Yol parası…
Ekonomik gidişat yol ve köprü ücretleri üzerinden de göstermeye başladı. Dolar bazlı anlaşmalar, her geçen gün daha fazla yük bindiriyor. Borç hanesi artarken, her gün yeni borçlanma ihaleleri yapılmakta. Tüm bunların yaşandığı bir dönemde, yurttaşlara yol vergisi getiren yeni bir tasarı kapıda bekliyor. Neden acaba? Çünkü kriz sürüyor. Yap-sat modeliyle yapılan tüneller ve köprüler cepten yemeye başladı. Fiyatlar yüksek. Garanti edilen araç geçişleri olmadı. Yavuz Sultan Selim köprüsünde yapımcı şirkete verilen araç geçiş taahhüdü gerçekleşmediği için ek ödeme yapılacak. Benzer bir durumda olan Avrasya Tuneli’nde ise geçiş ücretine yüzde 56 zam geldi. Otomobiller için 4 dolar artı KDV olan geçiş ücreti 6 Dolar artı KDV’ye çıktı. Anlaşılan Avrasya’dan da taahhüt edilen araç geçmeyeceği göz önüne alınarak bu zam yapılmış. Bu fiyatlar karşısında araç sahiplerinin verdiği tepki alternatif ucuz yolları tercih etmek oluyor. Nitekim, yüzde 56’lık yüksek zammın ardından vatandaşlar, Avrasya Tüneli yerine köprülere yönelmeye başladı. Özellikle sabah saatlerinde ve iş çıkışı saatlerinde köprülerde aşırı trafik yoğunluğuna neden oldu. Benzer bir durum Osman Gazi Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren ve hatta Yalova Vapuru için de geçerli. Osman Gazi zaten fahiş fiyatlarda. Otomobil geçişi 117 TL. Benzer bir durum Yüksek Hızlı Tren için söz konusu. Yalova vapuru bir otomobil için 80 TL alıyor. Benzin ile köprü geçişini karşılaştırmada paralı yollar yerine alternatif yollar tercih eden sürücü sayısı artışta. Bumerang gibi… Kısacası iktidarın karayolu ve inşaat yapımı ile duyduğu övüncün halka düşen payı daha fazla vergi ödemek olacak. Bir tabir olarak yol parası: parasız kalanlara ya da bir yere giden kişiye yol ve yemek ücreti olarak verilen en düşük harçlık ya da miktar olarak biliniyor. Özetle; cepte para kalmadı; yol parasına ihtiyaç var.
Organize işler…
Elazığ depreminin hemen ardından halktan 10 TL yardım istemekle tepki toplayan Kızılay, Ensar Vakfı’na yapılan 8 milyon dolarlık bağışın ortaya çıkması ile dikkatleri üzerine toplamış durumda. Başkentgaz tarafından Kızılay’a verilen şartlı 8 milyon dolar bağıştan 7 milyon 925 bin dolarının Ensar Vakfı’na aktarılmasını içeren belgenin yol açtığı infiale, Kızılay, “Hayırsever firma Kızılay’a bağışta bulunurken şart olarak öğrenci yurdu yapılmak üzere bu vakfa aktarılmasını istemiştir” açıklamasıyla yanıt verdi.
Ensar Vakfı ise tartışmaların alevlenmesinin ardından, Kızılay’dan gelen paranın ABD’deki Turken Vakfı’na ait bir yurt inşaatı için kullanıldığı bilgisini vermişti. Neden Türkiye değil de ABD’deki bir yurt yapılmak isteniyor? Yanıt yok. İşin vergi “kaçırma”, “kaçınma” meselesi öte, dikkat çekici olan, ortada zincirleme bir işleyişin varlığıdır. Başkentgaz’dan başlayıp Kızılay’a onun üzerinden Ensar’a ondan da Türken’e uzanan bir işleyiş. Türken’den de başka birine gidip gitmeyeceği bilinmiyor. Bu olay, AKP döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’den Erdoğan’a yakın İstanbul’daki kimi cemaatlere ve vakıflara yapılan milyonlarca yardıma benziyor. Aralarında Bilal Erdoğan’nın yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), TÜRGEV ile Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın başkanı olduğu Türkiye Teknoloji Takımı (T3) Ensar Vakfı en çok yardım yapılan vakıflar arasında başı çekiyor. Ensar 29.8 milyon TL ile 4. sırada… Hepsi de vergiden muaf. Anlaşılan o ki, bunlar iktidarın kurmay kurumları. Bir tür sivil-gençlik ayağı. Dolayısıyla bu kurumlara bağış yapılması da işleyiş gereği olmalı. Yoksa kendinden bu kadar emin bir şekilde bu tür bağışlar yapılamaz. İsterse iktidara yakın olmayan bir kurum böyle davransın! Eski Başbakan Davutoğlu’nun AKP’den ayrılıp yeni parti kurması sonrası Şehir Üniversitesi’nin başına geleni hatırlayın. Aynen Osmanlı’daki padişah himayesindeki vakıflar gibi… İşleyiş adım adım oraya götürülüyor. Operasyonel mesele. ABD’de yurt yapma da bununla ilgili olmalı…
Uçak faciası ve beklenen
Son yıllarda sefer yükü sürekli artan bir havaalanı haline gelen Sabiha Gökçen hava limanında pistten çıkma sayısı artıyor. Son örneği önceki gün yaşandı. Bir yolcu uçağı pistten çıktı ve kırıma uğradı. 3 kişi yaşamını yitirdi, yüzü aşkın kişi yaralandı. Uçağın düştüğü yer de dikkat çekici. Asıl olay da burada yaşanıyor. Pistten çıkan uçak 10 metre kadar aşağıdaki çukura düşüyor. Düştüğü yer havalanının da bittiği nokta. Karayoluna girmeye ramak kalmış. Anlaşılan pilot mesafeyi uzatmak için sonuna kadar gitmiş ama durduramamış. Çünkü, kaza kırımının yaşandığı yerin hemen 50 metre yakınında iki tane bir kaç yıldır bitirilmiş ve içinden yol geçen beton tünel bulunuyor. Eğer uçak, bu tünellerin olduğu yere düşseydi daha büyük bir felaket yaşanabilirdi. Daha da önemlisi havalanını ve pistleri genişletmek için yapılan bu tünellerin etrafı ve üstü doldurulmuş olsaydı belki de uçak bir kazadan sıyrılabilirdir. Sahi bu tüneller neden yapıldı ve neden üstü ve çevresinde dolgu yapılmadı? Yapılan ihale ne oldu?