Avustralya’nın ünlü kanun kaçağı Ned Kelly’nin hikâyesini anlatan yönetmen Justin Kurzel, kuir bir şekilde mitleşmiş bir karaktere yeniden hayat veriyor
Snowtown filmiyle Cannes’da dikkat çeken yönetmen Justin Kurzel daha sonra 2015’te çektiği Macbeth uyarlaması ile adından söz ettirmeye devam etti. 2017’de ünlü video oyunu Assassin’s Creed ile geri dönen Avustralyalı yönetmen bu defa beklenen etkiyi yaratamadı. Şimdiyse Peter Carey’nin Man Booker ödüllü romanından uyarlanan Kelly Çetesi’nin Gerçek Hikâyesi (True History Of The Kelly Gang) ile beyaz perde de. Film, Avustralya’nın daha sonra milli kahraman ilan edilen fakat hala kimilerine göre ünlü kanun kaçağı kimilerine göre ise isyancı Ned Kelly’nin hikâyesini anlatıyor.
İki dönemde
Ned Kelly Kurzel, Ned Kelly’i anlatırken modern, kaotik bir western anlatısı tercih ediyor. Punk rock ile beslenen Avustralya’nın çöllerinden yeşil ormanlarına uzanan, çoğunlukla karanlık ya da miskin bir ortamda. Kitabı takip eden yönetmen Kelly’nin çocukluk ve yetişkinlik ya da bir diğer vurguyla “Erkeklik” dönemine bakıyor. 26 yaşında asılan Kelly’i fiziken zaten daha farklı bir dönemine tanıklık edemiyoruz. Yönetmenin iki bölümde anlattığı Ned Kelly, öfkeli bir çocukluktan çıkıp bir anda kanun kaçağına dönüşen bir kişinin hikâyesi değil. Kelly’nin bugün ulusal bir kahraman olarak anılmasının sebebi sömürgecilik. Zira İrlanda kökenli Ned Kelly, İngiliz sömürgesi altındaki 1854-1880 yılları arasında, Avustralya’da yaşamış biri.
Hikâyenin merkezindeki anne
Yönetmen Ned Kelly’i anlatırken özellikle ‘erkeklik’ üzerinden bir sorgulamaya gidiyor. Filmin tamamında bu tartışmasını ya da ortaya koyduğu kuirliği tamamıyla götüremiyor. Fakat sert bir erkek olması beklenen; beklenenleri karşılaması üzerine baskılanan bir karakterin belirsiz bir tablosunu ortaya çıkarıyor. Çocuk Ned annesi tarafından ‘erkeklik görevini’ yerine getirmeyen babasının sırrı olan kadın elbisesini bulduğunda ilk olarak onu ateşe veriyor. Daha sonra annesinin babasından beklediği ‘eve yiyecek getirme’ işini üstleniyor. Ned’in hikâyesinin merkezinde anne var. Anne baskın ve ‘erkeklik’ rolünü hatırlatan bir karakter. Ama beyaz-erkek anne travmasından farklı bu. Belki biraz Joker’de de gördüğümüz alt-sınıf erkek ile anne çatışması. Çocuk Ned ise annesinin istediği ‘sert, haydut’ beklentisine bir süre sonra babası gibi yanıt verecek bir karakter. Yönetmen burada anne üzerinden bir “Lady Macbeth” prototipi yaratıyor. Annenin baskın ve güçlü olarak hayatta kalmasına, kendisinin de önceki filmi Macbeth’ten bir köken bağı kuruyor adeta. Öte yandan aile üzerinde durmadan baskı kuran bir İngiliz polisi ve tüm bu etkenler arasında sıkışan bir çocuk var. Ama bu baskının temelinde tek bir şey var polis üzerinde cisimleşmiş sömürge. Ned’in içinde saklı bir şiddete işaret yok. Yani şiddet sahibine, sömürgeye geri dönüyor. Bu anlamda film politik olarak muallak ya da ters bir yerden ziyade doğru bir yere bakıyor. Zira annenin Lady Macbeth kökenleri de iktidar olabilmekten ziyade ‘hayatta kalma’ ile bağlantılı.
Bağın kopuşu…
Ned Kelly’nin ikinci dönemi aile ile arasındaki bağın koptuğu bir döneme tekabül ediyor. Çocuk yaşta hapse giren Kelly, döndüğünde ailesi ile hem yeniden bağlarını kurarken diğer yandan da o meşhur anne ile göbek bağını da atıyor. Annesinin kendisine biçtiği rolü reddeden Ned Kelly, babasının giydiği ve kendisinin yaktığı elbiseyi bu defa kendisi giyiyor. Ama şiddetin ortaya çıkışından kaçınsa da kaçamıyor. Erkeklik ve isyan arasında gidip gelen bir hikâyenin böylesine kuir bir görüntü ortaya koyması gerçekten etkileyici. Zira Kelly’nin geçmiş kaynaklara göre soygunlarda ya da çatışmalarda o elbiseleri giyiyor olduğu varsayılıyor. Özellikle kardeşi Dan Kelly’nin elbiseleri olarak geçiyor bu ve bir fotoğrafa dayandırılıyor iddia. Ama Justin Kurzel bunu filmin erkeklik ile olan derdinin merkezine koyuyor. Öte yandan eşcinsellik ya da cinsiyet kavramından da uzak duruyor. Bu cinsiyet belirsizliğini şiddetle ilişkilendiriyor. Bunu bilinçli mi yapıyor yoksa karaktere daha kuir bir anlatı mı kazandırıyor tartışma konusu. Ama erkeklik kavramı üretiminin merkezindeki westernin göbeğine bir dinamit koyduğu aşikâr. Fakat son sahnede anne ile karşılaştığına ‘Bir Kelly gibi öl’ diyen annesini dinleyen Ned Kelly’i gördüğümüzde başta kurulan o belirsiz cinsiyet kavramı heteroseksüelleşiyor…
Avustralya’nın İnce Memed’i…
Ned Kelly’nin sömürgeciliğe karşı bir hareketi ve bir düşünceyi tetiklediği filmde kendine çok yer bulmuyor. Zira o dönem de Kelly ölmesin diye 65 bin imza toplanmasının yanı sıra 7 bin kişilik protestolar yapılıyor. Kelly’nin etkileri sömürge karşıtı hareketten işçi sınıfına kadar uzanıyor. Kelly, filmde daha çok şiddet ile özdeşleştirilse de o Avustralya’nın Robin Hood’u ya da İnce Memed’i. Buraları eksik kalsa da mitleşmiş bir karakterin anlatımında farklı bir yol izlemesi bakımından kendini ayırt edici bir yere koyuyor film. Öte yandan oyunculuklarla değil, daha çok teknik olarak dikkatleri toplayan 1917 filminin de oyuncularından Ned Kelly’i canlandıran George MacKay’in performansı da son derece akıllarda kalıcı.