TÜİK verilerine göre kriz şartlarında sendikalaşma oranı artıyor. Kayıt dışı işçilerin oranı ise yüzde 35’i buldu. Sendika Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu işsizliğin yüzde 20’yi geçtiğini belirtti ve ‘işsizlik kalıcı hale geldi’ dedi
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Ocak 2019 verilerine göre Türkiye toplam işçi sayısı 13,5 milyon civarında. Kayıtlı bu işçilerin sadece 1 milyon 917 bin 893’ü sendikalı.
Ocak 2020 rakamlarına göre İşçi sendikası konfederasyonları arasında en yüksek oran 1 milyon 18 bin 92 ile Türk-İş’e ait. Hak-İş’in 666 bin 303 rakamı ile ikinci konfederasyon olduğu bu sıralamada, DİSK’in sadece 184 bin 852 üyesi var. 15 bin 679 ile Ülkem-İş ve 4 bin 13 ile Tüm-iş de sıralamada yer alırken bağımsız sendikalara örgütlü işçi sayısı 28 bin 954.
TÜİK’in açıkladığı kayıt dışı işçilerin oranı ise yüzde 34.9.
İşsizlik artıyor
Sadece kayıtlı işçi sayılarının değişimine bakarak bile işsizliğin boyutu tahmin edilebiliyor. Krizin derinleştiği Temmuz 2018’de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın açıkladığı işçi sayısı 14 milyon 121 bin 664 iken; Ocak 2019’da toplam işçi sayısı 13 milyon 411 bin 983’e geriledi.
DİSK’in raporuna göre ise ekonomik krizin başladığı 2018 Ağustos ayından bu yana istihdam 975 bin kişi azaldı. Aynı dönemde işsiz sayısı 726 bin kişi arttı. En çok işçinin azaldığı alan ise inşaat sektörü.
İşçiler borçlu
Sendika Eğitim Uzmanı ve Çalışma Ekonomisi Doktoru Erkan Aydoğanoğlu, ANF’den Roni Aram’a işçilerin borç durumu ve sendikalaşma eğilimlerini değerlendirdi:
“Bir kriz varsa o ülkede ciddi bir maliyet çıkar. Bu maliyet de sistem tarafından öncelikli olarak üreten kısma yansıtılır. İlk olarak ücretlerdeki artışlar sınırlandırılır. Hatta ücretlerde fiilen düşüşler gerçekleşir. Fiili olarak elbette, çünkü geçen yıl asgari ücret yüzde 15 artsa da işçi ve emekçilerin kaybı en az bu zammın iki katıydı. Bu reel anlamda bir erimeyi işaret ediyor.
Memurlar açısından çok daha kötü bir tablo vardı. Çünkü memurlara zam, hedeflenen enflasyona göre olduğu için onlarınki de benzer bir şekilde geriledi. Bu tablo sadece ücret politikası ile değil, çalışma yaşamındaki psikolojik baskıdan işten çıkarmalara kadar geniş bir yelpaze.
Öte yandan işçi sınıfının büyük bir kısmı bugün borç içinde. Kredi kartı ile yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar.
Kriz devam edecek
Bugün yaşadığımız şey, krizden ziyade bir ‘bunalımı’ işaret ediyor. Uzun süreli işsizlik oranları arttı ve bu çok tehlikeli bir gösterge, çünkü işsizliğin yapısal hale geldiğini gösteriyor. Bu, geri dönülemeyecek anlamına geliyor ki en az 2-3 sene ekonomik göstergeler toparlansa da işçilerin sorunlarının ve krizin devam edeceğini anlatan bir tablo aynı zamanda.”
Aydoğanoğlu: İşsizlik yüzde 20’den fazla
Aydoğanoğlu, rakamların ortaya koyduğu tablo gün geçtikçe kötüye gidildiğini işarete ederken TÜİK’e göre işsizlik rakamı yüzde 13,4. Fakat yapılan birçok diğer araştırma, işsizliğin yüzde 20’lere dayandığı yönünde.
Erkan Aydoğanoğlu da TÜİK’in açıkladığı rakamların gerçeği yansıtmadığını kaydederek şunları söylüyor:
“İşsizlik rakamları devletin açıkladığının iki katı. Bu açıklanan rakamlar, iş gücüne katılım düşük gösterilerek hesaplanıyor. Eldeki verilere göre işsizlik yüzde 20’den aşağı değil.”
Sendikalaşma oranları artıyor
İşsizlik yüksek, kriz derinleşiyor ve kalıcı hale geliyor ve kayıtlı işçilerde sendikalaşma oranı yükseliyor. Sendikalaşma oranı 2019 rakamlarına göre yüzde 12.76’dan yüzde 13.86’ya yükseldi. Her ne kadar işçi sayısındaki azalma bu oranı yükseltse de Aydoğanoğlu’na göre sendikalaşma eğiliminin artma sebebi,
“İşçilerin kendilerini güvensiz hissetmeleri. İşçiler, sendikalaşarak güvensizliği ortadan kaldırmaya çalışıyor. Daha önce korkulan sendikalaşma “artık kaybedecek bir şey yok” mantığının da bir sonucu.”
Sendikal bürokrasi
Sendikalaşma oranı kayıtlı işçi sayısına göre az olduğu kadar bugün en büyük konfederasyonların iktidara yakınlığı, sendika politikalarını en çok etkileyen şeylerin başında geliyor.
Hükümete yakınlığı ile bilinen Hak-İş, 2019’da en fazla üye artıran konfederasyon oldu. Bu artışı Türk-İş ve DİSK izledi.
Sendikaların hükümete yakınlığı ve sendikalaşma baskısı, bu anlamda yıllardır tartışılıyor. Türk-İş, Hak-İş ve Hak-İş’ten ihraç edilen sendikaların kurduğu Ülkem-İş muhafazakar ve iktidar politikalarının baskın olduğu konfederasyonlar.
DİSK ise daha sola yakın bir konfederasyon. Konfederasyonların durumu, özellikle sendikal bürokrasi konusunda her dönem tartışmalı.
Erkan Aydoğanoğlu, yıllardır tartışılan ve çözülemeyen bir olay olan sarı sendikacılık ve bu bürokrasiyi, metal grevine de atıfta bulunarak şöyle açıklıyor:
“Birçok işçi artık kaybedecek bir şey yok deyip sendikalara yöneldiyse de sendikal bürokrasi konusu henüz aşılamadı. Örneğin metal direnişinde olduğu gibi belki biraz daha cesaretli davranıp sendika bürokrasisine karşı gelinebilseydi çok daha iyi bir ücret artışını kazanabilirlerdi. Sendika bürokrasisi ne yazık ki araya girdi ve istenilen sonuca tam ulaşmadı metal grevi. Elbetteki imzaladıkları rakam yüksekti ama bu rakam, işçinin üretimden aldığı payın ne kadar düşük olduğunu da gösteriyor.”
‘BMİS ve Türk Metal’i bürokrasi yan yana getirdi’
“Sendikaların sağcısından solcusuna belki görüntü değişiyor olabilir ama temel perspektifleri mevcudu korumak. Üyelik anlamında da kendi koltuğunu korumak anlamında da.
O yüzden anlaşmaya her daim yakındır sendikalar. Hatta uzlaşmayı patronlardan daha çok istiyor sendika bürokrasileri. Mesela metal mitingleri oldu. Türk-Metal çok büyük bir miting yaptı. Birleşik Metal-İş de aynı şekilde. Bu dönem boyunca sendika yönetimleri karşılıklı birbirlerini suçladılar ama dönüp dolaşıp aynı sözleşmeye imza attılar.
İki sendika da birbirinden çok farklı, bir taraf muhafazakar ve milliyetçi diğer taraf ise daha demokrat görünse de bileşiktikleri nokta burası. Bu bir şekilde sendikal bürokrasinin başarısı.”
İşçi iradesi belirleyici oldu
Erkan Aydoğanoğlu’nun vurguladığı bir başka konu ise konfederasyon yönetimlerine göre işçilerin iradesinin tayin edilemeyeceği.
“Burada iyi sendikacı, kötü sendikacı diye bakamayız. Türk-iş, Hak-iş çok muhafazakar DİSK çok iyi diye bir tespitte bulunamayız” diyen Aydoğanoğlu, nedenini şöyle açıklıyor: “Çünkü bürokrasi her yerde aynıdır. Her şeyi kontrol etmek, gücü elinde tutmak ister. Bunu asla bırakmak istemez. Gerekli her türlü tavizi de verir. Yoksa DİSK daha mücadeleci, Türk-İş daha az mücadeleci diye bir şey yok. Bu tamamen işçinin iradesi ile alakalı. Türk-Metal üyesi olup çok fazla mücadele eden işçiler de var. Birleşik Metal-iş üyesi olup mücadele yanaşmayan işçiler de. Burada belirleyici olan şey, işçinin kendi iradesi ve verdiği kararları uygulamasıdır.
Metal grevine bakarsak yine grev kararı tamamen işçiler tarafından tereddütsüz hayata geçirildi. Hatta yönetimlere ‘Biz sizin her kararınıza varız’ denildi ama sonuç başka oldu elbette.”
Grev tartışmaları ve yasakları
İşçi sınıfı hareketi açısından 2019’un en önemli gelişmesi, İZBAN ve metal grevinin ‘milli güvenlik’ gerekçesiyle yasaklanması oldu. Bunun yanı sıra 2019’da Antep, Adana ve Kayseri’de saya işçileri greve gitti ve bu grev kazanımla sonuçlandı.
Erkan Aydoğanoğlu’nun sık sık örnek verdiği 2019’deki metal iş kolundaki Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmeleri 400’e yakın işyerinde çalışan, 130 bini aşkın metal işçisini temsilen Türk Metal, Özçelik-İş ve Birleşik Metal-İş ile işveren sendikası MESS arasında Ekim 2019’da başladı. TİS’in üzerinden geçen yaklaşık 1,5 aylık süreçte 44 madde üzerinde anlaşılırken, 65 maddede anlaşma sağlanamadı. Yüzde 25 ve 35 bandında zam isteyen sendikalar, MESS’in yüzde 10’luk teklifin kabul etmedi.
Türk-Metal daha sonra greve çıkacağını açıklarken MESS lokavt kararını bildirdi. Türk-Metal ve MESS arasında 29 Ocak’ta uzlaşma sağlandı. Aynı şekilde Birleşik Metal-İş de 5 Şubat için aldığı grev kararına rağmen öncesinde aynı şartlarda MESS ile anlaştı.
‘Fabrikalar kaynıyor’
Grevlerin yasaklandığı, TİS görüşmelerinin tıkandığı fakat krizin derinleştiği şu günlerde fabrikalarda bir hareketlilik olup olmadığını sorduğumuz Aydoğanoğlu, şu yanıtı veriyor:
“Şu an fabrikaların kaynadığını söyleyebilirim. Bunun birçok göstergesi var. İnsanların gündemi doğalgaz ve elektrik faturalarını ödeyebilmek ve tabii geçinebilmek. İşçiler ve emekçiler çok büyük borçlar altında. Bu hükümeti hiç olmayacak şekilde etkileyecek bir durum.
İşçinin gündemi artık ücretlerin yetmediği ve ekonomik kriz. Hükümetin gündemi işçilerinkinden çok çok farklı. İnsanlar, Kanal İstanbul’u ya da Erdoğan’ın muhteşem projelerini değil, önünü görmek istiyor. Bir ay sonrasını değil, bir hafta sonrasını bile göremiyor insanlar.
Bugün patronlar teşvik ve desteklerle ayakta duruyor. İşverenlerin SGK’ya sigorta-pirim borcu 100 milyardan fazla. SGK bunları tahsil etmeye kalksa birçok işletme kapanır. Oluşan bir açık var ve vatandaş kendi kaynaklarıyla bunu kapatıyor. Bütçe açığını biz kapatıyoruz, zamlarla vergi açığını yine biz kapatıyoruz. Çalışıyorsun, maaşından vergi kesiliyor, hiçbir şey yapamıyorsun ama kimileri de milyon dolarları vergiden kaçırabiliyor.”
HABER MERKEZİ