Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 20. maddesi savaşı övmenin suç olduğu açık ve anlaşılır bir dille yer almaktadır. Ancak barış isteyenlerin gözaltına alınıp cezaevlerine kapatılmaları dahil çok ciddi boyutta baskılar uygulanabilmektedir. TV’lerden naklen yayınlanan savaşlarda değerli toprakların paletler altında ezilmelerini içimiz acıyarak izleriz. Bombalanan yerlerdeki ormanlar, içlerinde yaşayan canlılar, su ve topraklar ise adeta ölüme mahkum edilmiş durumda. Ve onların sessiz çığlığını duymaktan çok uzağız. Ölen askerler ‘şehit’ olarak nitelenirken o askerlerin aileleri perişan olur ve adeta ocakları söner.
Bugün yaşanan ekolojik sorunların yüzde 34’ü savaş ve silah harcamalarından kaynaklanmakta olduğunu öncelikle bilmemiz gerekiyor. Savaşlar sadece bölgedeki ülkelere, savaşın yaşandığı alana etki etmez. Çünkü doğa bir döngü içindedir. Bu döngünün herhangi bir evresine verilecek zarar diğer evreleri de etkilediği bilinmektedir. 1991 Körfez Savaşı’nda Kuveyt’te petrol kuyularında yakılan 600 milyon ton petrolü tüketerek havada is, gazlar ve tehlikeli kimyasallardan oluşan bir battaniye oluşturmuştur. Bu durum kara ve deniz ekosistemlerine büyük zararlar vermiştir. Çıkan dumanlar bölgede güneşten gelen ışınları engellemiş ve ısı bu nedenle 10 derece azalmıştır. Petrol dumanı daha sonrasında asit yağmurlarına yol açmıştır.
Dünyada 2 milyara yakın insan temiz içme ve kullanma suyuna erişememektedir. Savaşlarda kullanılan makinelerin ve savaş araçlarının atıkları olan petrol türevleri, yer altı sularına ulaşır ve kirletir. 1 litre mineral yağ veya benzin, 1 milyon litre içme suyunu kullanılamaz hale getirir. Yağ parçacıkları toprak ile bitkilere, suya, insan ve hayvanlara ulaşır. Kumlu 10 cm3 toprağın arınması için yaklaşık 400 lt su gerekir. 1991 Körfez Savaşı’nda koylar petrolle tıkandı. Mezopotamya’da 15 bin km2 sulak alan yok oldu. Onbinlerce kuş öldü, birçoğu petrolün kalıcı etkilerine maruz kaldı. Yüzbinden fazla perde ayaklı ve göçmen kuşun beslenme alanı zarar gördü. Karideslerin yüzde 99’u yok oldu.
Dünya Bankası savaş sonrası Irak’ta tarımsal faaliyetlere geçilebilmesi için 2007’ye kadar 11 milyar dolar harcanması gerektiğini açıklamıştı. Vietnam’da 2.2 milyar hektar orman ve tarım arazisi bombalama, mekanik temizleme, napalmlar ile çoraklaştırıldı. Vietkong güçlerinin saklandığı 1.5 milyon hektar (Güney Vietnam’ın yüzde 10’u) orman ve ekili alanları yok etmek için 72 milyon litre herbisit (tarım zehiri) kullanıldı. Kullanılan herbisit olan “Agent Orange” içindeki dioksin şu anda bile bitkiler, yiyecekler, yaban hayat, insan sütü ve yağ dokusunda görülmektedir. Bu müthiş ekolojik yıkımın etkileri henüz tam anlamıyla giderilmiş değildir.
1991’de Körfez Savaşı’nda bir ülkenin bütün bir nüfusunu yok edebilecek “mükemmel bir silah” gündeme gelmişti. Kapitalizmin nükleer santrallerden çıkan ve bertaraf etme yolunu bulamadığı atıklardan elde edilen ‘Seyreltilmiş Uranyum Mermileri’ üretilmişti. Öldürme gücü yüksek olan bu mermiler hava ile temasta alev alıp yanar, hedefi vurduğunda parçalayıp radyoaktif toza dönüşür. Seyreltilmiş uranyumun yarı ömrü 4.5 milyar yıldır. 25 Mart 2003 tarihli UNEP raporunda; Bosna – Hersek’te 1994- 1995 yıllarında kullanılmış olan seyretilmiş uranyumlu silahlar, içme sularını zehirlemiş ve 15 yıl sonrasında bile havada toz partikülleri şeklinde bulunmaktadır.
Körfez Savaşı’nda denize akıtılan 11 milyon varil petrol Basra Körfezi’ni “ölü deniz” haline getirmiş, Balkanlardaki savaşta kullanılan seyreltilmiş uranyum yer altı sularına sızmış, akarsuları kirletmiş, bombardıman sırasında vurulan sanayi tesisinden yayılan civa Tuna Nehri’ne karışmıştı. Yaşamın düşmanı olan savaşları yine yaşamın düşmanı olan kapitalizm yaratmaktadır. Savaşlarda savaş baronları palazlanırken halklar ve doğal yaşam adeta yok edilmektedir.
Irak’tan sonra Suriye’de süren savaşın etkileri birçok bölgede açığa çıkarken asıl sonuçlar savaş sona erdiğinde anlaşılacak. Savaşların en önemli kurbanlarından biri doğadır. Savaşta hayatta kalmayı başaranlar, bu kez de toprakların kirlenmiş olması nedeniyle tarım yapamayacak, su eksikliği ya da zehirli atıklar nedeniyle çorak alanlarda yaşama nasıl tutunacaklarının hiçbir cevabı yok. Savaşlar sonrası barışın sağlanması ise doğayı kurtarmaya asla yetmeyecektir. Yok olan yaşam alanları ve yeni göçler kaçınılmaz olarak hayatta kalan halkların ve diğer canlıların ‘kaderi’ olacaktır.