Hükümet bir “cephe”den diğerine koşarken, evi derleyip toparlama çabaları da her seferinde yeni bir dumura uğramakta… Her alanda görülen ve neredeyse her gün yaşanan yasal, idari ve uygulamaya dönük değişiklikler, ötekileştirmeler, belirsizlik havasını kar topu gibi büyütüyor. Merkez Bankası’nın kredi faiz oranlarını bir kez daha düşürmesine rağmen, kredi talebinde gözlenen, aşırı temkinli davranma bunu ifade ediyor. Güvenliğin her şeyin üzerinde tutulduğu bir süreçte toplumda baş gösteren güvensizlik ise zirve yapmış durumda. Belirsizlik ve güven sendromunun bizi götürdüğü adres yine güvenlikçi akıldan başkası değil. Gazetecilere yönelik rutinleşen gözaltılar, son torba yasada özel bankaları ‘zapt u rapt’ altına alacak düzenleme, Bankacılık Kanunu’na ‘finansal piyasalarda manipülasyon ve yanıltıcı işlemler’ başlığı alında ‘gerçeğe aykırı ve yanıltıcı’ bilgilerin yayılmasının manipülasyon sayılacağına ilişkin bir düzenleme, Türkiye’de hiçbir dönemde olmadığı kadar teknik ve personel olarak bu kadar güçlü ve kontrol mekanizmasına sahip bir dönemde bir vekilin, plakasız bir araçla günlerce takibi ile Gezi Davası’nın son duruşmasında mahkemenin verdiği beraat kararı ve peşi sıra bu kararı veren mahkeme heyeti hakkındaki soruşturma başlatılması, işin boyutunu ortaya koymakta yeter de artar. Güvenlikçi bakışın bir payandasına dönüşen dış cephede de durum karma karışık. İdlib’de hava giderek Ankara’nın aleyhine dönüşürken, Libya cephesinden de iyi sinyaller gelmiyor. Rusya ile ilişkiler, her an “papaz olma” belirsizliğine evrilmek üzere. İki cephenin yol açtığı maliyet, içerde artan gerilimin de tetikçilerinden. Kürt meselesinin güvenlikçi akla teslim edildiği 2016’dan bu yana artan bu gerilim, sadece salı günleri gerçekleşen grup toplantılarındaki havayla da sınırlı değil. Asıl dehşet verici sonucu intihar vakalarındaki artıştır. Temel nedeni de yurttaşların geleceğini belirsizlik ve güvensizlik içinde görmesindendir.
Gidişatın son göstergeleri…
Maliye ve Hazine Bakanı’nın mevcut tabloyu güzel sunma çabalarının son verilerle patinaja dönüştüğü bugünlerde ekonomide peş peşe gelen haberler, iyiye alamet değil. En güncel olanı şüphesiz dolarda önlenmeyen yükseliş olurken; bundan kaynaklı birkaç aydır ilaç sektöründe baş gösteren zam talepleri sonunda yerine getirildi. İlaçlar yüzde 12.1 zamlandı. Bir süredir bazı tansiyon, kanser ilaçlarının piyasada bulunmadığı ya da zor bulunduğu biliniyor. Bu zammın, yurttaşlara yansımasına gelince… 3 binin üstüne çıkan intiharlarda nedenler arasında yüzde 42 ile hastalığın birinci sırada yer alması, durumu daha da nazik kılmakta.
6.10 TL’ye yol alan dolar kuruna benzer bir paralel durum iflas ve konkordatolarda da yaşanıyor. Hava yolu şirketi Atlas Global’in iflas nedenleri, krizin tüm ibarelerini barındırıyor adeta. Az değil, kimi bilgilere göre şimdiye kadar 30 havayolu şirketi iflas etmiş. Onun kadar kötü bir haber de Ankara’dan geldi. Tarihi Ulus İş Hanı’ndaki yaklaşık 300 dükkanın 240’ı kepenkleri indirdi. Bir yüzünde konkordato, zarar, iflas, kepenk kapamanın yer aldığı krizin diğer yüzünde ise işsizlik var. İntiharlara kadar varan işsizliğin her geçen gün arttığı, sadece TÜİK ile değil, Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) verileriyle de sabit. Buna göre, 2019 yılında işsizlik ödeneği için başvuranların sayısı 2018’e kıyasla yüzde 19.8 artarak 1 milyon 955 bin 41 kişiye ulaştı. Ancak, hak eden kişi sayısı 1 milyonda kaldı. Bir de kriterleri taşıyıp başvurmayanları düşünün. Tüm bunlara akıllara ziyan diyen politikaların yol açtığı zararları ekleyelim. İşte son örnek: Yap-İşlet-Devret modeliyle Kasım 2012’de hizmete açılan Kütahya Zafer Havalimanı’nda, yapımcı IC İÇTAŞ’a 2019 için garanti edilen 1 milyon 232 bin yolcu sayısı 82 binde kaldı. Gelmeyen yolcunun parası, tıpkı Yavuz Sultan Selim, Osman Gazi Köprüsü ve Avrasya Tüneli’ndeki gibi halktan toplanan vergilerle ödenecek.
Elazığ’da artçı depremler!
24 Ocak’ta meydana gelen 6.8 şiddetindeki depremin ardından kent, şok içinde yaralarını sarmaya çalışıyor. Bölgenin en verimli arazisinin beton ve bina yığınına dönüştürülmesi sonrası bir türlü önlem alınmayan denetimsiz ve çarpık kentleşmenin tipik sonuçlarından birini yansıtıyor deprem sonrası Elazığ… Kocaman beton binalar çökerken, yanı başındaki iki katlı kerpiç binalarda çizik olmaması da düşündürücü! Depremi daha da sıkıntılı yapan kış mevsimi. Kar ve soğukla birlikte barınma, ısınma sorunları artarken, çoğu aile ağır hasarlı olmasına karşın fahiş kira ve konteynır azlığı nedeniyle korkuyla da olsa evlerinde kalıyor. Ağır hasarlı tespit yapılanlar bilgi alamamaktan şikayetçi. Arayan soran yok deniliyor. Kentte en çok 7 bin binanın yıkılması ihtimalinden bahsediliyor. Yeni yapılacakların ise 4 katlı olacağı iddiası var. Bu durumda da kimin neye göre kalacağı tartışılıyor. Bir imar planı hazır mı, bilinmiyor. Kent ekonomisi ciddi anlamda durağanlaşmış. Binlerce kişinin kentten göç ettiğinden bahsediliyor. Elazığ hala sallanıyor…