CHP Genel Başkanı Kemal Kılçdaroğlu, DİSK’in geçen Cuma günkü 16. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Karl Marx’ın “Dünyanın bütün işçileri birleşin” sözünü hatırlatarak “Dünyanın bütün demokratları birleşin” dedi. Kılıçdaroğlu, “Dünyanın bütün demokratları birleşmek zorundadır. Dünyanın bütün demokratları ortak ses çıkarmak zorundadır” diye konuştu.
Muhalefette bir şey değişebilir diye ümitlenerek buna sevinmeli miyiz, yoksa bu sözlerle kast edilen demokrasinin yine Türk tipi demokrasi olarak kalacağı kaygısıyla mı yaklaşmalıyız Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerine, bilemiyorum.
HDP’nin sivil siyasetteki kurumsallığında net olarak göründüğü Kürt Siyasal Hareketi geleneksel olarak her zaman demokratik muhalefeti oluşturan güçlerin birlikteliğine önem vermiş ve muhalefet cephesini genişletmek için yeri geldiğinde büyük fedakârlıklar da yapmıştır. Sadece son yerel seçimlerdeki “bağrına taş basma” tavrı bile Kürtlerin demokratların birliği konusunda ne kadar hassas ve bilinçli olduğunu gösterdi.
Aynı şey CHP ve benzeri muhalefetteki partiler için bugüne kadarki pratiklerine bakarak söylenemez.
Oysa AKP iktidarı belki de tarihinin en sıkışık döneminden geçiyor. Hem içeride hem dışarıda ne yapacağını bilemez durumda, zaman kazanmak için her gün manevralar yapıyor ve manevralar sonuçsuz kaldıkça da saldırıyor.
Böylesi bir dönemde muhalefet güçlerinin demokrasi temelinde bir araya gelişi sallantıda olan AKP’yi iktidarı terk etmek zorunda bırakır. Bu yüzden de AKP, içeride de dışarıda da Kürt düşmanlığını pompalayarak muhalif partileri oy kaygısıyla arkasına dizmeyi başarıyor. Bugüne kadar böyle oldu.
CHP, her defasında AKP’nin Kürt düşmanlığı üzerinden sürdürdüğü savaş konseptine tezkerelere verdiği evet oylarıyla destek sunarak hükümetin bu siyasi taktiğinin önünü açtı.
CHP’nin milliyetçi oyları kaybetme korkusu ve ulusalcı saplantıları, ülkedeki muhalefetin önündeki en büyük engeldir hâlâ.
Diyebiliriz ki, bugün AKP hâlâ iktidardaysa, onu iktidarda tutan muhalefetteki bu parçalılıktır ve bunun müsebbibi de CHP’nin korkak politikaları ve Kürt siyasetine önyargılı ve hesapçı yaklaşımıdır.
Bugün HDP, eşbaşkanlıktan eşit temsiliyete, yerel demokratik pratiklerden bütün halk kesimlerine kendi kimlikleriyle temsil imkanı sunan örgütlenmelere kadar ilke ve uygulamalarıyla ülkenin en demokratik, en modern siyasi örgütüdür. Eğer Kılıçdaroğlu, “dünyanın bütün demokratları birleşmek zorundadır” diyerek geniş bir demokrasi cephesi özlüyorsa, bunun nasıl olacağını anlamak için HDP/HDK’ye bakmalıdır.
Ama maalesef ulus devlet paradigmasına sıkışmışsanız ve kendinizi de bu ulus devletin kurucu partisi olarak ilan edip statükonun bekçiliğine soyunuyorsanız, bu söylediğinizi gerçekleştirmenin araçlarından yoksunsunuz demektir. İşte CHP’de olan da bu.
Kılıçdaroğlu, bu demokrasi çağrılarını yapacaksa önce kendisinin ve partisinin Kürt siyasetine yaklaşımını gözden geçirmelidir. Çünkü tam da burada, milliyetçi oyları kaybetme korkusuyla olsun, ulus devlet paradigmasından çıkmaktaki beceriksizlikleri yüzünden olsun, CHP, her kritik dönemde demokratik muhalefeti parçalayarak iktidara hizmet etmiş olmayı sürdürüyor.