HDP Kongresine katılan Avrupa Solu Başkan Yardımcısı Pierre Laurent gazetemize konuştu: Küresel kapitalist sistemin bir dönüm noktasından geçtiğini düşünüyorum. Direnişi uluslararası hale getirmek gerekir
Reyhan Hacıoğlu
HDP’nin 4. Olağan Kongresi bölge ve Türkiye’den binlerce kişinin ve yine uluslararası alanda da birçok kişinin katılımıyla sona erdi. Güçlü bir görüntünün ortaya çıktığı kongrede verilen dayanışma mesajları da yeni dönemde HDP’nin daha çok çalışacağının işareti oldu. Zorlu bir süreçte büyük bir kongreyle saldırı, gözaltı ve tutuklamalara karşı “ayakta” olduğu mesajını veren HDP kongresinde özellikle yabancı katılımcıların konuşmalarında Türkiye’de yaşanan baskı ve hak ihlalleri konusu sıkça yer buldu. AKP’nin politikalarının dışarıya yansıması, iktidarın savaş politikaları ve yine dünya genelinde yükselen sağcılığa karşı artan isyanları kongreye katılan Avrupa Solu Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Fransız Komünist Partisi üyesi Pierre Laurent gazetemize değerlendirdi.
- Dışarıdan bakıldığında Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz? Bir yandan yoğun bir hak ihlali var, siyasiler tutuklu, baskılar, engeller…
Evet, bir taraftan Türkiye’de temel haklara, insan haklarına, kadın haklarına karşı yapılan saldırıların yoğunlaşması bizi gittikçe endişelendiriyor. Bunu çok yakından takip ediyoruz. Ve bu konuda, ihlallerin de gittikçe daha ciddi boyutlara ulaştığını görüyoruz. Erdoğan’ın saldırılarının, daha geniş çapta ve yine daha pervasızca yapıldığını görüyoruz. Ancak diğer taraftan da Türkiye’deki sivil toplumun, Türkiye’deki demokratik güçlerin ve her şeyden önce Türkiye’deki HDP’nin ne kadar dirençli, ne kadar direnç gösterdiğini, ne kadar bu saldırılara karşı kafa tutuğunu görüyoruz ve bu bizim için gerçekten ders niteliğindedir.
- Bu yakından gördüğünüz saldırı ve baskılara karşı uluslararası arenada yeterince bir tepki, karşılık yok gibi. Neden?
Erdoğan’ın dünyadaki barışa karşı oluşturduğu tehdit ve demokratik değerlere karşı yaptığı sürekli sistematik saldırılara karşı uluslararası camiadaki tepkiler ve özellikle ülkemden gelen tepkilerin çok yetersiz kaldığı doğru. Tüm büyük güçler tarafından sanki Ortadoğu’nun Libya gibi istikrarını kaybetmiş olan ülkeler, Türkiye gibi diğer emperyalist güçler tarafından bir oyun alanına dönüştürüldüğünü gözlemliyoruz. Ve alanların güç çatışması alanına dönüşmüş olmasının kabul edilmez olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda özellikle Avrupa ülkeleri nezdinde kamuoyunun tepkisini arttırmak için çalışmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Türkiye ile beraber askeri manevraları, harekâtlara katılmalarını engellemek için çalışma yürütmemiz gerekiyor. Yine Türkiye’ye silah satışını durdurmak için daha fazla ciddi çalışmalar yapmamız gerekiyor. Erdoğan’ın kale almak zorunda kalacağı uluslararası çapta kınama mesajları yayınlanması gerekiyor. Ve uluslararası bütün baskı kurma mekanizmalarına başvurulması gerekiyor. Ama şimdilik bundan çok uzağız.
- Dünyada yaşanan adaletsizliklerden dolayı son süreçte Şili, Hong Kong, Endonezya gibi yerlerde ciddi direnişler başladı. Ve birden arttı. Kapitalist sistemin krizi mi bu?
Bu dönemde küresel kapitalist sitemin bir dönüm noktasından geçtiğimizi düşünüyorum. Halkların büyük bir kısmı için gelir eşitsizliği artık çok vahim bir noktaya ulaştı. Özellikle kapitalist sistemin yarattığı doğadaki tahribatlar, bütün doğal kaynaklarımızı yok etmiş durumda. Ve barışın üzerindeki tehditler artık dünyadaki birçok noktayı hedef haline getirdi. Yine kapitalist sistemin devamı için daha çok savaş bölgelerinin oluşması gerekiyor. Ve kanaatim dünyadaki çeşitli bölgelerde, çeşitli ülkelerdeki çıkan eylemler, çıkan isyanlar daha adil, daha eşitçe ve daha insana yaraşır bir yaşamı, düzeni kurma talebidir.
- Bu yaşanan eşitsizliklere karşı küresel bir dayanışma ağı oluşur mu? Ne lazım?
Bütün dünyadaki ilerici ve demokratik güçlerinin önceliği böyle bir ağ kurmak ve bunu etkin bir şekilde kullanmak olduğunu düşünüyorum. Çünkü faşist güçlerin bütün dünyada ilerlediğini görüyoruz. Ve direnişi daha etkin hale getirmek için bunu uluslararası hale getirmek gerekir. Çünkü bize karşı çalışan güçler de kendi aralarında işbirliği içindeler. Her halk; farklı şekillerde aşırı sağın sonucu olan, kapitalist sistemin yarattığı aşırı sağ faşist güçlere karşı yalnız bırakılmış durumda. Ve bunun böyle devam etmemesi için bütün güçlerimizi birleştirmemiz gerekiyor.
Örneğin Türkiye’de Kürtler, solcular Erdoğan’ın zulmünün altında tek başına yalnızlaştırılmışlar. Yine Almanlar aşırı sağa karşı aynı şekildeler, yine Fransa’da aşırı sağ partisine karşı diğer partiler aynı şekilde yalnızlaştırılmış durumdalar. Bütün güçleri bir araya getirip beraber, sistematik bir şekilde direnmek gerekir. Ancak bunlara karşı birleşmemiz yetmeyecek biz aynı zamanda bir alternatif, olumlu bir model oluşturabilecek bir hedefi de koymamız gerekiyor ve o hedef doğrultusunda bir araya gelebilmemiz gerekiyor. Yani sadece ortak düşmana karşı değil aynı zamanda gelecek için birleşmeliyiz. Çünkü aşırı sağın en önemli itici gücü siyasetteki çaresizliktir, çözümsüzlüktür. Ve biz ümit vermeliyiz, ümit veren güçler olmalıyız.
Avrupa’da 15 yıl bile çok ağır bir zamanken Türkiye’de yıllarca yatan insanlar var ve yine bu anlamda 20 yıldır ağır tecrit altında olan PKK Lideri Abdullah Öcalan var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İnsani olarak kabul edilemez bir durum. Ve burada bir siyasi mesele olduğu apaçık ortada. Çünkü Sayın Öcalan’ın aracılığı ile burada hedeflenen aslında Türkiye’deki bütün özgürlük umutlarıdır. Bu sebepten dolayı parti olarak Kürt halkıyla dayanışmak için elimizden geleni yapıyoruz. Kürt halkıyla dayanışma çalışmalarımızın çerçevesinde sadece Sayın Öcalan değil aynı zamanda Sayın Demirtaş’ın, Sayın Yüksedağ’ın da serbest bırakılmaları yönünde de çok fazla çalışma ve kampanya yürütüyoruz. Sayın Öcalan’ı terörle, terörist olmakla itham eden Türk devletinin de bu konudaki kafa karıştırıcı söylemlerini dikkatle incelemek gerekir. Zira yıllardır terör örgütlerine, IŞİD’i, El Kaide’yi, Nusra’yı besleyen, türlü türlü destekler sağlayan onlar. Terör örgütlerini desteklediği için aslında, terör faaliyeti yürüten devletin ta kendisidir.
- HDP kongresini nasıl gördünüz?
Çok etkilendim. Ben 3. Olağan Kongre’de de bulunmuştum. Eski eşbaşkanlar Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklanmalarından hemen sonra düzenlenmiş olan kongrede zamanında da büyük bir coşku vardı ve bugün eşbaşkanlar HDP’nin bütün engelleri daha büyük, daha çok güçlenerek, engelleri aştığını söyledi ve bu söylemi çok doğru ve haklı buldum. Çünkü bu kongre daha önceki kongreye göre daha fazla katılımcı olduğu gözle görülür bir şeydi ve daha da enerji vardı, direniş vardı. Bizim için ders niteliktedir bu. Yine kadınların cesareti, aktivistlerin cesareti bizim için ilham kaynağıdır. Çünkü Erdoğan’ın rejimi sadece Kürtlere karşı bir tehdit oluşturmuyor. Bütün Ortadoğu ve bütün dünyanın barışına bir tehdit oluşturuyor ve bu bağlamda HDP’nin yaptığı çağrı yani bütün demokratik güçlere yaptığı birleşme çağrısını çok anlamlı buldum ve umarım bu konuda, uluslararası alanda da bizim bir katkımız olabilir.