Recep Tayyip Erdoğan, iki yıl kadar önce katıldığı Ensar Vakfı Genel Kurulu’ndaki konuşmasında uzun yıllardır iktidarda olduklarını, ancak sosyal ve kültürel alanda iktidar olamadıklarını söylemişti. Erdoğan’ın bu tespiti doğruydu. Yaklaşık 18 yıldır ellerinde tuttukları iktidarın sınırsız olanaklarına rağmen sosyal ve kültürel alanda tam bir yozluk ve çürümüşlük yaşıyorlar. Bunca imkana, kendilerine sunulan bol keseden desteğe rağmen, İslami kesimden elle tutulur ne bir edebiyatçı, ne sinemacı, ne tiyatrocu, ne ressam, ne şair, ne de entelektüel yetişti. Kayda değer tek bir sanat eseri üretemediler.
Bunun sebeplerini uzun uzun tahlil edecek değilim. Özetle, kapitalizmin dibine kadar yolsuzluk ve talan kültürüne, modernitenin en çarpık haline bulaşmış bir elitizmden sanat da sanatçı da çıkmaz, çıkamaz. Ekmek elden su gölden ve tamamı devlet hazinesinden sağlanan kaynaklarla, neredeyse ışık hızında zenginleşmiş zayıf kişiliklerin, yozluğun dibine vurması hiç de şaşırtıcı değil.
Erdoğan, işte bu tablo karşısında haklı olarak kendince veryansın ediyor, “size o kadar imkan sağladım, para dağıttım, ama benim iktidarım için yeni bir kültür oluşturamadınız” demeye getiriyor. Bunu söylerken Erdoğan, sorunun asıl kaynağının kendi yarattığı kültür (veya antikültür) olduğunun farkında bile değil. Parayla şiir yazılabilseydi ortalık Trump’ın şiirlerinden geçilmezdi.
Parti çevresini ve yandaşları talan anlayışına sürükleyip oyları garantiye almaya çalışırken ortaya böylesi vahim bir tablonun çıkacağını öngörememiş olmak da Erdoğan’ın sorumluluğudur. Sosyal ve kültürel alanda iktidar olamayan bir yapının, kalıcı bir toplumsal sistem kuramayacağını ve iktidardan düşer düşmez geriye sadece darmadağın olmuş bir topluluk kalacağını Erdoğan da görüyor olmalı. Bu nedenle olsa gerek, son yıllarda giderek artan şekilde vakıf örgütlenmelerine, vakıflar aracılığıyla eğitime, spor ve kültürel faaliyetlere ağırlık vermiş gibi görünüyor. Etnospor faaliyeti, okçuluk, vakıf üniversiteleri ve yurtlar bu kapsamda hayata geçiriliyor. Bununla ulaşılmak istenen amaç, kendi Osmanlı ve Türk İslam anlayışına uygun bir kültürü, kalıcı bir toplumsal yaşam modeline dönüştürmektir.
İktidarların devlet eliyle kendi ideolojik yaşam anlayışlarını topluma dayatmalarının anti demokratik yönü bir yana, AKP iktidarı bu amaca ulaşmak için kullandığı yöntemde yine, yeniden ve aynen talan anlayışıyla hareket ediyor. Dolayısıyla bu vakıf işleri de kültürel zemin oluşturmakta başarısız sonuçlar doğuruyor. Hatta aksine, vakıfların gelir etme ve bu gelirleri harcama biçimleri talan ve yolsuzluk kültürünü besleyen birer mekanizmaya dönüşüyor. Öyle tahmin ediyorum ki, Erdoğan da kendi yarattığı bu anlayışın, bir girdaba dönüşmüş sonuçlarını hüzünle ve çaresizlikle izliyor. O da farkında ki bu konuda artık yapabilecek, düzeltilebilecek bir şey yok. Atı çalan Üsküdar’ı geçmiş yani. Erdoğan hazin hazin ağlar artık.
Son günlerdeki Kızılay, Ensar, TÜRKEN tartışmalarında ortalığa saçılan ve buzdağının görünen yüzü olduğu anlaşılan rezaleti bir de bu yönüyle düşünmekte yarar var.