Gazetemize konuşan Deprem Bilimci Savaş Karabulut, Türkiye’nin yaşanacak bir depreme hazır olmadığına dikkat çekti. Karabulut, ‘Birçok mega projeden ve kaderci anlayıştan vazgeçmeden Türkiye’yi depreme hazırlayamazsınız’ dedi
Yadigar Aygün/İstanbul
Türkiye, dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olan Alp Himalaya Kuşağı üzerinde, diğer bir deyişle “Akdeniz Deprem Kuşağı”nda yer alıyor. Karmaşık jeolojik yapısı ve jeodinamik konumundan dolayı çok sayıda aktif fay hattına sahip. Depremlerin yoğun yaşandığı ülkelerden biridir Türkiye ve yakın çevresinin depremselliği, Afrika ve Arabistan levhalarının Avrasya levhasına göre kuzey yönlü hareketliliğinden kaynaklanıyor. Türkiye’de Kuzey Anadolu Fay Hattı, Batı Anadolu Fay Hattı ve Doğu Anadolu Fay Hattı olmak üzere üç adet önemli fay hattı bulunuyor. KHK ile ihraç edilen Akademisyen Jeofizik Mühendisi, Deprem Bilimci Dr. Savaş Karabulut, gazetemize değerlendirmelerde bulundu.
Bilime göre hazırlık yapılmalı
Karabulut, bilimsel gelişmelerle birlikte yöneticilerin bilime göre gerekli hazırlıkları yapması gerektiğini vurgulayarak, “Deprem bilimcilerin, mühendislerin, çevre plancıların, sivil toplum örgütlerinin görevi, ürettiğimiz bilgiyle durum saptaması yapmak. Bu bilgilerle yönetici erkin konu ile ilgili gerekli hazırlığı yapması gerekiyor. Bizim görevimiz aslında doğal, yapay veya teknolojik bir tehlike varsa bu tehlikenin riske veya afete dönüşmesini engellemek. Bu gelişmelerle birlikte artık İstanbul’da herkes deprem olacağını biliyor. 20 yıl önce depremle ilgili konuşmalar olurdu fakat net yerleri ve depremin büyüklüğü söylenemezdi. Fakat bugün biz Türkiye’nin herhangi bir yerinde deprem olacaksa nerde olacağını ve büyüklüğünü aşağı yukarı söyleyebiliyoruz, sadece zamanı söyleyemiyoruz” dedi.
Riskli binalar yıkılmalı
Depreme karşı alınması gereken önlemlere hemen başlanması gerektiğini aktaran Karabulut, riskli binaların olduğunu vurguladı. Karabulut, Kentsel Dönüşüm Yasası’nın sorunları çözmediğine değinerek kapitalist anlayıştan vazgeçilmesi gerektiğine şu sözlerle dikkat çekti: “İlk olarak kamu binalarından başlayarak daha sonra mevcut konutların hepsinin birebir kontrol edilmesi gerekiyor. Eğer binalar riskliyse yıkılıp bir an önce kamunun gücüyle insanlara ev yapılması gerekiyor. Kapitalist anlayıştan vazgeçerek, özelleştirme kavramı ortadan kaldırılarak kamunun yararı bakış açısına göre devlet eliyle konutlar üretilmelidir. Kentsel Dönüşüm Yasası’yla bu işi çözemezsiniz. Çözülmediği de ortada zaten. Yasa çıkarıldığından itibaren Türkiye’de, İstanbul’da riskli yapı sorununun yüzde 2 yüzde 5 ancak revize edilebildi. O yüzden öncelikle yönetimsel anlayışı değiştirmek, kâr hırsını ortadan kaldırmak gerekiyor. Çalışan veya çalışmayan insanlara eşit barınma hakkını sağlamadıkça deprem hasarlarını önleyemezsiniz.
Herkes sorumlu
Karabulut, depremlerde bütün siyasi partileri ve yerel yönetimlerdeki görevli herkesin sorumlu olduğunu vurguladı. Karabulut, “Bu sadece salt iktidarın değil, yerel yönetimlerin de sorunudur. AKP merkezi bütçeyi belirliyor, yasalara karar veriyor ama bundan önce de bu il ve ilçeleri yönetenler riskli binalardan ve depremlerdeki can kayıplarından sorumlu. Bu işin içinde AKP, CHP, HDP, İYİ Parti de aynı derece sorumlu. İstanbul Avcılar Belediyesi’ni 20 yıldır CHP yönetiyor. Hala imarı olmayan mahalleler var. 1999 depreminde Avcılar’ın nüfusu 220 bin iken şu an nüfus 450 bin. Güneydoğu’da Lice’de depreme hazırlanmıyorsa orayı HDP yönetiyorsa, depreme hazırlayacak. Mersin’i İYİ Parti yönetiyorsa depreme hazırlayacak. İstanbul’u CHP yönetiyorsa depreme hazırlayacak. Fakat sorun şu ki yerel yönetimlere iş yaptırılmıyor. Güneydoğu’da belediyelere yıllardır kayyum atanıyor. Buralarda belediyelere iş yaptırmayanlar suçlu.”
Başarısızlığın göstergesidir
AKP’nin bu ülkeyi depreme hazırlamak gibi bir niyeti olmadığının altını çizen Karabulut, “İktidar, rantı nasıl paylaşacağını ve sermaye akışını kendisinin nasıl kontrol edeceğini düşünüyor. Kızılay başta olmak üzere tüm para aktarımı sürecinde kendisinin aktif rol olmasını istiyor. Sistemde sermayenin kontrolü kimdeyse o karar verici oluyor. Türkiye’de 2014 yılı Van depreminden sonra kamuda çalışanlar cezalandırıldı. Şu anda Elazığ’ın afet bölgesi olmaması için direnenler deprem vergilerini soran yurttaşlara baskı kuracaklarına çıksınlar Elazığ’da bugüne kadar önlem ve tedbir almayan iktidarı cezalandırsınlar. Çevre ve Şehircilik Bakanı, Elazığ belediye başkanı veya ilçelerin belediye başkanları istifa etsin önce. Cumhuriyet savcıları soruşturma başlatsın. Her depremden sonra saraydan yapılan açıklamada ‘devlet oradaydı’, ‘alnımız temiz çıktık olaydan’, ‘en az zararla atlattık’ diyorlar. En az zarar ne? En az zarar 13 kişinin ölmesi mi? İstanbul’da 20 bin kişinin ölmesi mi? Bizim bir insanımızın bile canını kaybetmesi hatta burnun kanaması bile başarısızlığın göstergesidir” dedi.
Karabulut, diğer ülkelerdeki yaşanan depremlerde can ve mal kaybının az olmasının nedenini ise yetkililerin görev ve sorumluluklarını yapmasından kaynaklı olduğuna dikkat çekti. Karabulut, “Japonya’da ABD’nin batı kıyılarında, Tayvan’da Çin’de de deprem oluyor. Baktığımızda ya insanlar hayatlarını kaybetmiyorlar ya da en az zararla atlatıyorlar. Japonya’da da bizde de bilim insanları var. İktidar mı insanları depreme hazırlamıyor sorusunu aklımıza getiriyor. Bizim bütün yerleşim alanlarımız fayların üzerinde. Japonya’da birkaç istisna dışında fay hatları yerleşim alanından uzakta. Japonya’da başka doğal afetlerde yaşanıyor. Örneğin Tsunami olduğunda insanlar sıraya giriyor. Toplanma alanları var. Doğal afetlere karşı korunma kültürü var. Binalara baktığımızda hasar alan bina sayısı da çok az. Japonya’da yöneticiler yaptığı hatalardan dolayı insanlar öldüğünde direk intihar ediyor. Bir başarısızlık varsa öncelikle bu başarısızlığı kendisinden biliyor. Fakat bizi yönetenler başarısızlığı kendinde görmüyor. Elazığ’da insanlar ölmüş, bunu bir başarısızlık olarak görmüyor. Şu an birilerinin çıkıp istifa etmesi gerekiyor. Suçlu olan herkese soruşturma açılması gerekiyor, fakat hala bir soruşturma açılmadı. Deprem ve diğer doğal afetlerde aldıkları bilimsel danışmanlık değil tamamen yandaş danışmanlık. İktidara yandaş bilim insanları çıkıp depremde veya herhangi bir projede sözde bilimsel bilgilerle iktidarın projelerini destekliyor. Kanal İstanbul’un ÇED raporuna 200 tane akademisyen imza attı. Bu insanlar, İstanbul’da deprem bekleniyor, deprem olursa kanala yapılacak köprülere bir şey olacağını hiç düşünmüyorlar mı?” dedi.
Bilime bütçe ayrılmıyor
Diyanet’e bütçe ayrılıp bilime bütçe ayrılmadığının altını çizen Karabulut, önlem ve tedbirler alındığında depremin faciasının en aza indirilebileceğini söyledi. Karabulut, “Bilime inanmadığınız sürece kaderci anlayış hakim oluyor. Son depremlerde görüyoruz insanlar öldüğünde resmen bunu kader diye topluma yutturuyorlar. Bu yönetimsel anlayış değişmediği sürece, laik, bilimsel, anadilde eğitim sağlanmadıkça bu anlayış değişmez. Diyanet’e bu kadar bütçe ayrılırken bilim insanlarına bütçe ayrılmıyor. Deprem için projelere TÜBİTAK ya da herhangi bir yer bütçe vermedi. Bugün bir bilim insanı İstanbul’a bir yıl lale dikmeyin bu iş çözülür diyorsa gerçekten bir yıl lale dikmeyecekler. Bu kadar net bir şey” dedi.
Eşit yatırım yapılmalı
Türkiye’nin her iline eşit fırsat ve aynı derecede imkan sağlanmasının gerektiğini belirten Karabulut, illere adil yatırım yapılması gerektiğinin altını çizerek, “Deprem uzmanları, mühendisler, çevre plancıları, kentleri olması gerektiği gibi planlamak istiyor. Sadece bu dönemde değil bundan önceki dönemlerde de bu ülkeyi yönetenler fay hatlarının kenarlarına şehirler kurarak, ovaları yerleşimlere açtı. Türkiye’nin nüfus planlamasının illere göre eşitlenmesi gerekiyor. Büyük şehirlerdeki plansız nüfus yoğunluğunun azaltılması gerekiyor. Türkiye’nin Doğusu, Batısıyla, Kuzeyi ile Güneyi arasında aslında eşit olmayan eğitim, sağlık, istihdam ve güvenlik ihtiyaçları sağlanamadığı için deprem şu saatte olacak, bu saatte olacak demenin bir anlamı olmuyor. Türkiye’nin her yerinde eşit adil yatırımlar yaparak eğitim, sağlık, iş fırsatları tanıyarak, her yerde üretim fabrikaları kurarak, yüksek teknolojiyi her yerde aynı seviyeye getirerek depreme çözüm bulunur. İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerdeki nüfusu azaltırsanız deprem riski fazla olan bu illerdeki can kaybını doğrudan azaltırsınız” diye belirtti.
Mega projelerinizden vazgeçin
Kürt illerindeki yaşanacak depremlere vurgu yapan Karabulut, iktidarın mega projelerine yatırım yapmak yerine eşit, adil yatırımlar yapılması gerektiğinin altını şu sözlerle çizdi: “İstanbul depremi konuşuluyor ama yarın Lice’de, 2 gün sonra Van’da deprem olabilir. Türkiye’nin her yerinde deprem oluyor. Hatay’da her an deprem olabilir. Şu andaki Kanal İstanbul başta olmak üzere birçok mega projeden vazgeçmediğiniz sürece, bu anlayışı da değiştirmediğiniz sürece depreme hazırlayamazsınız” dedi.
Deprem paraları villalara harcandı
Kızılay’ın yaptığı yolsuzlukların kamuoyunda günlerdir konuşulduğunu hatırlatan Karabulut, depremler vergilerindeki paraların nerelere harcandığına işaret etti. Savaş Karabulut, “Haklı olarak deprem vergilerinin nereye gittiğini sorguluyoruz. Deprem vergilerinin gazetelerden villalara, yandaş kurumlara harcandığını öğrendik. Şunu soruyorum TOKİ vasıtasıyla okul, ev yapıldı deniliyor. Peki neden Elazığ’da insanlar öldü? Türkiye’nin neresine yaptınız ? Bu paralar TOKİ’ye harcandıysa ‘TOKİ olarak depreme hazırlık yaptım buraya paraya aktardım’ diyorsan o zaman o yatırım yaptığın iller ilçeler hangisiyse o il ve ilçelerde kaç kişi ölecek? Hiçbir şekilde depreme hazır değiliz. İnsanlar ekonomik yetersizliklerinden dolayı depreme hazırlıklı bina alamıyorlar” diye konuştu.