Rıza gösterirken reddedici, gırtlağına dek batmışken düzen karşıtı görünmek çok talih, çok incelik, çokça zanaat ister. Dilenirken cömertçe dağıttığına inandırmak fazla heves, az biraz da büyücülük gerektirir. Ilımlılığı horlarken azarladığına takipçilerini ikna edebilme meselesinde, gururu alt eden tecimsel inat yürekliliği bir önkoşuldur. Kişisel kazancını toplumsal çıkar ve beklentiyi karşılayan bir çaba diye yutturan ustalık gücendirebilir, ama sükûneti muhafaza ederek her ağırlığı adilce ve kıymetince tartmak incitmemeli. Kabul etmeli, zamanın başarı öyküleri en incesinden iblislik hünerleriyle bezeli. Arsızlık ancak tam kıvamını bulduğunda, izleyicinin aklını ve yüreğini alt üst edecek heyecanlar bir araya gelip peşinden sürükleyebilir.
Devler piyasasında dokunduğunu altına çeviren simyacılar, yeteneği doğuştan gelen böyle sihirbazlar gerçekten de vardır. Çaba ve irade sahibi oldukları tartışma götürmez. Basamakları çıkma gücü ruhsal yoğunluklarından, yerçekimine meydan okuyan yükselme azimleri zihinsel genişliklerinden, geçerken çıkardıkları yangıların kudreti arzularının derinliğinden gelmedir. Kolonyal pazarda ise işler biraz farklı yürür. Başarı dıştan bir dayatma, alımlı anlatılar işveren tarafından zorla okutulan ibretlik söylencelerden ibaret. Dünyanın taşrasında ve onun da foseptiği olan sömürgede çokça dillendirilenin aksine hile şeffaf şeffaf bakınır, gizli kapaklı sırlar sırıta bağıra koşturur. Göründüğü gibidir, karanlık içermez, soygunun bütün öğeleri günışığını bekler.
Aydınlıkta ve gün ortasında görülür iş. Sömürgede sömürgeci mamulü bir çehre karanlıkta dolaştırılamaz. Dolunay, gizemi, tutkuları ve şüpheyi çeker, ama günışığı eşsiz bir karartmadır. Sergilediğini görünmez kılan saydam bir örtü kalınlığındadır. Onun altında her şey tertipli, steril bir nizam içinde bakınır. Terlemesi de titremesi de vakitlice. Nihayetinde kolonyal döngü bir düzenleme içgüdüsüdür. Bir yoğunluk ve etkileme kuvveti. Karşıt hikâyeler üstüne bir karalama, tedirgin edici anılar üstüne sert görünümlü ama bol katmanlı bir yumuşak belek inşa edebilme yetisi.
Düzenin gücü, karşıtlarının içinde kitleleri kendi adına peşinden sürükleyecek “yıldızlar” yaratma becerisinde. Sömürgecilik karşıtı anıları, onun çıkış zeminine kök salıp yok edecek çok yamalı bir zengin totem, “eyleme diri” nüfusun aklını çelecek gökten zembille indirilmiş bir aziz ikonu… Gerçekte “ermişlik” aranan koşul değildir. Bir geçmişleri olmasına özellikle gerek yoktur. Daha genç, biraz zeka, az biraz espri gücü, üstüne de teatral bir mizaçla destekliyse gelecek vadeden bir alımlı öykü, bir dramatik temiz mazi zaten kendiliğinden inşa edilmiş olur. Hatta hiçbir açıdan ideal ya da yüce bir varlık olmaması arzulanandır. Sentetik bir yoğunluk, uyarıcı bir işlev görmeye yeter de artar bile. Bu ucuz donanım kendi başına onu zaten her açıdan ideal ve yüce bir varlık aşamasına çıkarır. Düzen açısından kaybedilmiş kitlelerin tehlikeli yorgunluğunu, harap olmuş yaşamları üzerinden inanç yükünü kaldıran, görünüşte destekleyici ama özünde asli öncüler karşısına sürülen yeni bir direniş idolü, sömürgeciye umduğundan fazlasını verebilir.
Bakışlarının ışığını geri verebilecek, kitlelerin onda kendi yansımasını görebileceği parlatılmış bir obje, geçmişin direniş söylencelerini ve anda yıkımın bütün yükünü sırtlamışları unutturacak pek kullanışlı bir ışıltılı çehre. Yüzeyselliği, güçsüzlüğü, hayranlık uyandırıcı sığlığı hoşa gidebilecek bütün görünümlerle bağdaştıran bir arka plan destekleyicisi. Onu sırtlayan ve yüreklendiren düzenin en becerikli ve en tehlikeli koruculardan bir uzmanlar heyeti. Bütün açıklıklarını, bütün tutarsızlıklarını, bütün çelişki ve eksikliklerini, birbirini besleyen ve tamamlayan bir tutarlılık zemininde onlar birleştirir. Sömürgecilik karşıtı direniş geleneğini, bu geleneğin bütünleştirici imgesini tümden kapatacak bir kolonyal mimari müdahaleyi, bu eğitilmiş kıtalar kurucu irade adına memnuniyetle üstlenir.
Sonuçta kalp eşyalar da konuşur, ama bir şeyi söylediklerinde gerçekte başka bir şeyi ya da hiçbir şeyi söylemediklerini bağıra çağıra mırıldanırlar. Yine de dinleyebilir ve eğlenebilirdik, ama malum, usulca battığımız da bir kan deryasıydı işte.