HDP’nin TBMM’deki varlığı, var olan “tek adam” rejimine karşı meşru ve demokratik bir direniştir. Çünkü Saray HDP’yi kanun dışı ilan etmeye hazırlanıyor ve HDP de bu hazırlığa karşı TBMM’yi “parlamenter işler” için değil, kendi varlığını savunmak için bir “zemin” sayıyor.
Buna karşılık Saray’ın en büyük taktik hedefi CHP’yi TBMM’de tutmak ve onun varlığına dayanarak atmakta olduğu bütün “Yeni OHAL” adımlarını meşrulaştırmak.
İki partinin arasında stratejik bir farklılıktır bu durum.
CHP TBMM’den çekilmedikçe, HDP’nin çekilmesi Saray rejimine karşı en küçük bir anlam ifade etmeyecek. Hatta tersine, rejim en önemli amacına ulaşacak. CHP çekilmedikçe, HDP’nin Meclis Grubu son ferdine kadar “kalmak” için direnmeli.
Buna karşılık CHP tarihi bir sorumlulukla yüz yüze. Cumhuriyet Gazetesi’nde Orhan Bursalı’nın yazdığı gibi, CHP “bir ya da beş nöbetçi” dışında TBMM’den çekilmeli. O zaman HDP de çekilmeli.
Kılıçdaroğlu ya da İnce’nin böyle demokratik bir adım atacağını bekleyenlerden değilim. Ancak CHP tabanı ve seçmeni bu partinin TBMM’deki “çaresizliğine” büyük bir tepki duymakta. Seçimler sırasında bu kitle milyonlar halinde alanlara çıktı. Amansız baskıya karşın HDP’li seçmen de. Tabanda HDP ile işbirliği sürecinin ilk filizleri boy verdi. Bu çok büyük bir güçtür ve dayanılacak olan da budur.
Şimdi aynı milyonları hem CHP, hem de HDP alanlarda yeniden göreve çağırmalı. Onlara “TBMM’de kalalım mı, yoksa senin saflarına mı dönelim” sorusu sorulmalı. Bu soruya milyonların “saflarıma dönün” yanıtını vereceğinden adım gibi eminim.
Biraz hayal görelim: İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Amed’de, Van’da ve Dersim’de milyonlar toplanmış. İstisnasız herkese iki pankart dağıtılmış. Pankartlardan birinin üstünde “Çekilin”, diğerinin üstünde “çekilmeyin” yazılı. Oylama yapılıyor. Ülkenin her yerinde milyonlar “çekilin” pankartını kaldırıyor. Saray’ın camları şangur şungur iner. Temelleri sarsılır.
Hatta aynı yerlerde bir de yalnız kadınların katıldığı mitinglerin yapılması bu etkiyi “10’luk depreme” dönüştürür. Muhalefet partilerine mensup vekillerin eşleri, anne babaları, çocukları ayrı bir toplantı yapar. “Babalarımız, annelerimiz, eşlerimiz ve seçilmiş tüm hısım akrabalarımız ‘çekilin’” dediklerinde bunun etkisi hesap bile edilemez. Ardından partiler “kurultaylarını” toplar, bütün STK’lar da. Demokratik inisiyatifler de. Bütün kadın örgütleri de. Kararı ister ortak ister ayrı ayrı alırlar.
Ne olur?
Çok iyi bir şey olur.
TBMM’den çekilen vekiller, Saray rejiminin her anti demokratik adımına karşı bulundukları illerin tüm seçmenlerini toplar. Bu adımlara karşı tepkiyi dile getirir. Gerekirse bir ortak “gölge kabine” kurulur. Atılan her baskıcı adıma karşı “alternatif kararlar” alınır. Bu kararlar temelinde “sivil itaatsizlik” yoluna başvurulur.
Böylece demokratik, barışçı bir mücadele de başlamış olur.
Saray ne yapar?
Elbette o “çekilmeye” kalkmayacaktır. Bugüne kadarki deney, Saray’ın bu halk hareketine acımasızca baskı uygulayacağını göstermekte. Ama soru şu: Direnmediğin halde baskı görmen mi onurlu bir tutum olur, yoksa direnerek mi? Direnmeden baskı görenler baskı karşısında onursuzca teslim olur. Cemaatin haline bakın anlarsınız. Ama yukarıda anlatılan ortamda uğranılacak baskı, bu baskıya karşı giderek büyüyen “amaca uygun” örgütlenmeleri doğurur.
En sonunda ne olur?
Kendi kendiyle baş başa kalan rejimin iç çelişkileri tahminlerin ötesinde keskinleşir. Meşru olmayan rejimin üstünden örtü bir kere kalksın, siz altındaki manzarayı seyredin, derim. Halkın kitlesel muhalefeti karşısında her tökezlediklerinde birbirine düşecek çok sayıda çıkar grubundan oluşan bu rejim, örgütlü halkın karşısında uzun boylu ayakta kalamaz.
“CHP böyle bir direnişin öznesi olur mu?”
Bunu bana değil, Kılıçdaroğlu’na, olmadı İnce’ye sorunuz.
Ben “CHP seçmeni böyle bir direnişin öznesi olur” diyenlerdenim. Eğer parti oligarşisi önünü kesmezse. Soruların ardı arkası gelmiyor. “Ya CHP bu halk iradesinin önünü keserse ne olur?”
İhanet olur.
O zaman HDP TBMM’de kalmakla birlikte HDK’nin dediği gibi yüzünü sokağa çevirir. Önü kesilen halk kitlelerinin arasında sosyalistler çok iyi düşünülmüş ve örgütlenmiş bir mücadeleyle demokrasi cephesini “tabandan” örgütlemek üzere çalışır. Bu “uzun” ve “zahmetli” bir yoldur.
Ama yoldur.