Eş genel başkanlarından milletvekillerine, belediye eş başkanlarından her düzeyde parti yöneticisi ve aktivistine kadar binlerce kadrosu özgürlüğünden yoksun bırakılmış HDP kadar tüm baskı ve marjinalleştirme çabalarına rağmen ülke siyasetinde etkili olan başka bir siyasi parti var mıdır acaba? Hiç sanmıyorum. Dünyada ve Türkiye’de baskılanan, dışlanan, kapatılan birçok parti oldu elbette. Ama burada özellikle vurgulamak istediğim, tüm baskılara karşın “HDP’nin siyasi yaşamdaki belirleyici konumu”dur.
HDP 2012’de, KCK operasyonlarının ve ölüm oruçlarının ülkeye karabulut gibi çöktüğü bir dönemde kuruldu. Kuruluş amacı sadece AKP’nin despotizmini aşmak değil; 90 yıldır süren ayrımcılık ve düşmanlaştırma politikasının; şiddete dönüştüğü 12 Eylül darbesinden bu yana süren baskılara da son vermekti. Bunun yolu, düşmanlaştırılmaya çalışılan kesimleri bir araya getirerek barışı toplumsallaştırmak olarak görülmüştü. Zira ekonomik ve siyasi egemenliği elinde bulunduran küçük bir azınlığın dışında, bu politikanın “kazanan”ı yoktu. Dolayısıyla bu azınlık dışındaki toplum kesimlerini oluşturan Kürt, Türk, Ermeni, Alevi, Sünni, kadın, erkek ya da LGBTİ birey -yani emekçilerin ve yoksulların hepsi- aynı kaderi paylaşıyordu. O halde aralarında çıkar çelişkisi olmayan bu kesimlerin mücadelesi “tek çatı” altında toplanmalıydı.
HDP; kurulduğu tarihten parti olarak ilk kez katıldığı 7 Haziran 2015 genel seçimlerine kadar, siyasal düzenin antidemokratik koşullarına ve ekonomik olanakların eşitsizliğine rağmen, toplumsal problemlerin yaşandığı tüm alanlarda mücadelesini sürdürdü. “2014 yerel seçimlerini ve cumhurbaşkanlığı seçimi”ni kazanılması gereken bir seçim olmanın ötesinde, Türkiye’nin her köşesinde barışı toplumsallaştırmanın aracı olarak gördü. Bu nedenle Kürtleri yedeklemeye çalışan AKP başta olmak üzere, siyasi rakiplerinin beklemediği bir hamleyle seçime bağımsız adaylarla değil parti olarak girdi. Amaç, 30-35 milletvekiliyle Meclis’e girmek değil; siyasal sisteminin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan yüzde 10 barajını aşmak, onu işlevsiz hale getirmekti.
HDP, bu seçimde amacına büyük ölçüde ulaştı. Yüzde 13’ü aşan oyuyla seçim barajını yıktı. Ama daha önemlisi, Kürt illeri dışında oylarını arttırarak, halklar arasına örülen duvarları yıkmış oldu. Artık cin şişeden çıkmış; egemenlerin, halkları ayrıştıran, birbirine düşmanlaştırmaya çalışan politikaları önemli ölçüde çökmüştü.
7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan tablo, devlet üzerinde hakimiyet kurmuş tüm güçleri dumura uğrattı, onlara demokratik yollarla egemenliklerini sürdüremeyeceklerini gösterdi. Devletin derin ve sığ yapılanması içinde birbiriyle kimi zaman mücadele halindeki bu güçler, seçim sonuçlarının yarattığı korkuyla bir araya gelerek şişeden çıkan cini, şişeye tekrar tıkmak için önce müzakere sürecini sonlandırdı; ardından da yarattıkları şiddet ve gerilim ortamında ülkeyi yeniden seçime götürdü. Ama tüm baskı ve sandık oyunlarına rağmen 1 Kasım 2015 seçimlerinde de HDP’nin parlamento dışında kalmasını sağlayamadılar.
Siyasi iktidarın “Allah’ın lütfu” olarak gördüğü 15 Temmuz darbe girişimi ve bu gerekçe gösterilerek ilan edilen OHAL, darbenin faili olarak görülen cemaate karşı çıkartılmış gibi gösterilse de doğrudan HDP’yi, onun savunduğu değerleri ve bunun için mücadele veren güçleri sindirme aracı olarak kullanıldı. Seçilmişlerin tutsak edilmesi, belediyelere kayyum atanması, özgür basının susturulması OHAL ile meşrulaştırılmak istendi. Ancak tüm bu “olağanüstü” baskılara rağmen HDP, 24 Haziran 2018 seçimlerinde de barajı geçmeyi başardı. Dahası, 2020’nin ilk haftalarında yapılan kamuoyu araştırmaları, HDP’nin tüm baskı ve kısıtlamalara rağmen bugün de seçim barajını rahatlıkla aştığını; halkların muktedire karşı birliğinin sürdüğünü göstermektedir.
HDP’nin ilkelerini savunmadaki direnci, toplumsal karşılık bulmakla sınırlı kalmadı; iktidarın halkları düşmanlaştıran politikalarına birçok kez destek veren CHP’nin de -şimdilik söylem düzeyinde de olsa- toplumsal barışı dillendirmesini sağladı.
HDP; özetle anlattığım, çoğunuzun bildiği bu süreci yaşarken, onca engelleme ve baskıya rağmen Türkiye’nin siyasi yaşamında belirleyici bir etki yaratmıştır. Ancak eksiklikleri olduğu da aşikârdır. Önemli kısmı karşı karşıya olduğu baskılar nedeniyle olsa da kendi yapılanmasından kaynaklanan kimi sorunlar olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Özellikle batıda barışın toplumsallaştırılması üzerine yürütülen çalışmaların daha geniş kesimlere ulaştırılamamış; ekonomiden eğitime, sağlıktan barınmaya kadar halkın gündelik sorunlarıyla ilgili alternatif politikalar üretilmesi konusunda beklentilere yeterince yanıt verilememiş olması gibi… Bunlara, yerel düzeyde örgütlenmelerin zayıflığı ve yerelin iradesinin yönetime yansıtılamaması ve partinin merkeziyetçi bir görünümünden çıkamamasını da eklemek gerekir.
Yarın yapılacak 4. Olağan Kongre’de bu sorunların da çözüleceği, halklarının özlemi olan barış ve demokrasinin oluşumunda HDP’nin çok daha etkin bir rol üstleneceği inancıyla, Kongre’nin başarılı geçmesini diliyorum.