Çevresindeki binlerce yoksul çocuktan biriydi. Libya’da inşaat işçiliği yapan babası, kendisi üç yaşındayken kalp krizinden ölmüştü. Anne bir süre sonra amcayla evlendirilmişti. Okumayı çok istediği halde liseyi bitirememişti. Amcası hasta olduğu için doğru düzgün çalışamıyordu. Geçindirmesi gereken altı tane kardeşi vardı; kızkardeşlerden biri de üniversiteye gidiyordu. 10 yaşından beri yapmadığı iş kalmamıştı. Düzenli işlere başvuruyor ama kabul edilmiyordu. En son seyyar arabada meyve satmaya başlamıştı. Sabahtan akşama kadar araba itmekten helak oluyor, para biriktirip küçük bir pikap almanın hayalini kuruyordu. Yoksullara bedava meyve veren, çevresinde sevilip sayılan biriydi.
Adı Mohamed Bouazizi idi, arkadaşları ona (popüler bir tatlı ismine istinaden) “basbusa” derdi. Yaşadığı Sidi Bouzid adlı küçük şehirde işsizlik oranı %30’u bulmuş, yolsuzluk almış başını yürümüştü. 2010 yılının 17 Aralık’ında zabıtalar, sokakta izinsiz satış yaptığını iddia ederek Bouazizi’den rüşvet almaya çalıştı. Alamayınca arabasını ittirip tartı aletine el koydu. Aralarından bir kadın polis, küfür ederek yüzüne tükürdü, bununla da yetinmeyip tokat attı. Seyyar satıcı şikayet etmek için gittiği hükümet binasında görüşecek yetkili bulamadı. Tartı aletini geri istedi, yüzüne bakmadılar. Bir saat geçmeden elinde benzin dolu bir bidonla binanın önüne geldi. “Böyle nasıl geçinmemi bekliyorsunuz?” diye bağırdı ve bidonu üzerine boşaltıp kendini ateşe verdi. 18 gün komada kaldıktan sonra 4 Ocak 2011’de hayatını kaybetti. Henüz 26 yaşındaydı.
İskenderiye’de yaşayan orta sınıf mensubu bir gençti. Daha küçükken babasını yitirmiş, annesi tarafından büyütülmüştü. Bilgisayar programlama işine meraklıydı ayrıca müzikle ilgileniyor ve yeni bir parçanın bestesi üzerinde çalışıyordu. 6 Haziran 2010’da bir internet cafenin ikinci katında otururken içeri giren sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Daha kapıdan çıkmadan onu tartaklanmaya, kafasını mermer masaya vurmaya başladılar. Cafe sahibinin tanıklığına göre, onu yan taraftaki binaya götürüp kafasını demir kapıya çarpmaya devam ettiler. Oradan sağ çıkamadı. Adı Khaled Mohamed Saeed idi, 28 yaşındaydı.
Bouazizi bir devrim önderi falan değildi, tüm isteği bir pikap almak ve ailesinin karnını doyurmaktı. Aşağılanmaya, haksızlığa dayanamayıp kendini yakınca, Tunus’ta kitlelerin isyanı için gereken kıvılcımı da çakmış oldu. Komada yatarken insanlar sokağa döküldü, tepkilerin büyümesinden korkan diktatör bile onu hastanede ziyaret etmek zorunda kaldı. Son nefesine verdiğinde sokak gösterileri çığ gibi büyüdü. Ve sadece 10 gün sonra, 23 yıllık diktatörlüğün başı pılını pırtını ve tabii altınlarını uçağa yükleyip kaçtı.
Khaled Mohamed Saeed, Mısır’da polisin ne ilk ne de son kurbanıydı. Ama böylesine vahşice katledilmesi bardağı -yavaş da olsa- taşıran damla oldu. İşkenceyle tanınmaz hale gelmiş yüzünün fotoğrafı sosyal medyada büyük bir öfke dalgası yarattı. Bunu polis merkezlerinde kaydedilmiş başka işkence görüntülerinin paylaşılması izledi. Mısır’ın “Kefaya” (Yeter) adlı sivil toplum hareketinin çağrısı karşılık buldu ve insanlar sokağa dökülmeye başladı.
Asıl patlama ise Tunus diktatörünün kaçışından sonra oldu, 25 Ocak 2011’de binlerce kişi Tahrir’e aktı. Tunus halkı cesaretini komşusuna bulaştırmış, onlar yaptıysa biz de yaparız dedirtmişti. Şiddetle bastırma girişimlerine rağmen, kitleler 18 gün sonra Mısır diktatörlüğünün de başını koparmayı başardı.
Protesto amaçlı bir intihar ya da bir cinayet, elbette tek başına devrim getirmez. O dev dalganın arkasında yılların mücadelesi, binlerce insanın emeği ve birikimi olmalı ki, bir noktada kıvılcım çaktığında diktatörü koltuğundan edecek kadar güçlü bir isyanı tetiklesin.
İnsanlar geçimsizlikten topluca intihar ediyor, açım diyerek kendini yakıyor, kukla mahkemelerde yargılanıp yıllarca özgürlüğünden mahrum bırakılıyor, seçimle gelenler bir kalemde azlediliyor, dahası hapse atılıyor, her sesini yükselten polis işkencesine maruz kalıp tutuklanıyor ve yine de yaprak kımıldamıyorsa, kendine muhalifim diyen örgütlerin dönüp bugüne kadar neyi ne kadar biriktirdiğine bakması lazım.