2 Mart darbesi ile milletvekili iken ilk kez tutuklanan Kürt yazar Mahmut Alınak, “O zaman Tansu Çiller devriydi, bugün de Tayyip Erdoğan devridir. 26 yıl öncesinden bugüne değişen bir şey yok” dedi
Kars’ta 13 Şubat’ta “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla gözaltına alınan Kürt siyasetçi ve yazar Mahmut Alınak, 17 Şubat’ta çıkarıldığı mahkeme tarafından “Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, devletin birliğini bozmak, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak, devletin bağımsızlığını zayıflatmak” iddiasıyla tutuklanmıştı. Alınak, tutulduğu Kars Cezaevi’nden Mezopotamya Ajansı’ndan Adnan Bilen’in sorularını yanıtladı.
Bir siyasetçi ve yazar olarak bir kez daha cezaevine koyuldunuz. Savcılık ve hakimlikte sürekli tutuklanma talep ettiniz. Bu tavrınızla nasıl bir mesaj vermek istediniz?
Bilindiği gibi cezaevleri rejimin en etkili silahlarından biridir. Rejim, cezaevlerini dehşet saçan bir sopa olarak kullanarak insanları hizaya getirmeye çalışıyor. Zaten onu ayakta tutan da yaydığı bu korkudur. Ben tutuklanmayı istemekle bu faşist rejimin zorbalığını ve rezilliğini teşhir etmek ve yaydığı bu ezeli korkuya meydan okumak istedim. Sivil muhalefetin etkin olabilmesi için korku prangasının kırılması gerekiyor. Buna öncülük edecek olan da aydınlar ve devrimci siyasetçilerdir. Korku zincirinin toplumsal olarak kırılması bu düzenin sonu olacaktır. Cezaevleri sanıldığının aksine hiçte korkutucu değildir. Hatta buralar birer özgürlük adasıdır. Herkesin bir cezaevi anısı olmalıdır ve tavsiye ederim. Milyonlarca insanın ‘bizi tutuklayın’ diye haykırdığını ve bunun yaratacağı sonuçları getirin gözünüzün önüne…
Bir aydın olarak dışarıda kalmayı kendinize yakışık bulmadığınızı söylediniz. Bu aynı zamanda aydınlara ve kamuoyuna bir mesaj ya da sitem miydi?
Aydınlar insanlığın kutup yıldızlarıdır. Tarih boyunca zorbaların yönetimlerin hışmına uğramış ve büyük acılar çekmişlerdir. Bizim her halktan çok değerli aydınlarımız var. Ama eksik olan şey; bir aydın hareketinin olmamasıdır. Öyle bir hareket ki her yeri dolaşarak sorunları ve çözümleri halkla tartışsın. Sözleri, davranışları ve günlük yaşam tarzları ile topluma rol model olsun. Saçtığı ışıkla toplumu geriliklerden arındırsın. Dayanışma ve kardeşlik ruhunu yeşertsin, arındırsın. Aydının dünyevi kaygılar taşımaya hakkı yoktur.
68 yaşında bir siyasetçi olarak müebbetle yargılanıyorsunuz. Bu durumu nasıl okudunuz?
Bu durum benim beklemediğim bir şey değildi. AKP benden çok rahatsızdı. Durmadan yazıyor, sivil projeler öneriyordum ve düşüncelerimden korkuyorlardı. Kandıra Cezaevi önünde özgürlük çadırı kurmak Diyarbakır’dan Cizre’ye kadar ‘Vahşete hak yürüyüşü’ başlatmak, İstanbul Kadıköy’de işsizliğe, pahalılığa, zamlara ve baskılara karşı iki gün süren sessiz protesto eylemi gerçekleştirmek, Kürtçe ve diğer mazlum dillerin de Türkçe ile eşit haklara kavuşması için 30 bin imzayla Birleşmiş Milletlere (AB) başvurmak ve benzeri çalışmaları hayata geçirmeye çalışıyordum. Sırada yapılacak daha çok çalışamam vardı. Bunları buradan duyurmaya devam edeceğim. Değil 68 yaşında olmak 100 yaşına da gelsem bunların gözüne batan bir diken olmaya devam edeceğim. Kürtlerin ünlü bir sözü var; ‘berane ner ber ker e’ (Erkek kuzu bıçak içindir) Kadınlar için de erkekler için bu durum böyledir.
Suçunuz örgüt üyeliğinden 302’ye nasıl döndü?
Önce örgüt üyeliği diye, yazdığım 3 makale ve siyesi hiçbir içeriği olmayan 3 telefon konuşmasıyla suçlandım. İlleri sürülen bu sözde deliller çok komikti. Bunların örgüt üyeliği için yeterli olmadığını görünce bu defa daha da muğlak bir madde olan 302. maddeyle karşıma çıktılar.
2 Mart Darbesi’nin üzerinden birkaç gün sonra 26 yıl geçecek. Siz o gün de cezaevine alındınız. 26 yılda ne değişti?
2 Mart 1994’te Meclis’i polis ablukasına alıp, milletvekili olan bizleri gözaltına almış, sonra da Ulucanlar Cezaevi’ne kapatmışlardı. Bugün de milletvekilleri, belediye eşbaşkanları ve binlerce siyasetçi, düşünceleri nedeniyle cezaevindedir. O zaman Tansu Çiller devriydi, bugün de Tayyip Erdoğan devridir. 26 yıl öncesinden bugüne değişen bir şey yok. Bunlar Osmanlı’nın geleneğinden gelmedir. Siyasal iktidar değişse de devletin temel politikası değişmiyor. Değişimi gerçekleştirecek olan bizleriz. Kimseden özgürlük dilenmeyeceğiz. Biz tüm ezilenler, Kürt halkı, Türk, Çerkez, Süryani, Arap, Laz, Ermeni, Yahudi ve tüm emekçi halklar özgürlerimizi fiilen kullanarak ve kurumsallaştırarak özgürleşeceğiz. Bundan başka yol yok. Bunların özgürlük vaatlerine kanmayacağız. Tarihten öğrendik ki, bunların her vaatlerinin altında ölümcül tuzaklar var.
Tüm bunlara rağmen hala iyimser misiniz?
Gidişat kötü olsa da iyimser olmamız için pek çok neden var. AKP-MHP faşist bloğu uyguladığı terör ve yaydığı korku sayesinde ayakta duruyor. Oysa göründükleri kadar güçlü değiller. Sadece Kürt halkı değil, tüm emekçiler bu gidişattan şikâyetçidir. Milyonlarca insan açlık sınırında yaşıyor ve sokaklar nefes alınmayacak derecede ağır bir baskı altındadır. Tüm mesele, halktaki mevcut hoşnutsuzluğu organize edip bunların karşısına dikilebilmektir. Bu da ekonomik, sosyal, siyasal alanda sürdürülecek kesintisiz sivil itaatsizlikle mümkün olacaktır. Öyle sivil itaatsizlikler ki, duruma göre halk sokağa çıkmadan ve herhangi bir riskle karşı karşıya gelmeden de bu kara maskeli faşizmle baş edilebilinir.
Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz dışarıya?
AKP ve dayandığı gerici rejim, hafif bir rüzgârda yere serilecek derecede yıpranmıştır. Aydınlar ve siyasetçilerin kalkan oldukları büyük bir halk muhalefetini örgütlemek gerekiyor. Bunun zemini ve imkânları vardır.