak basın toplantısı 28 Şubat’ın yıldönümüne denk getirilerek siyasal bir anlam yüklenmişti. Hükümet adına Akdoğan, İmralı Heyeti adına Önder tarafından heyetler adına yazılı bildirgeler okudu. Önder, “Kürt meselesinin çözümüyle ilgili yürütülen çözüm süreci çalışmalarında tarihi bir karar sürecinin eşiğinde bulunmaktayız. Hem gerçek bir demokrasinin, hem de büyük barışımızın temel omurgasını teşkil edecek olan olgusal başlıklarımız” diyerek açıkladığı Dolmabahçe Mutabakatı’nı 10 madde halinde şöyle sıraladı:
1. Demokratik siyaset tanımı ve içeriği. 2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması. 3. Özgür vatandaşlığın, yasal ve demokratik güvenceleri. 4. Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar. 5. Çözüm sürecinin sosyoekonomik boyutları. 6. Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması. 7. Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri 8. Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi. 9. Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve Anayasal güvencelere kavuşturulması. 10. Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa.
Önder, okuduğu 10 maddenin ardından, “Biz de HDP heyeti olarak, tüm demokratik çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri, gelinen bu demokratik müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz” dedi. Ancak başkanlık rejimine geçiş sürecini pazarlık konusu yapması ve 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin önemli bir başarı sağlaması üzerine Erdoğan, masayı devirerek bu uzlaşmadan vazgeçti. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra oluşan koşullarda başkanlık rejimine geçen Erdoğan, MHP ile Türk İslam milliyetçiliği temelinde yeni bir dönem başlatarak demokratik barış ve çözüm sürecini kesintiye uğrattı. Bu süreçte AKP, müesses nizam partileriyle milli mutabakatı sağlamlaştırarak HDP’yi ve demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalıştı.
Dolmabahçe Mutabakatı 5 yıl sonra HDP’nin 4.Kongresi’nde eş başkanlar tarafından yeniden dillendirildi. HDP’de yeni bir ses olarak eş başkanlığa getirilen Sancar, “Mutabakat arıyorsanız, işte Dolmabahçe Mutabakatı, onunla yürüyelim. Yok diyorsanız yeni mutabakat yapalım. Soçi’de Astana’da değil, Beyaz Saray’da değil, Şam’da, Qamişlo’da Ankara’da yapalım. Halkların barışını bu topraklarda sağlayalım” diyerek HDP’nin yeni bir açılım çabasını açıkladı. İktidarının son dönemini yaşayan AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın siyasal pragmatizmi yeni bir diyalog ve müzakere süreci başlatabilir mi? Kongreden 3 gün sonra “Yaptıkları her şey suç” diyen Erdoğan, HDP’ye karşı tavrını değiştirebilir mi? Daha da önemlisi son 5 yıllık süreçten gerekli siyasal dersleri çıkarmadan HDP bu eşiği devrimci ve demokratik tarzda aşabilir mi?
Kuşkusuz bu soruların yanıtını sadece HDP değil, aynı zamanda barış, demokrasi, özgürlük ve adalet şiarını ilke edinen toplumsal muhalefet güçleri de vermelidir. Toplumsal muhalefet güçlerinin en geniş güç ve eylem birlikleri olmadan yeni bir demokratikleşme sürecinin başlaması mümkün değil.