Demokrasiyi içine tıkıldığı sandıktan kurtarmak, ulaşabildiğimiz ve yakalayabildiğimiz her yerde yaşama geçirmekle mümkündür ancak. Söz ve karar hakkı, yani devlet hegemonyasının bükücüleri, özellikle yerel yönetimlerde yaygın, geniş ve sınırsız kullanıldığında değiştirme gücünü içinde taşır. Bunun bir unsuru olarak son yazılarımızdaki tartışmamıza devam edelim.
Kapitalist kentin hiyerarşik yapısının temelinde ulaşım hızı vardır. Bir kentte merkeze, yani şatoya, iktidar alanlarına ne kadar çabuk ulaşabiliyorsanız toplumsal statüde o kadar üstte yer alırsınız. Kullanılan ulaşım araçlarındaki konfor da yükselen burcu gibidir kaderimizin yıldız fallarının. Yani ‘bana ulaşım aracını söyle sana kim olduğunu söyleyim’ dir. Bu nedenle, özellikle yerel yönetimler üzerinden, ulaşımın mümkün olduğunca demokratikleştirilmesi, aynı zamanda enerjinin demokratikleştirilmesidir ki bu da hiyerarşik yapının sarmalını tersine bükücü etki yaratır. -Bunun sınırlı olduğunu vurgulayarak-.
Bunu gerçekleştirmenin bir aracı olarak, ‘bedava toplu ulaşım’ en azından herkesin bir yerlere gitme potansiyelini el altında tutar. Erkeğe göre kurgulanmış bu ulaşım, bu dilimiyle enerji, ‘Bedava Toplu Ulaşım’la kenarından sökülmüş patiska gibidir. İpi çektikçe sökülür ki büyük bir keyiftir bu. New York’da bile otomobillerin yüzde 80’inin, erkekler tarafından kullanıldığını düşünürsek, bu keyfin sökülen kısmının erkek hegemonyası olduğunu hemen görebiliriz. Sadece kadınlar değil çocuklar, yaşlılar, engelliler, okuma yazma bilmeyenler, ehliyetsizler ve herkesin, erkek gibi anahtarı takıp çekip gidebilmesi hakkıdır bu. Bir yere gidip gelirken ekmeğinizin, aslanın ağzındaki ekmeğin, ne kadarını kenarından koparıp asfalta kurban edip etmeyeceğinizi, yol parasını hesaplamadığınız bir kent içi ulaşım halinin başlangıcıdır.
Kısmen de olsa bir yere gidebilme tekeli, öncülüğü, en azından müsadesi erkeğin elinden herkese serpilir. Abarttığımı düşünüyorsanız bir erkekten ya da direksiyonda erkek olan bir kadından sizi bir yere götürmesini ya da arabasını isteyin de görün. Bunu çok güçlükle yapar ya da çok muhtemel hiç yapmazlar. Otomobilin iktidarının, hız ve enerji ayrıcalığının tadını bırakmaları kolay değildir. Hatta bundan kendisi bile mazur değildir. Bu yüzden hasta olan kendisini doktora götürmekte ayak direyen erkek, otomobilinin en küçük aksırmasında oto tamircisinde bulur kendini.
Bu yazıyı da, benzer bir soruyla bitirelim; Ekolojik demokrasiyi ilke edinen belediyelerin, sadece enerji tasarrufu sağlamak değil, aynı zamanda toplumsal bir eşitlik alanı yaratan ‘Bedava Toplu Ulaşım’ı programının başına koyması gerekmez mi ?