Sömürgecilik bir devletin başka milletleri, halkları, ekonomik, siyasal, sosyal, askeri, kültürel, dinsel ve mezhepsel egemenliği altına almasıdır. Sömürgeciler ülkelerin ve bölgelerin yerüstü ve yeraltı kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyarken; halklar üzerinde etnik, kültürel, dinsel ve mezhepsel çok yönlü baskı politikaları uygular. Yani bir ülkeyi işgal veya ilhak eden emperyalistler ve işbirlikçi yerel egemen devletler, sadece o ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan etmekle kalmaz, aynı zamanda dilini, kültürünü, tarihini, inancını vb. tüm geleneklerini de talan eder. Bu nedenle başta emperyalizme ve onunla işbirliği halindeki egemen devletlere karşı ulusal ve demokratik mücadeleler sömürgecilik çağından beri sürüp gelmektedir.
Ekonomik, siyasal, askeri ve stratejik konumundan dolayı geçen yüzyılın başından beri Kürdistan coğrafyası emperyalist güçler ve sömürgeci bölge devletler tarafından paylaşıldı. Bölünmüşlük halinden dolayı bir parçanın diğerini etkileyebileceği ve birinin kurtuluşunun diğerlerinin de kurtuluşu anlamına geleceği savıyla Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı emperyalistlerin ve sömürgeci egemen devletlerin ortak çabalarıyla engellendi. Ulusal birlik ve bütünleşme çabaları sorunun ana kaynağını ve kitlelerin özlemini oluşturdu. Her parçadaki mücadele o parçanın kendine özgü ulusal ve sınıfsal temellerde sürerken hareketin önderlik ve birlik sorunları uzun bir tarihsel süreç boyunca devam etti. Son yıllarda ise Kürt dünyasında yükselen eşitlik ve özgürlük mücadelelerine paralel olarak Kürt ulusal birliği yönünde atılan adımlar ile Kürt dili üzerine yapılan çalışmalar ön plana çıkmaya başladı.
Bölgedeki tüm ulusal demokratik mücadeleleri ve siyasal dengeleri alt üst edebilecek bir dinamizm oluşturan Kürtler, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal dinamikleriyle bölgede devrimci bir fay hattı oluşturuyor. Bölgede yeni bir paylaşım mücadelesi sürdüren emperyalistlerin ve egemen ulus devletlerin baskısına rağmen, Kürt ulusal ve demokratik mücadelesi yeni koşullara uyum sağlamaya ve çözüm önerileriyle yeni siyasal açılımlar yaparak varlığını korumaya çalışıyor. Türkiye, İran, Irak ve Suriye için çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı demokratik toplum modelleri sunuyor. Bu bağlamda 21 Şubat Dünya Anadil Günü nedeniyle Kürt dili çalışmaları ve Kürtçenin geleceği üzerine bazı vurgular yapmak istiyorum.
Doğumundan ölümüne kadar insana eşlik eden, bir nesilden diğerine bilgileri aktarmayı sağlayan tek araç dildir. Aileden okul yaşamına, adaletin sağlanmasından dini ibadete, politik alandan özel olana kadar dil, her toplumsal olgunun temelini oluşturuyor. Siyasal ve toplumsal alanda hiçbir şey anadil kadar önemli değil. Anadil olmazsa düşünce iyi anlatılamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa etnik ve kültürel kimlikler kendilerini ifade edemez. Anadil, anadan gelen göbek bağıyla kurulan iletişim dilidir. Birey her şeyi ilk öğrendiği anadilde düşünür, algılar ve yorumlar. Sonradan öğrenilen ikinci, üçüncü diller o dillerle iletişim kurmayı sağlar, ama asla insanın anadili gibi olamaz.
Anadil en temel insan haklarından biridir. Anadilin engellenmesi de en büyük insan hakkı gaspıdır. Türkiye’de milyonlarca çocuk anadilini kullanamıyor. Anadilinde eğitim göremediği için kendi etnik, kültürel ve inançsal değerlerinden uzak yaşamak zorunda bırakılıyor. Çünkü egemen ulus ve devlet şovenizmine dayalı tekçi eğitim sisteminde tek devlet, tek millet, tek dil, tek din geçerli. Buna göre Türkiye ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan bütün halklar Türk’tür, Sünni İslam’dır, öteki milletler, halklar, diller, inançlar yoktur!
Hint-Avrupa dil ailesi koluna mensup ve 40 milyondan fazla insanın kullandığı bir dil olan Kürtçe, dünya dilleri arasındayazılı edebiyatı olan 700 kadar dil var- yetkinlik bakımından 31. sırada (Türkçe 25. sırada) bulunuyor. UNESCO Dünya Tehlike Altındaki Diller Atlası Editörü Chris Molesey, “Rüya gördüğün, düşündüğün, hatta başka dillerdeki düşünceleri bile fark etmeden çevirdiğin dil anadilindir” diyor. Kürt dilbilimci Zana Farqînî ise, “Dilin öne çıkan ve herkesin üzerinde ortaklaştığı sorunlarının başında Kürtlerin bir statüsünün olmamasıdır. Dili bundan bağımsız ele alamazsınız” diyerek ulusal birlik ve Kürtçe dil çalışmalarındaki paralelliğin önemini vurguluyor.