‘Devletin baskıları ne kadar artsa da toplum demokrasi ve hukuk yolunda ilerleyecek. Ben son tahlilde çok karamsar değilim. Eskiden insan haklarını görmeyenler bunu görecek ve önü açılacak. Bugünde bu zulüm yapanlar yarın mutlaka hesap verecek. Ama gökten de zembille hiçbir şey inmeyecek bu, insanların mücadelesi ile olacak’
Reyhan Hacıoğlu
OHAL ile birlikte artan ama OHAL’den sonra da sona ermeyerek iyice tırmanan hak ihlalleri devam ediyor. Birçok muhalif basın kurumu ve sivil toplum örgütü kapatılırken, yurttaşlar saldırı, gözaltı ve tutuklama ile susturulmaya çalışılıyor. Son süreçte hak ihlallerine karşı mücadelesiyle gündeme elen HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ile yaşanan süreci, değişen sokağı ve tanık olduklarını konuştuk.
- Ciddi hak ihlalleri yaşanan bir süreçten geçiyoruz, siz ne görüyorsunuz?
Türkiye’de uzun yıllardır ciddi insan hakları ihlalleri var ama OHAL döneminde bunlar iyice arttı. OHAL kâğıt üstünde bitti ama aslında ağırlaşmış şekilde devam ediyor. İnsani anlamda en büyük özgürlük olan insanların kendi düşüncelerini ifade etmeleri bu dönemde hiç olmadığı kadar baskı altında. Çok büyük eleştiriler alan Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olduğu bir dönemdeyiz ve her kesime yönelik çok ağır baskılar var. Biliyorsunuz AİHM’in de son açıklanan istatistiklerine göre düşünce ve ifade özgürlüğü açısından en çok ceza verilen ülke durumundayız. Boşuna değil bu ve daha da artacak. Çünkü AİHM’in sonuçları bu yılın sonuçları değil çok daha önceki yıllara ait. Bu yıllara ait ihlaller AİHM’in önüne gittiğinde dağ gibi sonuçları olacak.
Yaşam hakkı ile ilgili ciddi ihlaller var. Bu sene içinde 7 kişi kaçırıldı mesela. AİHM ve BM de bu konuyu Türkiye’ye sordu. Cevap alamadı. Bunlar ilerde AİHM’de çok ağır cezalarla fatura edilecek şeyler. Yine can güvenliği meselesi çok önemli. Artık sokaklar emniyetli değil. Kadınlar için, çocuklar için, tehdit altında olan kesimler için daha da ağırlaşmış durumda bu. Yine din ve vicdan özgürlüğü alanında, dini topluluklara yönelik ayrımcılık, mezheplere, Alevilere yönelik ayrımcılıklar arttı. Ermeni mezarlarına yapılar yapıldı ve bunlar kaldırılmadı.
OHAL mağdurları yoğun hak ihlallerine uğradı. KHK’lerle ihraç edilen, âdeta vatandaşlıktan çıkarılanlar, en ağır hak ihlallerine uğrayan kesim oldu. Üç buçuk yıldır bir işe giremeyen yüzbinlerce kişi var şu anda. Yurtdışına çıkamıyorlar, pasaportları yok. İnanılmaz bir uygulama ve sanki sadece cezaevinde değil Türkiye sınırları içinde insanlar hapis.
Yine vakıflar, dernekler, sendikalar, basın kurumları kapatıldı. Belediyelere kayyumlar atandı. Seçildiği halde 6 tane HDP belediye eşbaşkanına mazbata verilmedi ve bunlarla da kalınmadı. Yeni KHK’ler çıkarıldı ve 32 HDP belediyesine kayyum atandı.
İnsanları saçma sapan nedenlerle tutukladılar. Mesela Elbistan’da iki engelli çocuğu olan Elif Kısa örneği var. Elif anne iki aydan fazladır cezaevinde ve çocuklar perişan halde. Burada hukuk da bir tarafa gitsin. İnsan değil miyiz biz, böyle bir insana nasıl zulmedilebilir ama zulmediliyor.
Cezaevlerinde anne baba tutuklu çocuklar bu süreçte arttı. 11 bin anne tutuklu ve 800’ü aşkın bebek var içerde. Hasta tutsaklar var. Ölümler oldu, her kesimden, adli, siyasi. Düşünün, 90 bin fazlalığı olan cezaevlerini siz isteseniz bile, niyetiniz iyi olsa bile yönetemezsiniz. Ki niyet burada çoğunlukla kötüydü. İnsanlar cezaevinde ölüyor ve dosyaları kapatılıyor. Hukuk bir gün geri geldiğinde bu dosyalar açılacak.
Gözaltı merkezlerinde hak ihlalleri yaşandı yine. 2 bine aşkın insan hakları komisyonuna başvuru yaptık. Sadece 3’te birini ben yaptım. Trabzon Beşikdüzü cezaevinde yapılan işkence var. Van Barosu raporladı ama buradan bir sonuç çıkmadı. Halfeti var, Şanlıurfa Barosu raporladı. Ankara Emniyeti’nde gözaltındaki işkenceleri Ankara Barosu ispatladı. Bakın iki kez rapor düzenlendi. Ama sonuç çıkmadı ve bir tek adım atılmadı.
Son olarak mültecilere yönelik hak ihlalleri oldu. Yanlış politikalar sonucunda akın akın buraya gelmişler ve burada da bir kardeşlik ortamı bu anlamda tesis edilemiyor ve bir nefret objesi haline geliyorlar.
Bütün bunlar çok ağır hak ihlalleri oluşturdu çünkü güçsüz bir insanla çok güçlü bir devlet aygıtı karşı karşıya geldi. Ki bunlar nerelerde geliyor, gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde yani çok keskin kutuplaşma alanlarında oluyor.
- Siz hak ihlallerini paylaşma ve ses olma konusunda çok sorumluluk aldınız. Nasıl oluyor, insanlar size nasıl ulaşıyor, ne diyor? Özellikle de muhafazakâr, İslami bir çevre var. Ki şimdiye kadar biz bu kesimi çok duymuyorduk.
Ben yıllardır insan hakları konusunda çalışan biriyim. Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesiyim ve ayrımsız bir şekilde her kesimden gelen hak ihlallerini gündem etmeye devam ediyorum. Bu tabii ki biraz özellik kazandırdı. Her kesim tedirgin olmadan bize başvurabiliyor. Mesela askere gitmiş, başına bir hal gelmiş, cezaevinde bir ihlale uğramış veya yurtdışından gelip cezaevine düşmüş, TC vatandaşı olmadan bile bizi bulabiliyor. Ve gerçekten her geçen gün müracaatlar artıyor ve yetişmekte zorlanıyoruz.
Evet, muhafazakâr camia insan hakları konusuna biraz uzaktı tabii yıllarca, İnsan Hakları deyince devleti kutsayan, statükoyu koruyan bir anlayıştaydı çoğunlukla ve böyle bir refleks vardı. Ama bugün hak ihlallerinin kendi başına geldiğini görünce insan haklarının değerini anladı, anlıyor. Bu çok değerli bir durum. Bu camiadan da çok hak ihlali başvurusu geliyor ve tabii orada çok önemli bir vurdumduymazlığın özeleştirisi de var. İnsanlar ‘ya sadece bana yapılan bir mesele değilmiş demek ki, başkasına yapılan bir haksızlık da çok önemliymiş’ demeye başladı. Bu bir toplumsal eğitime de yol açtı. Bizim en çok önemsediğimiz şey de bu.
- Sol sosyalist ya da daha doğrusu muhalif kesimler hep bir baskı altında kaldı, kalıyor ama onlar daha çok sokakta oldu. Oysa yeni insanlar var artık sokakta ve bunların çoğu yakın bir zaman kadar ülkede olan birçok şeyden habersiz yaşıyordu, yani görmezden geliyordu. İnsan Hakları Hareketini de “karanlık” bir şey gibi görürlerdi. Aslında sokak onlar için yeni, ne düşünüyorlar? Sizin gözlemleriniz ne?
Bu konuda şunu diyebilirim muhafazakâr camia en çok ilerleme kaydeden durumda. Karamsar değil iyimserim. Çünkü insan haklarının önemini az çok kavramış durumdalar. Pratize etme durumunda yüzde yüz başarı sağlanmış diyemem ama sokaktaki mücadeleye çok daha sempati ile bakıyorlar artık. 60 yıl hiç sokağa çıkmamış bir anne, sokağa çıkıp hakkını arayabiliyor. Hacı amcalar, hacı dayılar, teyzelerin artık sokakta hak armaya başladığını görüyorsunuz.
Bunlar önemli gelişmeler. Yıllardır görmediği hak ihlallerini, Kürtlere, Alevilere, solculara, LGBTİ’lere yapılan hak ihlallerini çok daha net olarak görmeye başlıyorlar. Ve iktidar da buradan çok korkuyor. Solla sağın bir arada olması ve bir arada kendisini eleştirmesinden korkuyor. Bunu şiddetle engellemeye çalışıyor. Önemli bir uyanış görüyorum. Açıkçası teşvik edilmeli.
- Bu acılar ortak bir dil yarattı mı? Yani hak aramak, çocuklarının peşine düşmek, bir ortak ruh hali yaratıyor mu?
Bakın net söyleyeyim, bu konuda çok önemli gelişmeler var. Ortak bir insan hakları perspektifi yaratıyor. Yıllarca belli bir muhafazakâr gelenekten, statükocu gelenekten gelen insandan üç beş ayda süper bir değişim bekleyemezsiniz ama bir değişim ve yenilenme içinde oldukları çok açık ve net. Bazen bir musibette bin hayır vardır. Bunu da hepimizin desteklemesi lazım. Yani eski defterleri açıp, vay sen şunu yapmıştın, bunu demiştin hesapları yapmadan. Çünkü bu tartışmalarla vakit geçirecek zamanda değiliz. Onlar ayrı konular. Onların hesabı ayrı bir şekilde sorulur ama bugün insanlar bu özeleştiriyi yapıyor. Bu hatalarının, günahlarının kefareti ile uğraşıyorlar zaten. Birbirimizin yolunu açmamız lazım. Çünkü tüm zulümler biter ama sonunda biz insan hakları perspektifini yakalamamışsak bir anlamı olmaz.
- Bir yandan ciddi bir endişe de var, 15 Temmuz sonrası çok ciddi ihlaller yaşandı ama dile getirilmiyor, insanlar hala korkuyor, başvurmuyor. Neden? Çocuklarının cenazelerini dahi almakta endişe ediyorlar.
Büyük bir korku ve tedirginlik ortamı yaratıldı, olay bu. Bundan dolayı insanlar hak arama konusunda bile tedirgin. İnsan hakları kuruluşlarına yeterli gitmiyorlar. Bazen bakıyorsun bir insan hakları kuruluşuna gittiğinden daha fazla bize geliyor. Mesela biz raporlar hazırladık. OHAL mağduriyetleriyle ilgili ve insanlar o raporu doldurmaya bile korktular. Yarısına kadar doldurup vazgeçtiler, tedirgin oldular. Ama bu tedirginliği mutlaka kırmak lazım.
Korkuttukça sizi korkutanlar daha da güç bulacaklar ve balyozlarını daha ağır bir şekilde indirecekler. Mesela Melek Çetinkaya var. Daha dün ben cahil bir ev kadınıydım, ilkokul mezunuydum. Ne sokak bilirdim ne eylem bilirdim ama bu devlet bana sokağı, direnişi öğretti diyor.
Korkuyla varılacak bir yer yok. Ben zulmün bir çözülme ve yıkılma dönemi yaşadığını düşünüyorum. Korkmak için bir neden yok aslında. Muhalefet vekili olsak da birçok ihlali önleyebildik. İnsanlar da bunu görünce daha bir teşvik olabiliyorlar ve bakıyorlar ki müracaatları ile cezaevinde, şuradaki buradaki ihlaller bitiyor, moral alıyorlar.
- 15 Temmuz nedeniyle ağır cezalar alan askeri okul öğrencileri çarpıcı bir örnek oldu. Sonuçta tarihinde 3-4 darbe görmüş Türkiye’de, bu sefer de büyükler değil de küçükler harcanıyor gibi. Bu bağlamda Melek Çetinkaya’ya dönmek istiyorum. Bir anne ve eylem başlattı. Bunu nasıl görüyorsunuz. Ve aslında binlerce insan var ama Çetinkaya yalnız, neden?
Evet. Korkular tedirginlikler, çekingenlikler baskın çıkıyor açıkçası. İnsanlar çok şikâyetçi ama bir takım nedenlerden dolayı geri duruyorlar. Bu bir gerçeklik ama bunlar yenilecek. Uzun bir süre çok önemli bir ses çıkmadı. Bir takım örnek şahsiyetlerin çabalarıyla kendi seslerini nasıl duyurduklarını gördüler. Melek Hanım şuanda nerdeyse dünyaya sesini duyurdu, Le Monde gazetesi onunla ilgili bir haberler yaptı. Tek başına milyonlarca insanın sesini duyurdu. Ve o mücadelesini yaşarken de bir insan hakları evrimi yaşadı. Sadece kendi çocuğu için değil, sadece Harbiyeli öğrenciler için değil haksızlığa uğrayan her kesim için adalet talep ettiğin söyledi. Bir anne tüm toplumun adalet hissiyatını yüklenerek yürümeye çalıştı ve durdurdular ama bu burada durmaz. Mutlaka insanların katkıları, destekleri olacaktır.
Yine mesela KHK ile ihraç edilen her kesimden insanın kurduğu platformlar var. Şuanda istenen düzeyde değil belki ama giderek artacağını düşünüyorum.
- Ankara kayıpları var örneğin? Ve dile bile gelmiyor çok. Ne oldu bu insanlara? Devletin gayrı-resmi sorgu merkezleri kurması nasıl bir şey?
90’lara döndüğümüzün açık resimleri bunlar. Beyaz Toros’ları Kürtler çok iyi bilir. Devlet Beyaz Toros’larla sadece Kürtleri de değil birçok insanın da canı yakmıştır. Tüm Türkiye siyaseti bunun bir devlet eliyle kaçırma olayı olduğunu bilir. Hatta bunu Ahmet Davutoğlu itiraf etti, bir konuşmada. “Biz gelmezsek Beyaz Toroslular gelir ey halk” dedi. Devlet eliyle itiraf edilmiş bir olaydır bu.
Şuanda malum siyah transporterlarla yapılıyor. OHAL döneminde bizim bildiğimiz en az 28 vaka oldu. Bir takım gizli güçler tarafından insanlar kaçırıldı ve mobese kamerası incelemesi dahi yapılmadı. Belli ki üstü kapatılmak istenen bir durum vardı. Buna çok rastladım, mağdurlar gidip yalvara yalvara iş yerlerinden görüntüleri bulup, oralardan görüntü alıyordu. Ve gidip savcılığa kendileri veriyordu. Düşünün savcılığın devlet eliyle araştırması lazım ve yapmıyor. Bu bir skandaldır, rezalettir aslında. Neyin ne olduğunu göstermektedir.
Mağdurların kullandıkları arabalar mesela. Olay yeri, parmak izi incelemesi yapılmıyordu bile. Yusuf Bilge Tunç 6 Ağustos’tan beri bulunmayanlardan. Arabasında olay yeri incelemesi yapılmasını istedi aile. Polis ancak 6 ay sonra yaptı. Düşünün aile artık bir ay sonra umudu kesmiş, arabayı oradan çekip, iç dış yıkama yapmış, arabayı kullanmaya başlamıştı. “Ee getirin bir arabayı arayalım bakalım” dediler. Bu kadar ahlaksızca bir muamele. 6 ay sonra orada bir parmak izi mi kalır Allah aşkına? Bunları da sorduğunuz zaman sizi hemen etiketlemeye çalışıyorlar. Ben sordum, Süleyman Soylu bana FETÖCÜ dedi. Cihangir İslam sordu ona da FETÖCÜ, vatan haini dedi. Cevap veremiyorlar ama soru soranlara hakaret ederek, iftira ederek cevap vermeye çalışıyorlar.
Bu sene 7 kişi kaçırıldı, 6’sı aniden 6 ay sonra Ankara Emniyeti’nde ortaya çıktı. Ve bu insanlar 25-30 kilo zayıflamış durumdaydılar, ciltleri bembeyaz olmuştu. Eşleri bu büyük değişimi söylediler. Ve psikolojileri bir değişik haldeler diyorlar, konuşmak istemiyorlar. “Bütün dosyaları kapatın”, “6 aydır neredesin” “ya orayı kapat” diyor, “orayı konuşmayalım” diyor. “Aman sen gidip hiçbir milletvekili ile konuşma, insan hakları kuruluşlarına, uluslararası kuruluşlara başvurularını geri çek” diyorlar eşlerine bu aylardır kaybolan insanlar. Düşünün bir insan böyle der mi. Aylarca ortadan kaldırılmışsınız, avukat dahi istemiyorsunuz. Bu olabilir mi? Akılla mantıkla bağdaşmayacak bir durum mu?
Bu insanlar ne yaşadı ne oldu, ne bitti bir takım çok ciddi iddialar var legal olmayan bir takım merkezlerden işkence haberleri geliyor ki bu kaçırılanlardan birisi yattığı cezaevinden yaşananları anlattı. Zabit Kişi isimli bir mahpus, kaçırıldığını, 108 gün boyunca bir legal olmayan merkezde ağır işkencelere uğradığını, resmi olmayan görevliler tarafından sorgulandığını, bu kişilerin daha sonra kendisini Ankara Emniyeti önüne attıklarını, oradakilerin devir aldığını ve daha sonra mahkemede kendisinin tutuklanma talep ettiğini, çünkü bu kimliği belirsiz kişilerin işkencesine tekrar uğramak istemediğini ve davada tutuklanıp Kandıra cezaevine atıldığını anlattı. Bakın birçok vakada elimizde somut belge yoktu. İnsanlar kaçırılıyor ve ne olduğu belli değildi. Ama birisi böyle değildi şimdi. Bu kişi dedi ki ben kaçırıldım, ağır işkenceler gördüm, 30 kilo zayıfladım. Affedersiniz köpek muamelesi gördüm. 2-3 metrekarelik bir yerde ve yine ancak ekmek su koydular, yıkanmama müsaade etmediler, ağır hakaret, küfür, işkencelere uğradım. Kim yaptı bunu diyoruz, kimse cevap vermiyor.
Biz devlet görevlilerine dedik ki, böyle bir iddiası var birinin, aha size bu kişinin mektubu, aha siz alın bunu cevabını verin ama kimse bunu cevabını vermek istemedi. Meclis’e araştırma önergesi olarak sunuyorum. Kaba ve yaralayıcı ifadeler içeriyor deyip işleme dahi almadılar. Ağzınızdan, burnunuzdan, makatınızdan kanlar geliyor, perişan haldesiniz. Bunu böyle kaba ve yaralayıcı olmayan bir şekilde anlatabilir misiniz?
Ayten Öztürk vardı mesela. O da hemen hemen aynı işkence tarzlarını anlattı, kaçırılan sol camiadan biriydi. Ama o konuda da kimse açıklama yapmadı.
Ben açıkçası 2019’un en ağır insan hakkı olarak kaçırılanları gördüm. Birçok hak ihlali var ama insan hakları kavramında ne ağır hak ihlali insanın yaşamının bilerek devlet tarafından ihlal edilmesidir. Ve maalesef çok kişi de bunu görmezden geldi. İnsanların çoğu siyasi görüşü şöyle böyle buna gör baktı ama bize göre siyasi görüşü önemli değildi. Ciddi bir hak ihlali vardı.
- Size gelen bilgilerden özgün olan varsa bizimle paylaşır mısınız? Son 3 yılda gördüklerinizden, duyduklarınızdan sizi çok etkileyen şeyler oldu mu?
Çok var aslında ama en çok etkileyen. İtham edilen kişileri de geçtim onların yakınlarının mağdur edilmesiydi. Mesela engelli iki çocuğu vardı bir ailenin, yüzde 98 engelli. 3 ve 8 yaşında çocuklar. Baba KHK’li ve cezaevinde, aile maddi manevi perişan durumda. Çünkü bu çocukların bakımı çok ağır. Karından hortumla besleniyorlar. Yatakta yatan bir et parçası düşünün. Beş kurşunuz yok, çok büyük üzüntüler yaşıyorsunuz ve iki çocuğunuz bu arada bakım aylığı kesiliyor. Eşiniz KHK’liymiş! Ya da siz KHK’lisiniz, yatalak kayınvalidenizin bakım aylığı kesiliyor. Soruyorsunuz niye böyle? Sen ihraç edilmişsin, devlet seni terörist ilan etmiş. Düşünebiliyor musunuz ihlal ve zalimlik o boyuttaki, kişiyi geçmiş yatalak çoluk çocuk, kayınvalidelere, nineler, dedelere gelmiş.
80-90 yaşında perişan durumda, hasta dedelerin ninelerin cezaevlerinde olduğu haller yaşadık. Mesele 86 yaşındaki bir mahpus var. Telefonda “ya evladım bu eziyetler geçecek, bu dönem geçecek merak etme” diye torununa teselli veriyor. Vay sen örgütsel propaganda yaptın, senin yerin hücredir dediler ve 10 günlük hücre cezası verdiler. Tüylerimiz diken diken olmuştu.
Yine cezaevlerinde çok vahim vakalar oldu. Anne babalar farklı cezaevlerinde, çocuklar farklı ilde. Ya da tüm ailenin cezaevinde olduğu vakalar oldu. Mesela karı koca 3 çocuk cezaevinde. Fuat ve Nazlı Çatpınar çifti.
Böyle binlerce çocuk var ve bu da bu toplum için korkunç bir şey. Yarına mayın yetiştiriyorsunuz. Düşünün Kürt meselesi nerede alevlendi? Diyarbakır Zindanı’nda. Ama şu anda da yarına büyük bir alevlenme bırakıyorsunuz. Şu anda on binlerce insan böyle Diyarbakır Zindanı’ndaki insanların yaşadığının bir benzerini yaşıyor.
Ya da KHK’liler öylesine şeyler yaşadı ki, işyeri ruhsatı verilmedi, bankalar hesap açmadı, kasko paralarını vermedi. O kadar hukuk dışı bir ortam var ki bırakın devlet kurumlarını özel kurumlar bile artık mazlum gördüğü insana daha fazla nasıl hak ihlali yapabilirim peşinde maalesef binlerce örnek var.
- Siz de katıldığınız yani destek verdiğiniz eylemlerde darp edildiniz. Bu geldiğimiz noktanın ne olduğunu gösteriyor?
Halk vekiline yaklaştırılamıyor, vekil halkıyla konuşturulmamaya çalışıyor. Bu tamamen her şeyin zıvanadan çıktığını, anayasanın rafa kaldırıldığını, hukukun üstünde devlet görevlilerinin tepindiğini, bir polis devleti oluşturulduğunu gösteriyor.
- İktidar sıfır toleransla bu noktaya geldi. Şimdi yaşatılanlar onu destekleyenlerce de görülmüyor mu sizce?
Önceden hiç görülmüyordu. Ama şimdi homurtular yükseliyor. Mesele AKP’den bir vekil istifa etti. Yeni partiler kurulmaya başlandı. AKP tabanında da bunlar yavaş yavaş görülüyor. Bu çözülme maalesef yavaş oluyor. Burada da ana akım medyanın rolü, Erdoğan’ın yıllarca siyaseti çok aktif bir şekilde yürütmesi ve bir dönem kazandığı güvenin ya da muhalefetin etkin olamamasının rolü var ve ortadaki zulüm yeterince görülemeyebiliyor. Bunlar çok kolay yıkılacak hadiseler değil. Maalesef çok açık yapılan zulüm ama insanlar dini kaygılarla ya daha başka şeylerden dolayı göremiyor.
- Son olarak eminim söylenecek çok şey var. Bu coğrafya yıllarca Kürt kentlerinde OHAL adı altında kayıplar, ölümler yaşadı, cezaevleri, hasta tutsaklar bugün ayrımcı bir durumla gündemdeler vs. vs ve karşımızda bugün saldırıya uğrayan kesimden destek almış bir iktidar var. Toplamında ne görünüyor?
Devletin baskıları ne kadar artsa da toplum demokrasi ve hukuk yolunda ilerleyecek. Ben son tahlilde çok karamsar değilim. Eskiden insan haklarını görmeyenler bunu görecek ve önü açılacak. Bugünde bu zulüm yapanlar yarın mutlaka hesap verecek. Ama gökten de zembille hiçbir şey inmeyecek bu, insanların mücadelesi ile olacak.