Ergenekon ve ardından gelen 15 Temmuz sürecinde ortaya çıkan yeni darbecilik söylemi iktidarın istediği her aşamada ısıtıp halkın önüne sürdüğü tehdit ve korku politikalarına dönüştü. Somut bir gelişme olmamasına rağmen adeta öküzün altında buzağı ararcasına yeni bir darbeden söz ediliyor. Kimileri eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüyor, kimileri de nedenini sorgulamadan söylenen her şeye sazan gibi atlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Herkes neyi var neyi yok meydanlara çıkar” derken, İçişleri Bakanı Soylu, “Darbeyi aklından bile geçirenler 15 Temmuz’u rahmetle okur” diyor. Bir nevi dedektiflik yapan yandaş medya darbeci taraması yaparak CHP’ye, HDP’ye, Davutoğlu’na, Babacan’a gözdağı vermeye çalışıyor. İktidara muhalefet eden herkesi darbecilikle suçluyor ve tehditler savuruyor. Kısacası yeni bir darbecilik hezeyanı yaşanıyor.
Siyasal literatürde “Ülke yönetime el koyan kimselerden oluşan kurul” olarak tanımlanan cuntacılık, elindeki askeri güçle ordunun siyasal iktidara el koyma amacı ve eylemidir. Devleti ve toplumu yukarıdan aşağıya doğru yeniden düzenleme ve denetleme hali olan darbecilik siyaseten tepeden inmeciliktir. Cuntacılar kendilerini devletin sahibi ve toplumun efendisi olarak görürken, halkı, kitleleri küçümser ve aşağılar. İttihat ve Terakki’den Kemalist Hareket’e, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a, Ergenekonculardan Fethullahçılara kadar tüm darbelerde bu komplocu ve kumpasçı siyasal anlayış vardır. Halka ve emekçi kitlelere güvenerek onların kurtuluşu için mücadele edenler, demokratik siyaseti temel alarak kitle çizgisine önem verenlerdir. Siyasal ve toplumsal mücadelede başta işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin çizgisini takip etmek, sınıf ve kitle hareketinin gücüne, dinamizmine ve yaratıcılığına inanmaktır.
Darbeciler önce askeri müdahale için ortamın oluşması için derin devlet güçlerini harekete geçirerek kitleler üzerinde korku ve kurtarıcı yaratmaya çalışıyor. Bazen sokaklara döktükleri kalabalıkların bir “halk hareketi” olduğunu iddia ederek onları yönlendirmeye, bazen de kendi inisiyatifleri dışında gelişen kitle hareketlerini provoke etmek için her yola başvuruyor. Darbe süreçlerinde bitpazarına nur yağmışçasına eski solcular, komutanlar, cuntacılar, dezenformasyon uzmanları, kurmay gazeteciler, özel harpçiler, Jitemciler, Mitçiler vb tüm eskiler her yerde boy gösteriyor. Bunlara ek olarak, Cumhuriyetin kollayıcılığını ve koruyuculuğunu tarihsel bir gelenek olarak sürdüren ve içinde çok sayıda cuntacı ve darbeci barındıran CHP, çeşitli ara rejim partileri, bazı askeri ve sivil dernekler, vakıflar ve özel kulüpler tarafından yapılan gizli ve açık kontra faaliyetleri saymamız gerekiyor. Kendilerine yeni roller verileceği beklentisi içinde olan bu güruh, durumdan vazife çıkartarak darbe lobiciliği ve darbe kışkırtıcılığı görevlerini üstleniyor.
İttihat ve Terakki döneminde bir siyaset tarzı olarak başlayan komitacı ve darbeci anlayış Cumhuriyet dönemi boyunca devam etti. İttihatçıların Babıali Baskını’nda, Meclisi Mebusan’da, Rum ve Ermeni kıyımında, Kürt ve Arap isyanlarının bastırılmasında ve Alevi tehcirlerinde Teşkilatı Mahsusa’nın komitacılık yöntemleri uygulandı. Cumhuriyete geçiş sürecinde Müdafayı Hukuk Dernekleri, Kuvayi Milliye ve Kuvayı Seyyare örgütlenmelerinde aynı anlayış etkili oldu. Mustafa Kemal, Birinci Meclis’te Kürtlerin tasfiyesini, CHF kuruluşunu, tek parti ve tek şef diktatörlüğü ilanını, İzmir Suikastı’yla generallerin ve İttihatçıların tasfiyesini, Koçgiri ve Şeyh Sait isyanlarının bastırılmasını ve Dersim kıyımını, üniter devlet ve özdeş toplum yaratma hedefini bu anlayışla gerçekleştirdi.
Türk egemen siyaseti komitacı, cuntacı, komplocu, tekçi nitelik kazandığı için darbecilik süregeldi. Her gün anayasa ve yasaların ihlal edildiği, yargıdan yasamaya kadar her alanda darbelerin yapıldığı AKP iktidarı döneminde darbecilik bir hezeyan halini aldı. AKP, CHP, MHP, İP, SP, BBP, VP, GP gibi partilerin ortak bir politik çizgide yol almalarının asıl nedeni hepsinin de darbeci, statükocu, müesses nizamcı, milli mutabakatçı, bekacı ve Türk İslam milliyetçisi olmalarıdır. Bu egemen ulus ve devlet refleksine karşı olmak, nereden ve nasıl gelirse gelsin tüm darbeci anlayışlara karşı çıkmaktır. Bu devrimci ve demokratik tavır, HDP’nin demokratik siyaset tarzının öncüllerini oluşturmalıdır.