‘Küçük Ortadoğu’ olarak bilinen Lübnan’da 6 Mayıs’ta seçime gidildi, ancak sonuçları açıklanmış değil. Muhalifler seçimin meşruluğuna itiraz ederken, ülkede din eksenli iktidar bölüşünün oluşturduğu siyasetin arkasında dağ gibi sorunlar ülke geleceğini esir almış durumda
Fatma Koçak / Beyrut
Ortadoğu’da seçimi de sonuçları da yoğunca tartışılan ülkelerden biri Lübnan. 6 Mayıs’ta yapılan seçimler yoğun şaibelerle geçti. Tıpkı Türkiye’deki gibi meşruluğu uzun süre tartışıldı. Sonuçları bakımından ise Irak gibi henüz kimin nasıl kazandığı ve kimin hükümet kurması gerektiği konusunda bir karar verilmiş değil. Romanların, şarkıların ve masalların ülkesi olan Lübnan’ın tarihinde Fenikeliler, Asurlular, Babiller, Persler, Makedonlar, Romalılar, Abbasiler, Osmanlıları görmek mümkün. Son olarak ise 1920’lerde Ortadoğu’nun kağıt üstünde egemenlerce parçalanmasıyla Fransız sömürgesine geçen ülke 1941’de Fransız mandası altında ‘bağımsızlığını’ ilan etti.
Seçimler yapıldı ama…
Herkesin elinin olduğu Lübnan’da geçtiğimiz Mayıs ayında seçimler yapıldı. Her bölge için ortak listeyle ve bazı bölgelerde ise farklı müttefiklerle seçime giren Hizbullah-Emel ve müttefikleri toplam 36 sandalye kazandı. Hizbullah 13, Emel 16, ortak listedeki diğer müttefikler ise 7 sandalye elde ettiler. Suriye Milliyetçi Toplumcu Parti 3, Marada Partisi 2, Ulusal Özgürlük Hareketi ve müttefikleri ise 27 sandalyeye sahip oldu. Saad Hariri liderliğinde El Mustakbel 21, Semir Caca liderliğindeki Lübnan Güçleri 15, İlerici Sosyalist Parti 8, El Azm Hareketi 4, Ketaib ise 3 sandalye kazanmış oldu.
Muhalefet oyunu bilmiyor!
Ancak seçimlerin üzerinden iki aydan fazla zaman geçmesine rağmen seçimlere katılan, medyanın adından çok az bahsettiği Sevtül Nas (Halkın Sesi) blokunun oy oranı henüz açıklanmadı. Taifeci, mezhepçi siyasetin dışında halkın sesini ve Lübnan’ın demokratikleşmesini esas alan bu blokun oyları gayri-resmi bir şekilde çok komik rakamlarla ortalığa rastgele saçıldı. Bazı adayların kendilerine verdikleri oy bile ortalıkta görünmüyor. Yine geçen onca süreye rağmen ülkede henüz seçim sonucunun ne olacağını parlamentonun nasıl şekilleneceğini kimse kestiremiyor.
Hanan: Demokrasi yok
Bu seçimler ve sonuçları ülke açısından yeni bir siyasi bloğun doğuşuna işaret etti. İlk defa Lübnan’da seçimlere Halkın Sesi bloğu içinde Kürt kadın bir aday katıldı. Aldığı oy oranını kendisine dahi açıklanmayan Komele Newroz ya Çandi u Civaki (Newroz Toplumsal Kültür Derneği) Başkanı Hanan Osman ile Lübnan’daki son durumu ve olası gelişmeleri konuştuk. Lübnan’ın tarihini iyi bilen Hanan’ın ailesinin gelişi ile ülkenin sınırlar içinde Fransız sömürgesine verilmesi aynı döneme denk geliyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalistler tarafından paylaşılan Ortadoğu’da Lübnan’ın Fransız sömürgesi olduğunu anlatan Hanan, 1943 yılında bağımsızlığını ilan eden ülkede, görece serbestinin olduğunu ancak demokrasinin iktidar ilişkileri ve dış güçlerin denetiminde olduğunu söylüyor. Lübnan’ın eski liderlerinden birinin söylediği, “Burası serbest bir ülke ama asla demokratik bir ülke değil” sözlerine atıfta bulunan Hanan, 18 inancın bir arada yaşadığına işaret ediyor.
‘Değişmeyen sistem’
“Devletin resmi verilerine göre 18 inanç var. 18 inancın hepsi Lübnan yönetiminde yer almıyor, sadece 6 inanç devlet sisteminde yer alabiliyor” diyen Hanan, “Maruni, Ortodoks, Katolik, Sünni, Şii ve Durzi 6 inanç temsiliyetini buluyor ancak onun dışındaki inanç ve etnik unsurların temsiliyeti yok” diye ekliyor. Hanan, ülkenin bu inançların bir arada yaşama koşulu varken dış güçlerin de etkisiyle sürekli çatışma halinde olduğunu ve 15 yıl kesintisiz iç savaşın yaşandığını hatırlatıyor. İç savaş sonrasında Taif Anlaşması ile adeta ülkenin inançlar arasında bölüşüldüğünü kaydeden Hanan, “Değişmeyen bir sistem var, her zaman Cumhurbaşkanı Maruni, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı ise Şii olmak zorunda. Din eksenli bir iktidar bölüşümü bu. Dışardan bakıldığında buna ‘demokrasi’ deniliyor ama demokrasi ile alakası yok” diye belirtiyor.
500 bin Filistinli mülteci
Hıristiyan, Şii ve Sünniler ile bu hatları destekleyen ulus devletlerin Lübnan’ın her zaman savaş sahasına çevirdiğini kaydeden Hanan, “İsrail’in kuruluşunun ardından buraya 500 bin Filistinli mülteci geldi, dolayısıyla Filistin meselesi buraya taşındı. İsrail iki defa Beyrut’a girdi ve Filistin direniş örgütleri burada onlara karşı savaştı. Bu nedenle Hıristiyanlar hala Filistinlilere karşı büyük öfke besliyor. Burada sorun gelen Filistinliler değil işgal eden güç sorumlu tutulmuyor” diye anlatıyor.
İki bloğun oluşumu
Sünni ve Hıristiyanların Suudi Arabistan- Amerika, Şiilerin ise İran-Suriye eksenli bir siyasi etkinliğinin olduğunu kaydeden Hanan, “Refik Hariri suikastının ardından Suriye fiili olarak Lübnan’ı işgal etti. Suriye askerlerini istemeyen Sünni ve Hıristiyan blok büyük bir hareket oluşturdu ve 14 Mart Hareketi adı altında büyük gösteriler yaptı. 2005’te Suriye askerleri büyük oranda Lübnan’dan çıkarıldı. Buna karşı Şiiler ise 8 Mart Hareketi ile karşılık verdi, bu iki blok arasına sıkıştı kaldı. 2009’da yeni hükümet kuruldu ve Refik Hariri’nin oğlu başa geçti, ondan sonra seçim falan yapılmadı. Bu iki blok arasındaki güç dengeleri içinden ülke sıkıştırıldı. Lübnan, buradan çıkmak ve bütün bu ülkenin unsurlarını kapsayan bir siyaset gerekiyor” şeklinde belirtiyor.
Ülke 8 parçaya ayrıldı
Seçimler öncesi iktidar güçleri tarafından varılan Nisbi Kanun’la Lübnan’ın 8 parçaya bölündüğüne ve din eksenli siyasetin pekiştirildiğine dikkat çeken Hanan, ülkenin asıl sorunlarının başka olduğunu ve buna karşı sivil toplum örgütlerinin alternatif bir blok kurduğunu söyledi. Eşitsiz koşullarda girilen seçimlerde Halkın Sesi adaylarının çalışmalarının engellendiğini ve bir gün öncesinde tüm sandık görevlilerinin tehditle geri çekildiğini anlatan Hanan, buna rağmen ‘başarılı’ bir çalışma ile umut olduklarını ancak iktidar sahiplerinin hala oy oranlarını açıklamadığına dikkat çekti.
‘Seçim tiyatrosu yapıldı’
Hanan, “Aslında Türkiye ya da Irak’tan çok farklı değildi buradaki seçimler. İktidar güçleri bir göstermelik bir demokrasi tiyatrosu oynadı ve her şekilde sonuçları kendi lehlerine çevirdiler, buna karşı yapılabilecekler sınırlıydı” dedi.
‘Sorunlar görünmez kılınıyor’
Hanan, Lübnan’ın gerçek sorunlarının ‘böl parçala paylaş’ sistemi ile görünmez kılındığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Size dışardan görünen ‘demokrasi’nin ötesinde Lübnan vatandaşı bir kadın olarak gerçek ve kara bir tablo çizeyim. Meclis’te temsiliyetini bilen mezhepler ve inançların olması olumlu bir gelişme ancak Lübnan’ın bundan başka sorunları var. Kimlik sorunu mesela. Bu ülkede sadece 6 inanç ve kimlik yok, 18 inanç ve kimlik var.”
Kadın cinayetleri arttı
Hanan devamla, “Kadına yönelik şiddet çok yüksek oranlarda. Lübnan geçmişten bu yana seküler bir yaşamı olan ülke. Kadınlar çalışma yaşamından her alanda etkin. Ancak özellikle son dönemlerde ekonomik sıkıntı ve kışkırtılan erkek sistemin getirdiği yozluklar nedeniyle kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerinde yoğun artış var” dedi.
Kadın cinayetleri arttı
Hanan devamla, “Kadına yönelik şiddet çok yüksek oranlarda. Lübnan geçmişten bu yana seküler bir yaşamı olan ülke. Kadınlar çalışma yaşamından her alanda etkin. Ancak özellikle son dönemlerde ekonomik sıkıntı ve kışkırtılan erkek sistemin getirdiği yozluklar nedeniyle kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerinde yoğun artış var” dedi.
‘Kaderimiz Ortadoğu’ya bağlı’
Hanan son olarak; “Küçük Ortadoğu” olarak nitelediği Lübnan’ın coğrafyadaki tüm güçlerin etki alanı olduğuna işaret ederek, “Ülkenin kaderi Ortadoğu’nun kaderine bağlı. En ufak hareketlilik, sadece Şam’dan Tel Aviv’e, Riyad’dan Ankara’ya, Tahran’dan Kahire’ye bölgenin kritik başkentlerini değil, Washington’dan Moskova’ya, Paris’ten Londra’ya kürenin etkili başkentlerini de alarma geçiriyor. Bu ülkede her şey devlet sistemi bile anonim bir şekilde yürüyor, bu nedenle hükümet te kurulamıyor. Ortadoğu’da taşlar yerine oturmadan Lübnan’da siyasi zeminde netlik oluşamayacak. Tabi bizler ittifak yaptığımız güçlerle bu ülkenin demokratik ve adil olması için mücadelemizi sürdürüyoruz.”
‘Küçük Ortadoğu’nun büyük sorunları
‘Küçük Ortadoğu’ olarak bilinen Lübnan’da 6 Mayıs’ta seçime gidildi, ancak sonuçları açıklanmış değil. Muhalifler seçimin meşruluğuna itiraz ederken, ülkede din eksenli iktidar bölüşünün oluşturduğu siyasetin arkasında dağ gibi sorunlar ülke geleceğini esir almış durumda 150 bin Kürdün temsiliyeti yok Hanan’a göre ülkenin sorunları saymakla bitmeyecek fazlalıkta.
Ayrımcılıktan, gelir adaletsizliğine kadar birçok konuya değinen Hanan, şöyle devam etti: “Örneğin Kürtler. Ülkede 150 bine yakın Kürt var. Bunların kimlik ve tanınma sorunları var ancak hiçbir şekilde temsil edilmiyorlar. Filistinliler, göç dalgası ile gelen Suriyelilerin durum. Su sorunu… Bu ülkede insanlar 3 çeşit su satın alıyorlar. Yemek için, temizlik için, banyo için.
Ama devlete ödedikleri verginin yanında bunları özel olarak alıyorlar. Oysa bunlar zaten ödediği verginin hizmet bedeli alınması lazım. Elektrik faturası iki tane ödüyoruz, birini devlete genel elektrik olarak. Ancak elektrikler sürekli kesildiği için jeneratörler devreye giriyor ve bu da özel sektöre ikinci bir fatura ödemek zorunda kalmamız anlamına geliyor. Çöp sorunu Lübnan’ın belki de en büyük sorunu. Deniz kirlilikten birçok yerde kokuyor. Sokaklarda daha bir ay öncesine kadar çöp dağları oluşmuştu.
Düşünün Beyrut bu kadar nüfus yoğunluğunun olduğu bir kent, çöp dağlarından insanlar mahallelerde hasta düştü. Bu ülkede paran yoksa tedavi olman imkansız. Hastane kapılarından ölen çocuk doğuran insanlara ilişkin haberler her gün gazetelerde görmek mümkün. Sağlık sistemi tamamen ticari, paran varsa yaşarsın, yoksa hiçbir şekilde hasta olmaman lazım ölürsün. Eğitim sistemi de aynı şekilde paralı. Birçok aile parasızlık nedeniyle çocuklarını okula gönderemiyor. Çocuk işçilik ülkede o kadar yaygınlaştı ki, okula giden çocuklarla aynı oranda denilebilir.”
18 inanç bulunuyor
Lübnan’da 18 din ve mezhep bulunuyor ve bu 19. yüzyıldan itibaren ‘böl-parçala-yönet’ politikasının adeta laboratuvarına dönüştürülmüş durumda. Emperyalist devletlerin dini-mezhepsel çelişkileri kullanarak, müdahale zemini hazırladığı Lübnan, 20. yüzyılın son çeyreğinde 15 yıl kanlı bir iç savaşı yaşadı. 1975’te başlayan 1990’da biten iç savaşta bir milyondan fazla insan ülkeyi terk etti ve bazı kaynaklara göre 150 bin bazılarına göre ise 230 bin insan yaşamını yitirdi.
Hanan Osman kimdir?
Hanan Osman’ın ailesi Mardinli. Ailesi 1920’lerde Lübnan’a gelmiş ülkesinin acısıyla, türküleriyle büyümüş. Lübnan’da İngiliz dili ve edebiyatını okumuş. Öğretmenlik, zaman zaman da tercümanlık yapıyor. Newroz Toplumsal Kültür Derneği Başkanı olan Hanan aynı zamanda Lübnan Kadın Meclisi’nin de üyesi. 6 Mayıs’ta yapılan seçimlerde ise ülke tarihinde ilk defa Kürtleri temsilen milletvekili adayı oldu.