“İstiklal Marşını Çok Güzel Okuyan Beş Yaşındaki Çocuk”, “Hıçkırarak Kuran Okuyan 12 Yaşındaki Çocuk”, “Gözleri Dolduran Atatürk Şiiri Okuyan Köylü Çocuk”…
Sosyal medyada kolaylıkla ulaşabileceğiniz çocuk videolarına ilişkin bu örnekler çoğalabilir.
Çocuğu hak ve özgürlük sahibi görmeyen, gelişimlerinin özel evresinde olduğu için özel gereksinimlere sahip olduğunu bilmeyen, çocuğu anne-babaya ya da devlete ait bir “eşya” gibi gören toplumlar ile bu toplumların medyası çocukların görüşlerine değer, onların gerçek sorunlarına yer vermez.
Türkiye’de de çocukların medyada yer alma biçimlerine baktığımızda, toplumun çocuk algısının yansımasını çok net görürüz. Nüfuslarının neredeyse ülke nüfusunun yüzde otuzuna denk gelmesine rağmen çocuklar, Türkiye medyasında kolay yer bulamaz. Yer bulup görünür olmaları “mağdur” veya “yetişkinlerin şirin uzantıları” olmalarına bağlıdır. Ya da toplum onları “güçsüz”, “kolay incinebilir”, “acınası” varlıklar olarak gördüğünden bir haberin ya da iletinin daha fazla dikkat çekmesi, beğeni alması için kullanılırlar. Bu tür durumlarda dolaşıma sokulan görsel ya da durumun o çocukta yaratacağı etkiler, çocuğun gerçek düşünceleri, hissedecekleri önemsizleşir, özne olduğu görmezden gelinir, çocuk nesneleşir.
Bir de çocuklar “beklenmedik potansiyelleri” ile toplumda “heyecan” yarattıklarından kamerayı tutanın ideolojik kimliğine göre kıymetlendirilen olağanüstü bir yeteneğiyle karşımıza çıkarlar. Tıpkı iki gün önce Twitter’da en az Gezi davasının olduğu kadar gündem olan 10 yaşındaki A. gibi…
A. ile bir alışveriş merkezinde karşılaşılıyor. A. gerek okuduğu kitaplarla gerekse demokrasi ve ülke yönetimine dair söylediği etkileyici sözlerle videosu çekilerek görünür kılınmaya değer bulunuyor. Bu videolar çok sayıda kişi tarafından izlendi, çok sayıda “beğeni” ve yorum aldı. Yorumlar arasında “çok akıllı”, “üstün yetenekli” olan çocuğa hayranlık da var, çocuğu başka çocuklarla karşılaştırmak da… “Beklenmedik yeteneğine” şaşırmanın yanı sıra A. ile “dalga geçmek” de var onu içten içe “küçümsemek” de …
Videoları dolaşıma sokanların niyeti ise oldukça “iyi”. Amaçları kendi ifadeleriyle ailesi “fakir” olan bu çocuğun özel eğitim alabilmesine destek olabilmek.
Peki ama gerçekten, bir alışveriş merkezinde karşılaştığımız, belli ki çok etkilendiğimiz, hatta kendisine “yardım etmek” istediğimiz bir çocuğun videosunu çekip sosyal medyada yayımlama hakkına sahip miyiz? Ya da özel yetenekleri ve desteğe gereksinimi olduğunu düşündüğümüz bir çocuğa “yardım etmenin” yolu gerçekten onun videosunu sosyal medyada yayımlamakla mı mümkün? BM Çocuk Hakları Sözleşmesi temelinde hem sorulara yanıt arayalım, hem de yeni sorular soralım…
Öncelikle görüntümüz bize aittir. Her ne sebeple olursa olsun, iznimiz ve bilgilendirilmiş onamımız alınmadan görüntümüzün yaygınlaşması bir hak ihlali aynı zaman da yasalara göre suçtur. Bu durum çocuklar için de geçerlidir. O halde şimdi yeni bir sorumuzu soralım: Bu videoları çekmeden önce çocuğa izni soruldu mu? Sorulurken sosyal medyada ve hangi amaçla yayımlanacağı konusunda çocuk bilgilendirildi mi? Peki ya ebeveynlerine haber verildi mi?
Sorulara evet yanıtı veriyor olmamız yetmez. Çünkü henüz esas soruyu sormadık. Esas soru şu: Biz bu çocuğun videosunu çekerek ve yaygınlaştırarak gerçekten ne yapmak istiyoruz?
Bu soruya samimiyetle verdiğimiz yanıt “çok etkilendim, mutlu oldum ve paylaşmak istedim” gibi kendi duygularımızı temel alıyorsa çektiğimiz videoyu bir an evvel silsek iyi olur, çünkü iyi bir insan olabiliriz ama bir hak ihlali ve suç işlemek üzereyiz…
Yanıtımız gerçekten “onu desteklemek” gibi çocuğu merkeze alan bir yanıtsa hemen diğer soruya geçebiliriz: Peki yapmak istediğimiz şey için gerçekten çocuğun görüntülerini çekip, dolaşıma sokmamıza, hatta kimlik bilgilerini açık etmemize gerek var mı? Örneğin, bu olayda olduğu gibi çocuğun özel eğitime erişimini hedefliyorsak, bunun için çocuğun videosunu yaymak yerine gerekli kamu kurumlarıyla, hadi diyelim ki kamu kurumları işlemiyor, ilgili sivil toplum örgütleriyle bağlantıya geçtik mi? Uzman kişilere ulaştık mı? Peki ya çocuğun hayran olduğumuz özel durumu ile ilgili yeterince bilgi sahibi miyiz? Bu çocuk gerçekten üstün yetenekli çocuksa başka gereksinimleri olabilir mi? Yaptığımız şey ona zarar verebilir mi?
Düşündük mü?
Evet videoda gördüğümüz çocuk belli ki bilişsel olarak özel yetenekli bir çocuk. Bilişsel olarak özel kapasiteye sahip olan çocukların her zaman duygusal ve fiziksel olarak aynı beceriye sahip olamayabildiklerini biliyor muyuz? Peki ya bu video, A.’yı her türlü istismara (cinsel, ekonomik, siyasi vb.) açık ederse?
Eminim videoyu çekmeden ve dolaşıma sokmadan önce bu sorular pek sorulmadı. Bu sorular sorulmadığı gibi hak ve özgürlük sahibi olan, gelişimlerinin özel evresinde oldukları için aynı zamanda özel gereksinimleri olan A’nın çocuk olduğu da unutulup gitti… Ve bir kere daha, 10 yaşındaki A.’ya okuyup okumadığı sorulan Zygmunt Bauman’ın dediği gibi, sosyal medya denilen “keyifli tuzağa” düşülüverdi.